GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
25 Ocak 2021 Pazartesi

İstikşafî görüşmeler

Nedense Arapça ve Farsça kökenli sözcükleri kullanmaktan çok hoşlanıyoruz. Siyasetçiler de yaptıkları konuşmalarla medyayı buna özendiriyorlar. Temiz ve anlaşılır bir dille ekranlara çıkmaları gereken haber spikerleri de böylece ayrı bir algı yaratıyorlar. Bugünlerde en çok telaffuz (söyleyiş, söyleniş) edilen iki sözcük bunun en güzel ve somut örneği. Biri şeffaf diğeri de hassasiyet. Altı harflik şeffaf sözcüğünde üç tane (f) var. On harflik hassasiyet sözcüğünde de üç adet (s) bulunuyor. İkisinin de söylenmesi zor. Dudaklarınızı birkaç kere oynatacaksınız. Oysa Türkçede her ikisinin, hem de çok güzel karşılığı var. Şeffaf (saydam), hassasiyet de (duyarlılık) anlamına geliyor.

***

Galiba, Türkçe karşılıkları olmasına karşın, Arapça, Farsça, Fransızca veya İngilizce sözcüklerle konuşma halkta “Bu adam çok şey biliyor” izlenimi yaratsın diye yapılıyor. Gerçekte, bu esrarengiz (sırlarla örtülü) kavramların halktan ve sıradan konuşma dilinden uzak tutulması amaçlanıyor. Son günlerde medyada uçuşan sözcükler bu savı kanıtlıyor sanki. Mücbir sebep, beka gibi… Şimdi gündeme bir tane daha düştü. İstikşafî görüşmeler!

İstikşafî, Türk Dil Kurumu sözlüğünde (araştırma) anlamına geliyor. Osmanlıca sözlük ise daha aydınlatıcı: “Keşfetmeye çalışma, ne olup bittiğini anlamak için araştırma.” Anımsarsınız, bu sözcük ve kavram 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihleri arasında ülkemizi sarsan beş ay içinde gündeme gelmişti. 7 Haziran genel seçimlerinde AKP aldığı %40,8 oyla ilk kez meclis çoğunluğunu yitirmişti. HDP ise %13,1 oy almış, 80 milletvekili çıkararak tarihinin en büyük başarısını kazanmıştı. Bu sonuçlar politik dengeleri alt üst etmiş, yeni gelişmelere yol açmıştı. AKP için Oslo görüşmeleri ile başlayan ve Dolmabahçe mutabakatı ile sonlanan açılım süreci yani cicim ayları bitmişti. Tayyip Erdoğan kendi görevlendirdiği milletvekillerinin imzaları bulunan bu mutabakatı tanımadığını açıklıyor ve “Kürt sorunu diye bir sorun yoktur” diyordu.

Artık Türkiye bir kaos ortamına içindeydi. Kendisine Başbakanlık önerilmesine karşın Devlet Bahçeli CHP-MHP koalisyon kapısını kapatmıştı. Erdoğan’ın hükümeti kurmakla görevlendirdiği Ahmet Davutoğlu CHP ile istikşafî görüşmelere başlamıştı. Yani iki taraf birbirinin niyetini keşfetmeye çalışacaklardı. Zaten sözcüğün içinde hinlik, deyim yerindeyse şeytanlık vardı! Gelişmelerden sonra daha iyi anlaşılıyor; Erdoğan vakit kazanmak niyetindeydi. Hükümet kurulacağından umutlu CHP heyetiyle vakit geçiriliyordu aslında. İstikşafî görüşmeler bir ay sürdü. Sonunda CHP sözcüleri “Bu süre içinde bize ortak hükümet önerilmedi” dediler. Hiç unutmuyorum ben bazı CHP’li vekillere “O zaman bir ay içinde ne yaptınız” diye sormuştum. “Yoksa tavla mı oynuyordunuz?”

Bu arada ülkede terör hortlamıştı. Suruç ve Ankara Gar katliamı (kırımı), polislerin öldürülmesi, Güneydoğu’da bazı ilçelerin özerklik bildirileri insanları derinden sarsıyordu. Bu ortamda hemen “beka” kavramı piyasaya sürüldü. Devletin bekası söz konusuydu. Beş ay sonra, 1 Kasım 2015 günü genel seçimlere gidildi. Sonunda Erdoğan’ın planı gerçekleşmiş, AKP %49,5 oy alarak ve 317 milletvekili çıkararak tekrar tek başına iktidar olmuştu.

***

Bu istikşafî sözcüğüne karşı nedense bende alerji (hoşlanmama, sevmeme) var. Şimdi Yunanistan’la İstanbul’da bilmem kaçıncı istikşafî görüşmelere başlıyoruz. 13 Ekim 2020’de Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, “Oruç Reis bölgeden ayrılmadığı sürece Türkiye ile istikşafî görüşmelere oturmayacağız” demişti. Oruç Reis’i Antalya’ya çektik. Bu Dendias’ın koşulunu kabul ettiğimiz anlamına mı geliyor? Oysa Mavi Vatan kavramının isim babası değerli Amiral Cem Gürdeniz İstikşafî görüşmeleri Türk Dış politikası açısından geri adım olarak nitelendiriyor. Gürdeniz, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in açıklamasına dikkat çekiyor. “Türkiye AB üyesi olmak istiyorsa Ege’den vaz geçmelidir.” Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sınırı yok. Ama Atina gazeteleri ve Yunan bakanlar oradaki sorunların da gündeme alınacağını yazıyor, söylüyorlar. Çok yıllar önce TBMM, Yunanistan’ın Ege’de kara sularını 12 mile çıkarmasını “Casus Belli” yani savaş nedeni sayacağını dünyaya ilân etmişti. Ayrıca Ege’de, adaların silahlandırılması ve Lozan’da egemenliği belirlenmemiş adaların durumu, münhasır ekonomik bölge, fır hattı gibi yakıcı sorunlar gündemimizde bulunuyor. Ama Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias hatta Başbakan Miçotakis sadece kendi gündemlerinin tartışılacağını söylüyorlar.

Türk toplumu son yıllarda “Mavi Vatan” kavramıyla tanıştı. Bu konudaki duyarlılığı her gün ivme kazanıyor. Bu nedenle Yunanistan Dışişleri Bakanı ve Başbakan’ının demeçlerine karşı Sayın Erdoğan ve Sayın Çavuşoğlu’ndan açıklama bekliyor. Kardak adacık ve kayalıklarında gösterdiğimiz etkinliğin, Yunanistan’ın işgal ettiği Koyun, Eşek ve diğer Ege adalarında neden gösterilmediğini merak ediyor.

***

Türkiye kamuoyunun Lozan ötesinde bir beklentisi yok elbette. Ama dünyada ilk kez başarıya ulaşmış bir antiemperyalist zaferin üstüne kurulmuş Cumhuriyetimizin siyasal, kültürel ve diplomatik kazanımlarından geri atılmasına tahammülü yok. Mavi Vatan üzerinde ödün vermeye hiçbir iktidarın gücü yetmez.