GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
11 Ocak 2016 Pazartesi

Gazetecilik, kitle, iktidar ve körleşme…

10 Ocak… Pazar günü birçok dosttan “gazeteciler bayramı” nedeniyle mesajlar aldık, hemen hepsi de “ne olacak bu gazetecilerin hali” tadındaydı.  1961’de gazetecilere “verilen”, o dönem için de, bu dönem için de “olağanüstü” olabileceğini söyleyeceğimiz haklar çerçevesinde kutlanan gün, 2016 yılı itibarıyla o kadar içi boş ve anlamsız hale gelmiş durumda ki… Gazetecilik örgütlerinin 10 Ocak mesajları da birer şikayetnameye dönüşmüş durumdaydı…  Fark etmişsinizdir “verilen” vurgusunu, 1960 öncesinde de Türkiye’de öyle aşağılık gazeteciler vardı ki… Bu hakların iktidardan söke söke alındığını kimse söyleyemez. 27 Mayıs ihtilalcileri, rahmetli Bülent Ecevit’in hazırladığı taslağı onaylamışlardı… Aslında bir avuç namuslu gazeteciye “verilen” bu hakları, başka iktidarlar bir bir geri alırken en büyük destekçileri yine gazetecilerdi. Bu memlekette gazetecinin gazeteciye yaptığını kimse yapmaz…

Kendimden örnek vereyim, gazetecilerin bayramlarda da çalışmasına neden olan “insanlık düşmanı, vahşi kapitalist” uygulamayı Dinç Bilgin ile Zafer Mutlu başlatırken Sabah Grubunda yönetici konumundaydım. Hepimiz koşa koşa gitmiştik bayram günleri gazeteye. Bugün zaman zaman yazılarında mangalda kül bırakmayan bazı köşecileri de o günlerin gazete künyelerini araştırırsanız görürsünüz...

Diğer hakların kaybolmasında da iktidar ve patronlar kadar gazetecilerin de suçu var. Aşağılıkça arkadaşlarının kuyusunu kazanlar, insanları işten çıkartmaktan sadistçe zevk alanlar, “onu kovdum, bunu kovdum” diye övünenler, her gün çevresine mobbing uygulayanlar, patron emir verince inandığı düşünceden bile vazgeçenler… Daha ne örnekler yazarım burada ama…

Özetle masum değiliz hiçbirimiz…

***

Pazar gecesi bir yandan mesajlara karşılık veriyor bir yandan da Elias Canetti’yi dostlarıma örnek veriyordum… Bu kez de “edebiyat” kurtarsın” bizi…

Aslında en sevdiğim kitabı, bazen burada yazarken de dönüp baktığım kitabı, “Kitle ve İktidar” dır. Canetti, Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi üzerine "kitle" olgusuyla "iktidar" olgusu arasındaki olası ilişkileri neredeyse 30 sene düşünür ve ortaya bir başyapıt çıkar. 1960’da yayımlanan "Kitle ve İktidar” da ilk bölümünde kitlenin değişik türlerinin dinamiklerinin çözümlemesine ayrılır. İkinci bölüm ise kitlenin yöneticilere neden ve nasıl itaat ettiği üzerinde yoğunlaşır. Canetti Hitler’i hükmettiği kitlenin büyüklüğünden başı dönen paranoyak bir yönetici olarak sunar.

1981 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Canetti’nin “Körleşme” adlı kitabı Ahmet Cemal çevirisi ile 2015’de yeniden yayımlandı. Canetti’nin bu romanı aslında bugün içinden geçmekte olduğumuz “toplumsal körleşmeyi” çok da iyi anlatır.

Memleketin ve gazetecilerin halini Elias Canetti üzerinden okumaya ne dersiniz?

Elias Canetti'nin yaptığı ilk tasarılarda sekiz romandan oluşacak ve -Balzac'ın (İnsanlık Komedisi) Comedie Humaine'inden esinlenerek- Comedie Humaine an Irren  (İnsanlığın Yanılgılar Komedisi) adının taşıyacak bir roman dizisi yazmayı öngörmüştü. Ancak çalışmaları ilerledikçe bu sekiz romandan biri üzerine yoğunlaşan Canetti, kitabı 1930-1931'de yani bir yıllık bir sürede ve henüz 26 yaşındayken tamamladı. Kitap 1935’te Viyana'da yayımlandı ve kısa bir süre sonra Nazi yönetimi tarafından yasaklandı. Roman yayımlandıktan sonra birçok edebiyat otoritesinin ilgisini çekmiş ve İngiltere, Fransa ve Amerika'da yoğun ilgi görmüştür.

Gariptir ki, Almanca kaleme alınmış bu eser Almanya'da uzun süre ilgi görmemiş, ancak 1963'deki üçüncü baskısıyla hak ettiği üne kavuşabilmiştir. Uygarlığın yıkılışıyla insanoğlunun aşağılanması, insanların nasıl körleşerek faşizmi göremediğinin romanıdır.  Körleşme, “dehşet”in erken romanıdır.  Dünyanın yaşayacağı Hitler kâbusunu erkenden haber verir bize…  Canetti, varlık felsefesi üzerinden yabancılaşmayı romanın kahramanı, döneminin en ünlü Çin kültürü tarihçisi olan Prof. Kien üzerinden anlatır.  Kendini insanlardan tamamıyla soyutlamış, insanları değersiz ve küçük gören, Viyana’da 25 bin kitabı ile yaşayan bu arada “kadınlardan nefret eden”  Prof. Klein inanılması zor bir körleşmeyi temsil etmektedir. Romanı okumanızı içtenlikle öneririm..

***

Bir yandan büyük bir toplumsal körleşme içindeyiz, cehalet içindeyiz. Kör ve cahil bir toplumun kendisini nereye götüreceğinden kaygılıyız.  Bu toplumun, gazetecileri de, bizi de nereye götüreceği ise tam bir kâbus...