GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Aralık 2022 Pazar

Gözetlenmekten kurtulma şansımız var mı?

Son günlerde ne kadar sık duyduğumuz bir söz değil mi bu: Sosyal medya uygulamalarıyla nasıl ilişki kuracağımızı bilemiyoruz. Bizi esir almasını istemiyoruz ama vaz da geçemiyoruz.

Bildiğimiz tarihimiz buluşlar, keşifler tarihidir bir bakıma… Tarih boyunca toplumu hayal edilemeyecek şekillerde değiştiren keşifler olmuş, olmaya devam ediyor. Tarihçiler matbaanın fikirleri kitlesel olarak yayarak toplumları şekillendirmeye yardımcı olduğunu yazıyorlar. Radyo ve TV için de toplumsal biçimlendirici tanımı yapıldı, yapılıyor.

Yine de bunlar, internetin bireysel ve sosyal kimliklerimizi nasıl şekillendirdiği ile karşılaştırıldığında sönük kalıyor.

Sosyal İkilem: Sosyal medyanın potansiyel olarak olumsuz etkileri, Netflix’te yayımlanan Sosyal İkilem dizisinde çok vurgulandı. Bu konuda 4 yazı yazdım, rotarakörlerimizle iki, interaktörlerimizle de bir kez buluşup “Sosyal Dilemma” üzerine söyleştik.  Bizim yaş grubunun pek umurunda değil ama gençler düşünceli ve hatta kaygılı… Başta Facebook olmak üzere sosyal medya şirketleri bu diziye karşı çıktılar, “sansasyonel ve adaletsiz” olarak eleştirdiler bu belgeseli ama gerçek orada duruyor: Dizi canlı tanıklarla büyük ölçüde düzenlemeye tabi olmayan sosyal medya şirketlerinin, sosyal medya bağımlılığına ve tehlikeli anti-sosyal davranışlara yol açabilecek bilgi ve reklamları iletmek için algoritmalar kullanırken kişisel verileri toplayarak kullanıcıları nasıl manipüle ettiğini gösteriyor.

Daha önce de yazmıştım: Google ve Facebook çalışanı Justin Rosenstein, The Social Dilemma’da şöyle diyordu: Dikkatimiz, reklamcılara satılan ürünlerdir. Yetişkin beyinlerimiz bu tür bir manipülasyona bu kadar duyarlıysa, çocukların gelişmekte olan zihinleri üzerinde ne gibi etkileri oluyor? Belgesel aynı zamanda izleyiciye sosyal medyanın hayatlarımız üzerinde daha incelikli ve güçlü bir etkiye sahip olduğunu, sosyal ve politik gerçekliklerimizi şekillendirdiğini hatırlatıyordu.

Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari, insanları farklılaştıran şeyin “kurguda yaşama” yeteneğimiz olduğunu iddia ediyor. Harari; “İnsanlar göremediğimiz şeylere inanma kapasitesine sahiptir - bu da var olan şeyleri değiştirir. Örneğin önyargı ve nefret gibi fikirler, binlerce kişiyi yerinden eden savaşlara neden olacak kadar güçlüdür” diyor.

Bugün size kitabından söz edeceğim, belgeselde de yer alan Harvard Üniversitesi Profesörü Shoshana Zuboff  sosyal medyanın “yalnızca insanların geleceğiyle ticaret yaptığını” açıklıyordu. Ayrıca sosyal medya platformlarının duygularımızı ve ait olma, tanınma, kabullenme ve zevk alma gibi hayatta kalmamızı güvence altına almak için bize “donanımla bağlanmış” önceden belirlenmiş ihtiyaçlarımızı sömürdüğünü söylüyordu.

Shoshana Zuboff  akademik hayatı boyunca, o dönemde yeni yeni yükselmekte olan bilgi teknolojileri ve bunların geleneksel iş süreçleriyle olan kesişimini incelemiş. Zuboff’un kitabı dilimize “Gözetleme Kapitalizmi Çağı” ismiyle çevrildi. Okuyorum, altını çiziyorum. (OkuyanUs Yayınları) Zuboff, gözetleme kapitalizmini, “kapitalizmin zenginlik, bilgi ve güç yoğunlaşmasıyla belirlenen insanlık tarihinde benzeri görülmemiş habis bir mutasyonu” olarak tanımlıyor.

