GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
10 Haziran 2010 Perşembe

Hayatın draması varsa, yazının da kreması olmalı

 
Elbette biliyoruz ki; hayat, her gün tadından yenmez olmaz/olamaz.
Her Allahın günü, ’“Şen Piliç’”in ’“kart hurileri’” gibi şen kahkahalar atmak, elbette mümkün değildir. (Ki, O kahkahalar da rol icabı, para karşılığıdır.)
Durduk yerde gülmeyelim, tamam.
Her dakika sevindirik de olmayalım.
Ama bir duralım yahu, bir duralım.
Kara haber almadan, hiç  durmadan ölüm fotoğrafları görmeden, dünyanın petrole bulandığını  izlemeden, savaş tam tamları duymadan, sele kapılıp giden ve cesedi hala aranan babalarının ardından ağlayan evlatların, grizu faciasında ’‘güzel ölen’’ kocanın cesedine bile razı eşin ’“dirisini bulmuş gibi olacağım’” diyen ağıtlarını kulaklarımızda hissetmeden bir gün geçirelim.
Hayat, hiç değilse bir 24 saat, ’“çok şokella’” olsun.
Hani çocukluktaki gibi ’“aslan geliyor/kaplan geliyor tıpp!’” demişiz gibi sussun herkes.
Sadece rüzgarın/dalgaların/yağmurun ya da kuşların kanat sesleri duyulsun mesela.
Dünyanın en berbat seslerinden ’“karga sesine’” bile razıyım, o kadar yani.
Yeter ki televizyonu açtığımda üzerime tahliye borusu dayanmış gibi hissetmeyeyim kendimi. Ya da ne bileyim bin ton çöp altında kalmışım da nefes alamıyormuşum gibi...
*
Bak mesela İnegöl’’ün Esenyurt Köyü’’nde koyun sürüsüne saldıran, 2 kangalın karşı saldırısıyla kaçan, kaçarken de bıraktıkları henüz bir aylık 3 kurt yavrusuna sahiplenen çoban kardeşleri göstersin tv’’ler.
Onları kangalların parçalamasına izin vermeden kapıp kurtarışlarını, annesiz kalan yavrulara kendi yavrularıymış gibi bakışlarını, annelerinin saldırdığı koyunların sütüyle beslediklerini falan.
İnsan doğmakla insan olmak arasında, nasıl da şefkatli/ince bir çizginin olduğunu göstersinler kameralar.
Bir yavrulara zum yapsınlar, bir de onları kedi yavrusu gibi seven çobanlara. Hani kimi zaman ’“dağ adamları işte n’’olacak’” diye burun kıvrılan ’‘no eğitim, yes vicdan’’ sahibi insanlara.
*
Selde çırpınan insanlar olmasın da beyaz camlarda, selin kader olmadığını hayvanlara bakıp anlayalım mesela. Pennywell Çiftliği’’ndeki bu şanslı domuz yavrusuna gülümseyelim. ’“Senin çizmelerini yerim ben’” deyip hayali kesmeler alalım. Hatta, ’“tüküreyim böyle kadere’” demediğimiz gibi ’“şanslı’” da demeyelim. O kırmızı minik çizmelere bakıp ’“ne de yakışmış kerataya yahu’” lakırdılarıyla gevşeyelim.
*
’“Bu ne şimdi bu’” diyorsunuz ya içinizden’…
Bırakın da arada bir zırvalayayım.