GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
3 Eylül 2018 Pazartesi

İş başa düştü

Yiyip içtiklerimizin ne kadarı sağlıklı, bilmiyoruz. Bu çağda bundan daha büyük cehalet olamaz. Bu cehaletten en kısa zamandan kurtulmamız gerekir.

Sadece iktisadi bağımsızlığımız için değil; hepimizin geleceğimiz buna bağlı.

Dediğim gibi, gıda güvenliği herkes için önemli ve dikkatle üzerinde durması gereken bir konu.

Farkında mıyız, yoğun bir biyolojik silah bombardımanı altındayız.

Bunu görelim.

Görelim ki buna bir çare bulalım.  

Çünkü güvensiz gıda, bütün pazarları ve rafları ele geçirmiş durumda. Ya buna bir çözüm bulacağız ya da toplu hastalıklara ve ölümlere razı olacağız.

 

Kendi adıma yazıyorum, tarım toprakları hızla kirlenen bir ülkede de yaşasam, kolay kolay ölmeyi kabul edemem.

Direneceğim!

Hem de dünyanın gıda tekellerine karşı direneceğim!

Ama kendi çapımda direneceğim!

Komik de bulsanız, boşuna bir çaba da görseniz, kendi çapımda bir çıkış yolu bulacağım.

Elimden hiçbir şey gelmese de evimin balkonunda mikro tarım yapacağım. Yerli tohum bulup domates, biber, soğan, maydanoz, sarımsak… ekeceğim.

Komşularımı da ekmeye davet edeceğim. Herkes balkonunu mikro tarıma açsın, diye. Evi müsait olanlara, evlerinin bir odasında mikro tarım yapmalarını önereceğim.

Apartman balkonlarının tabanını izole etmek mümkün, alt katları rahatsız etmemek için bu gerekli. Sebze, meyve kasası kullanmak da mümkün…

Ekim konusunda isteyen komşusundan yardım alabilir, isteyen de internetten!

Avrupa’da birçok ülkede yıllardan beri mikro tarım yapılıyor. Bizler geç kalmış da olsak mikro tarıma katılalım.

Belki yıl boyu tükettiğimiz sebzelerin tamamını yetiştiremeyebiliriz. Ama olsun, madem yerli ve milliyi yetiştirmeye niyetlendik, tek de kalsak bunu yapmalıyız.

Güvenli tarımsal ve hayvansal gıda bulmanın bir yolu vardır, onu bulmak için çaba göstermeliyiz. Hem de hiçbir ülkede gösterilmediği kadar.

Balkon tabanında yalıtım yapmak o kadar zor olmasa gerek. Kullanılmayan pamuklu, yünlü giysiler ve yaygılar üzerine temiz tarım toprağı dökerek işe başlayabiliriz.

Yazın ve kışın aşırı soğuk ve sıcağına da çözüm bulabiliriz. Adeta her evin balkonunda mikro seralar inşa edebiliriz.

Yerli ise yerli…

Milli ise milli…

Bitkisel hastalıkları yenecek doğal ilaçlar da üretebiliriz… Bunu yapabiliriz.

Hiç olmazsa en çok tükettiğimiz domatesten üretime başlayabiliriz.

Bir süre sonra buna biberi… sonra patlıcanı ekleyebiliriz.

Kabağı ve fasulyeyi de katabilirsiniz…  

Sırayla. Öğrene öğrene. Deneye deneye.

Her ürün, yerli ve milli olmalı.

Öyle olmalı ki, tüm Türkiye’de hissedilir ölçüde, sağlıksız sebzelerin satışını büyük ölçüde düşürecek kadar etkili bir kampanyaya dönüşebilmeli.

O kadar olmalı ki, Tarım Bakanlığı’nı ve çiftçiyi yerli tohuma, doğal ilaca ve gübreye dayalı tarımsal üretime yönlendirebilmeli.

Şunu iyi bilmeliyiz ki, insanlığı iyi günler beklemiyor.

Ya bu kuşatmayı yaracağız ya da toplu ölümcül hastalıklara razı olacağız.

Seçim bizim.