GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
17 Kasım 2022 Perşembe

İstiklal saldırısının anlattığı…

Patlayan bir bombanın ardından yine endişe ve korku…

Kör şiddetin aldığı yeni canlar…

Bir yandan işsiz kalma stresi, bir yandan da geçim derdinin kaygılar…

7’den 70’e böyle bir yaşamı hak etmiyoruz.

Ülkeyi şiddet sarmalının içine sokacak çok fazla fay hattı ve çok fazla aktör var maalesef.

Saldırı sonrası ise karşılıklı suçlamalar, istihbarat elemanı gibi yapılan değerlendirmeler…

Herkesin kafasındaki soruda bunun bir başlangıç olup olmadığı…

Asıl tartışılması gereken konu saldırının neyi amaçladığı ve saldırı ile ne mesaj verilmek istendiğidir.  Terör saldırıları üzerinden genellikle "dış mihraklar" kavramı ön plana çıkar. Yani saldırı bir devletin başka bir devlete mesaj vermesi olarak algılanması istenebilir. Bir yandan da topluma da mesaj olarak da kabul edilmelidir. Korku ve dehşet ortamından yaşanacak olumsuz tablo vatandaşların davranışlarını da etkileyecektir. Saldırının ardından “mesaj” konusunu gündem içine iten İçişleri Bakanı Soylu'dur.

SOYLU VE ERDOĞAN TEZATLIĞI
Saldırının PKK ilintili olduğu resmi kaynaklar tarafından aktarıldı. Ülkeyi şiddet sarmalına sürükleyecek aktörlerin kim olduğuna ilişkin olarak iktidarın ve muhalefetin açıklamalarına bakmak da yarar var.

Bu konuda kafalara oturmayan bazı açıklamalar var.

Bu açıklamaların en çarpıcısı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklaması… “Mesajı aldık, güçlü bir yanıt vereceğiz” diyen Bakan Soylu, doğrudan ABD’yi hedef aldı, saldırının ABD irtibatlı olduğunu ima ederek “taziyelerini kabul etmiyoruz” dedi. PKK ile ittifak halinde olan ABD’nin saldırıda parmağı olduğunu kasteden Soylu’nun muhakkak konu ile ilgili bir değerlendirmesi vardır. Ancak gerçekten de saldırının ABD ile ilgisi var ise devletin bu savaş nedenidir. Hatta ABD ile müttefik olan herkesi kapsayan bir biçimde bir tavır alış söz konusu olması gerekiyor mantıken.

BİR GÜN SONRA CIA-KGB ZİRVESİ
Burada önemli olan konu Soylu’nun söylemlerinin devletin politikası ile uyumlu olup olmadığı konusudur. Türk-ABD ilişkilerinin son dönemde yıldızının S-400 krizi ve özellikle Suriye konusu sebebiyle parlak olmadığı biliniyor. Ancak ipler tam anlamıyla atılmış değil. Endonezya’da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile yaptığı görüşmede Biden’ın yaptığı taziyeye karşılık şükranlarını ifade etmesinin yanı sıra Ankara’da MİT Başkanlığı koordinesinde CIA Direktörü William Burn ile KGB İstihbarat Şefi arasında görüşmeler gerçekleştiğini belirtelim. Ülkenin güvenliğinin sağlanmasından en önemli görevlerin birinde oturan Soylu eğer ki saldırının ABD ile bir ilintisi var ise CIA ile de bir ilintisi olması ise oldukça kuvvetli ihtimal… Ancak Hakan Fidan koordinasyonunda CIA Direktörü ile Rus mevkidaşı Ankara’da Ukrayna Savaşı ile ilgili kritik bir toplantı bir gün sonra düzenliyor.

İçişleri Bakanı’nın taziye kabul etmeyecek kadar hedef aldığı ABD’ye karşı devlet refleksinin aksi yönde olması bir tezatlık oluşturuyor. Hem bir yanda karşılıklı sıcak mesajların verildiği hem istihbarat servislerinin en üst düzeyde toplantısının yapıldığı bir ortam söz konusu… Bu konuda iktidar içerisinde bir fikir ayrılığının olduğu görülüyor. Soylu’nun açıklaması Bahçeli’nin “sözde müttefik” göndermesine hiç de benzemiyor. Soylu, doğrudan ABD’yi hedef alarak içe bir mesaj vermek istiyor. Bu mesaj da saldırının dış mihraklar ve onların müttefikleri olduğu konusu… Bunu bir kenara not etmek gerekiyor.

