GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
12 Ekim 2022 Çarşamba

Günlerden 22 Eylül

Nice zamandır illet olduğum bu kabadayı güruhuna kafayı iyice taktım. Kim oldukları belli olmayan bu bozuntuların kolayından kahramanlık taslamaları kanıma dokunuyor.

Oğlum “baba bu adamlar çok komik” diyene kadar “lanet olsun!” deyip uzak durdum. Ama yetti artık!

Ahaliye zulmetmeleri bende ne huzur bıraktı ne iş, ne de güç.

Buna bir son verme zamanı geldi.

Bugün işe gitmedim, daha doğrusu çalışacak bir iş aramadım.

Hanım durumumdaki garipliği ilk sezen kişi oldu.

Bayramlık siyah kumaş pantolonu giydim, beyaz çorap, yakası göbeğime kadar açık uzun yakalı beyaz gömlek… Ceketi giymedim ama ilk hamlede omuzuma atacağım kadar yakınıma aldım.

Üç günlük tıraşla ilk raconu hanıma kestim: Çay getirdi, içtim. Peynir ekmek dürüm yaptı, yemedim; adeta boğdum!

Okul saati geçmişti oğlan hala evde! Ses yok sadece gözleriyle konuşuyor.

Planlarımı kimseye anlatmadım fakat evdekiler benim macera aradığımı tahmin ediyorlardı. Oğlum on bir yaşındaydı amma sanki her şeyden haberi vardı. Vay kerata, kime çekmiş!

İki gündür mahallede vukuat yoktu, bugün üçüncü gün. Bence vukuatın eli kulağında, her an ortalık karışabilir.

Bekle babam bekle ne ses var ne de seda. Sıkıldım, fırladım dışarı.

Ayakkabının da arkasına basarak, ağır ağır kahveye doğru yürüdüm. Karşıma ilk çıkan inşaatlarda birlikte çalıştığım arkadaşlar oldu.

Dağılın lan” diye bir nara attım. “Ne huzur bıraktınız ne de asayiş!” dedim.

İtiraz edenin yedi sülalesini tespih tanesi gibi ipe dizmezsem bana da Musto demesinler!” dedim, inanın ses tonumdan ben bile korktum.

Kahvehaneye uğradım, herkes dışarıda sanki beni bekliyor. “Girin lan içeri soytarılar, bağırtmayın adamı!”

Gözüm kabadayı aleminden üç beş avantürde ama kimse yok.

Kahveye girerken “Herkese benden bir çay!” dedim, sessizlik içinde çaylar dağıtıldı. Ocakçı geldi “Musto Abi bir emrin var mı” dedi, az bekledi, benden bir talimat gelmeyince sessizce ocağa geri döndü.

Üçüncü çayımı yudumlarken ortalık hareketlendi. Dışarı kaçışanlar oldu. Beklediğim adam Cilet kahvehaneye girmek üzereydi.

Asabi bir sesle “Kim lan sabah sabah gürültü yapıyor, terbiyesizler!” demez mi? 

Ben kendimi kaybetmişim, ayağı fırlamamla Cilet’in yakasından tutup üstünü başını yırtmam bir oldu. Ne olduğunu anlamadan paçasından tuttuğum gibi pantolonunu da boydan boya carrttt diye yırttım ya, ne olduysa o zaman oldu.

Mahallenin erkencileri önce dışarı kaçtı sonra daha fazlası içeri doldu.

Cilet’in hali ise görülmeye değerdi. Üstü başı yırtık, pantolonu boydan boya ikiye ayrılmış mor menekşe bir donla ortada kala kaldı. Ben kovmadan kaçar gibi kahveden çıkarak gözden kayboldu.

Çok geçmeden mahallenin nalburu, kasabı, manavı, bakkalı hatta berberi saygı ile kahveye girip tek sıra halinde bi emrimin olup olmadığını sordular.

Benden ses çıkmayınca “Emriniz olursa ima etmeniz yeterlidir” dediler işlerinin başına döndüler.