Sen, görmemek için kafanı çeviriyorsun lakin ben buradayım.
Sen duymamak için kulağını kapatıyorsun lakin ben yine buradayım.
Pişmanlıklarım, sevinçlerim, yanlışlarım, doğrularımla ben hep buradayım.
Kalp hizasındayım.
Vicdanınla yan yanayım.
Penceren karanlığa bakıyorsa gecede; aydınlığa bakıyorsa bir ağacın gövdesindeyim.
Gördüğünün, anladığının, yaşadığının ötesine geçmek istersen buradayım.
Bir insanın gözlerine ,tüm zaaflarını da kabullenerek ,gerçekten bakmak istersen buradayım.
Deneyimlediğin olaylar seni kırgın ve öfkeli birine dönüştürmüşse savaşmayı bırak. Seni kırıp dökeni de anla hatta.
Bir selamınla sar sarmala ve derenin denizle buluşmasına engel sen olma.
Bu senin sınavın değil. Sen kendi sınavına odaklan.
Olmuşla kavga etmek mutsuzluğu derinleştirir. Üstelik gittikçe derinleşen o kuyu sadece seni değil sana değer veren herkesi içine çeker.
Zamanın ve yaşamın şakası yok sürprizi çok. Bu müzakere masasını dağıtırsan kaybeden birden fazla...
O yüzden anlamayı seçmek en kolayı...Peşin hükümlerden önce dinlemeyi bilmek, güzel sevmek, güzel dokunmak önemli.
Her canlı her sınava tabiyken kibir en dermansız derttir belki de.
SEN HAKLIYMIŞSIN
Annesinin sağlık sorunları nedeniyle zor günler yaşayan bir arkadaşım, “Artık organ bağışına sıcak bakıyorum. Sen haklıymışsın” dedi geçtiğimiz günlerde.
“Sevindim böyle düşündüğüne” deyip geçiştirdim konuyu. Dersi alması önemliydi .
Bundan yaklaşık 7-8 ay önce hayatımda ilk kez kan bağışında bulunduğumda hissettiğim mutluluğu anlatamam size.
Kızılay, 50 kilo altındakilerin kan bağışını kabul etmiyordu ve ilk kez 50 kiloyla denk gelmiştim kurumla.
Bağıştan birkaç hafta sonra cep telefonuma gelen mesajda kanımın 3 kişiye hayat ve doğaya da fidan hediye ettiğini yazıyordu.
En sevdiği kıyafetlerle bayram sabahını karşılayan çocukların sevinci doldurmuştu kalbimi.
Birkaç ay sonra aynı amaç için tekrar aynı yerdeydim.
Görevli arkadaşlar kilomu işlem için uygun bulsa da kan değerlerimin düşük olduğunu söylediler ve almadılar.
Sonraki haftalarda yoğun halsizlik baş gösterdi bende. Avucumu sıkacak halim yok. Su içsem miden bulanıyor.
Doktora başvurduğumda fena azarladı hatta. Meğer vücudumda demir hiç kalmamış. B6 ve B12 vitaminleri bitmiş.
Çocukluğu ilaçla, iğneyle geçen biri için yeniden ilaç ve iğne süreci de elbette can sıkıcıydı. Süreç devam ediyor, bir ay sonra kontrolüm var.
Aranızda, “Peki bundan banane?” diyenler varsa hemen açıklama getirmek isterim. Yazının başını tekrar okumanızı da rica ederim.
Çünkü bu aslında tam da senin hikayen benim hikayem olduğu gibi...
Bizi derinden etkileyen her olay aslında mesajını da içinde barındırıyor.
“Gör beni” diyor.
Duy ve anla.
Hisset.
Dokun bana.
Yaşadığının dersini alacak bilinçteysen önce buna şükretmeyi öğreniyorsun.
Senden daha zor durumda olanlara el uzatmanın önemini daha derinden kavrıyorsun.
Derdin içinde dermanı da görüyorsun.
Hem sağlıktan daha değerli bir şey olmadığına inanıp hem de başkalarının sağlığı için adım atmayışın arasındaki çelişkiyi fark ediyorsun.
Sağlıklı bir vücuda sahip olduğun halde organlarını hala bağışlamadıysan, donör olmadıysan, kan bağışı yapmıyorsan kendini sorgulamalısın.
“Ben gerçekten iyi bir insan mısın?”
Aklın, kalbin, vicdanın hep bir ağızdan “Evet” diyorsa şayet çok sevin.
Senden daha zengini yok bu fani alemde.
Yanıtın “Hayır” ise de dürüst olduğun için kendinle gurur duy ve yaşama ilk adımı at mutlaka.
Ben buradayım.
Sen de...
O da...