PKK'NIN SALDIRIYI KABUL ETMEMESİ KONUSU...
Diğer yandan Mersin saldırısı sonrası “eylemlere devam edeceğiz” açıklamasının yapılmasının ardından İstiklal saldırısının gerçekleşmesi konuyu bir yönüyle terör örgütüne evriltiyor. Uzun süredir örgüt tarafından TSK’nın kimyasal silah kullandığına yönelik iddialar bulunuyor. Eğer ki PKK, resmi kaynakların açıkladığı gibi Kobane üzerinden Türkiye’de bir eylem gerçekleştirdiyse uzun zamandır sinyali verilen Kobane’ye yönelik bir operasyona açık kapı bırakmış anlamına gelir. Örgütün açıklamasında ise saldırı ile bir ilgilerinin olmadığı yönünde… Hatta Salih Müslim’in terörist kadının Kürt değil Arap olduğunu ve ÖSO ile irtibatılı olduğu yönünde bir açıklaması bulunuyor. PKK, saldırının kendisiyle alakası olmadığı yönünde bilgi ve belgeleri kamuoyuna sunar ve ciddi bir algı yaratır ise işin renginin değişebileceğini ve burada Türkiye’nin sıkıntılı bir duruma düşeceğini söyleyebiliriz. Burada saldırının arka planı ile ilgili yürütülecek sürecin oldukça dikkatli ve doğru işletilmesi gerekmektedir.

Tekrarlarsak, burada önemli olan saldırganların kime/ne mesaj verdiğidir. Resmi makamlara göre eylemi yapan PKK… Ortada bir eylem var ancak olayı üstlenen yok. Burada konunun berraklaşması gerekmektedir. Eğer ki saldırının arkasında ABD var ise seçim sürecine gidilirken Türkiye’de ne olması amaçlanmaktadır? Kritik olan nokta ABD’ye ilişkin açıklama yapan Süleyman Soylu’nun daha fazla bilgiyi kamuoyu ile paylaşmasıdır. Diğer yandan Zafer Partisi Genel Başkanı ve terör uzmanı Ümit Özdağ’ın saldırı ile ilgili ABD’nin aksine saldırı ile alakalı başka bir ülke olduğu yönünde bilgiler aldığını söylemesi ancak konuya açıklık getirmemesi de kamuoyunun kafasını karıştırmaktadır.

Konu oldukça hassas… Bu eylem bana göre son 10 yıl içerisinde Türkiye'de gerçekleşmiş en garip ve komplo teorileri içeren terör saldırısıdır. Çünkü AK Parti’nin HDP ile yakınlaşma eğilimine girdiği, tutuklu Selahattin Demirtaş’ın özel uçakla Diyarbakır’a getirildiği, HDP ile görüşmelerin ve sıcak temasların arttığı hatta MHP’nin d ebuna destek verdiği bir süreçte bu eylemin gerçekleşmesi iktidar sahiplerini de şaşırtmış olabilir. Hatta iktidar içi tezat açıklama ve davranışları da bu yönüyle de değerlendirmek gerekebilir.

Toparlarsak;

-Milyonlarca insan 2015-2016 yılında yaşananlara benzer biçimde derin kaygı ve korku içerisine iteklenmiş durumdadır. Saldırının yarattığı şok etkisi, geçmişin yarattığı travmaları yeniden toplum belleğinde tazelemiştir.

-Saldırı sonrası Türkiye’yi yönetenler arasında ciddi bakış farklıları olduğu ortaya çıkmıştır.

-Saldırının ardından Ekim 2015 seçimlerindeki döneme benzer şiddet sarmalının oluşacağı ve güvenlik sorunu içerisinde bir seçim süreci işleyeceğine dair kafada soru işaretleri bulunuyor. Net olarak söylemek gerekirse 2015 konjektürü ile aynı durumda değiliz. 2015-2016 süreci içte yeni ittifaklar ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemin şekillendirildiği, dışta ise klasik politikaların terk edilerek yeni müttefik arayışlarına girildiği, Suriye politikasında sert değişikliklerinin yapıldığı bir dönem olmuştu. Yani 2015-2016 konjektürüne benzer bir dönemde değiliz. Belki de iktidar sahiplerinin söylemlerindeki bakış ve dil farklılıkları bundan ileri gelebilir.

- Türkiye’yi dışta özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı ile zor bir dönem bekliyor. Savaş yakın zaman içerisinde büyüyecek ve bu savaşın bize sıçramasını engellemek adına iktidar bazı söndürme hamlelerini şimdiden yapıyor. (HDP ziyaretleri, cemevlerine statü konusu gibi) Bu tür saldırıların iktidarı şu anki konjektürde seçim sürecinde oldukça zor duruma sokacağı bir gerçektir.

-Bu saldırının amacı yada hedefi ne olursa olsun 2023 Haziranı’nda gerçekleşecek seçimleri doğrudan etkilemeye yöneliktir. Çünkü güvenlik kaygısına düşen vatandaşlar oy tercihlerini geçmişte olduğu gibi ‘değişim’den değil, ‘devamlılık’tan yana koyma ihtimali olabilir. Mülteci politikasındaki sorunlar sebebiyle eğer ki muhalefet konuyu iyi işlerse tersi de olabilir Bu saldırıların devamlılığı olması durumunda seçim sonuçları her türlü doğrudan etkilenecektir.