Zuboff, bizlerin gözetleme kapitalizminin “müşterisi” değil kaynağı olduğumuzu da iddia ediyor: Bu durumu “kuzu-kasap” örneği üzerinden izah edebiliriz. Bir kuzu, kasap için müşteri değil kaynaktır. Doğması, büyümesi, yemesi, bakımı vb. kuzunun değil müşterinin menfaati içindir: “Gözetleme kapitalizmi her tür insan deneyiminden beslenir. Google, gözetleme kapitalizmini icat etti ve mükemmelleştirdi.”

İşte Zuboff’tan altını çizdiklerim:

“Yirminci yüzyılın muazzam güç mücadeleleri, endüstriyel sermaye ile emek arasındaydı, ancak yirmi birinci yüzyılda, gözetim sermayesi, dünyanın gördüğü en şiddetli kansız bir güç ve kâr savaşında toplumlarımızın tamamıyla karşı karşıya geldi” diyor.

Son 12 yılımı, “gözetim kapitalizmi” adını verdiğim temelde anti-demokratik yeni bir ekonomik mantığın sessizce ortaya çıkışını gözlemlemeye ve analiz etmeye adadım. Dijital gelecek, artık internetin sahibi ve işletmecisi olan bu haydut kapitalizm tarafından bir yerlere kaçırıldı. Hepimizin evi diyebileceğimiz dijital bir geleceğe yeni köprüler kurmak istiyorsak, yapılacak çok iş var. İnsan haklarını, bireysel egemenliği ve özgür ve gelişen bir demokrasinin diğer gerekliliklerini güçlendiren bir dijital geleceği hak ediyoruz.

Biz, haklı bir öfke duygusunu paylaşan ve eyleme geçme talebini paylaşan, büyüyen bir genç ve yaşlı öncüsüyüz. “Dijital bir gelecek olsun” diyoruz, “ama önce insani bir gelecek olsun.”

Bu kitap, dijital rüyanın git gide karanlıklaşmasını ve adına gözetleme kapitalizmi dediğim yepyeni bir ticari projeye dönüşmesini konu ediyor. Gözetleme kapitalistleri, davranışlarımızı manipüle etme yoluyla kâr etmeye başladılar.

Gözetleme kapitalizmi, hakkımızda edindiği bilgileri, siyasiler, çok uluslu şirketler, anket firmaları vb. için “toplar” yani bizleri “kaynak” olarak kullanır. Sosyal medya başta olmak üzere çeşitli “aygıtlara” gönüllü olarak sağladığımız her veri, bir kaynak haline gelir.

Devletlerin, teknolojiyi, tehdit olarak gördükleri insanlar aleyhine delil üretmek için kullanacağı çok tehlikeli bir aparata dönüştürdüğünü işleyen “The Capture” isimli dizi film, “gözetleme kapitalizminin” daha ileri aşamada nasıl etkin hale getirileceğini gözler önüne seriyor.

“Gözetleme kapitalisti bizimle ilgili her şeyi bilir oysa operasyonları bizim tarafımızdan bilinemeyecek şekilde tasarlanmıştır. Bizden devasa yeni bilgi alanları biriktirirler ama bizim için değil. Geleceklerimizi bizim değil başkalarının menfaati için öngörürler.”

“Gözetleme kapitalizmi, dijital ortam dışında düşünülemez bir piyasa formudur ama “dijital” ile aynı şey değildir. Gözetleme kapitalistleri yaptıkları şeylerin, kullandıkları teknolojilerin kaçınılmaz bir neticesi olduğuna inanmamızı isterler.” diyen yazar şöyle devam eder.

“Gözetleme kapitalizmi pek çok teknolojiyi devreye sokar ama herhangi bir teknolojiyle eşit tutulamaz. Buna rağmen her kuşak, teknolojinin diğer çıkarların ifadesi olduğunu unutma batağına düşer.”

***

İnsan deneyimlerinin, açıklanmayan ticari amaçlarla kullanmak için bedava hammadde olarak toplanması... Bunlara dayalı ileriye yönelik davranışsal tahminler yapılması ve bu yeni katma değerle satışı hedefleyen ekonomik düzen. Değişir mi; elbette ama ne zaman bilmek kolay değil.