GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
3 Eylül 2022 Cumartesi

En büyük aşk imkansız aşk!

Bilmeyenler, imkanı yok tahmin bile edemez!

Türkiye’nin mavi gözlü assolisti…

En az üç neslin “nazar” boncuğu oldu…

Güzel ve hoş bir kadın olarak…

Sevenlerinin kalbinde taaa yarım asır önce taht kurdu!

Çok değil, 40 gün sonra…

78 yaşına basarken pastadaki tek mumu üfleyecek!

Memleketimin renkli sahnelerinde…

Şahsen…

“Makber”i O’ndan daha güzel söyleyene rastlamadım…

Hele maviş gözlerini gözlerinize dikerek…

Bembeyaz sahne kostümü içinde…

Adeta parmak uçlarında yürürken…

En güzel şarkılarını seslendirdiği…

70’li yılların Fuar gecelerini unutmak mümkün mü?

*** 

Beni, benden alıp götüren bir şarkısı vardı…

Aslında…

48 yıl önce çekilen “Feryat” filmini bulursanız, bir kez daha izleyin…

Hem şarkıyla mest olun…

Hem de izlerken…

Ünlü bir şarkıcının “büyük aşkı” uğruna…

Nasıl dünya nimetlerini elinin tersiyle ittiğini…

Gözlerine perde indikten sonra bile büyük aşkından asla vazgeçmeyen…

Yakışıklı Tarık Akan’la birlikte…

“Yaşamadan olmaz!” dedirten bir Sevda Masalı’ndaki…

O müstesna oyun gücünü içinize sindirin…

Aşk böyle bi’şi işte…

Belki çok uçarı bir duygu…

Belki acı sonla bittiğinde sonsuzluğa uzanan bir yalnızlık…

Hepsi, o filmde vardı…

Hala Yeşilçam’ın “kült” eserlerinden biridir…

***

Şarkılardaki gibi…

“Mavi, Mavi, Masmavi…” dedirten gözlerini Sivas’ta açtı…

1945 sonbaharıydı…

Memur bir babanın dört kızının en büyüğü idi…

Dört kedi yavrusu gibiydiler…

Abla, ilkokula için Kayseri’ye anneannesinin yanına gitti…

Aşk perisi gibiydi…

İlkokul dördüncü sınıfta bir subay oğluna vuruldu…

İlhan’ı gördüğünde kalbi güm güm atıyordu…

İlk şarkısını, İlhan’ın gözlerinin içine bakarken sınıfta söyledi…

Şarkı bittiğinde öğretmenle birlikte…

Bütün sınıf ağlıyordu…

Ortaokul için bu kez Konya’ya annesinin yanına gitti…

Sonra konservatuvara başladı…

Bazen okula gidecek yol parasını bulamıyordu…

Çaresizlik içindeydiler…

Annesi, babası; yemedi - içmedi…

O günlerin büyük üstadı Münir Nurettin Selçuk'tan…

Türk Müziği dersleri almasını sağladı…

Hiç haberi yoktu…

Bir sabah ailesi O’nu Ses Tiyatrosu’na götürdü…

Yarışmaya girdi…

Oysa hiç hazırlığı yoktu…

Yarışma şarkısını harika okudu…

Seyirciler ayakta alkışlıyordu liseli kızı…

Hemen o gün Necdet Yazar’dan sahne teklifi aldı…

Kabul etmedi ama konservatuvarı da bıraktı…

Sonra bir öğrenci çayında İsmet Kasapoğlu ile karşılaştı…

İsmet çok yakışıklıydı ama konuşma teklifini reddetti…

Ailenin maddi durumu giderek bozuluyordu…

Ana-kız, “can simidi” bulmuş gibi…

Defalarca “hayır” dedikleri Necdet Yazar’ı aradılar…

Ankara’ya gittiler…

O sarışın kıza Amerikan Pazarı’ndan dantelli bir elbise aldılar…

Bi’de lame ayakkabı…

Önce sahne, arada sırada Ankara Radyosu…

İşler iyi gidiyordu…

***

Sonra bir gün...

Sahnede, “Süzül güzel, süzül de gel…” şarkısını okurken…

Bi’de ne görsün?

İsmet Kasapoğlu, bütün yakışıklılığı ile…

O’na bakıyor…

Evlenme teklifini “hayır” diyemedi…

İsmet askerden döndükten sonra…

Dillere destan bir törenle dünya evine girdiler…

Sarışın, mavi gözlü kız o gün 21 yaşına basmıştı…

Çok mutluydular…

İsmet, aniden “Sahneyi bırak” dedi…

O da “Bırakmam” karşılığını verdi…

Zeki Müren, O’nu İstanbul’daki alt kadrosuna çağırıyordu…

Son anda gitmekten vazgeçti, uçak biletlerini yırttı…

İstanbul’a gitmeye karar verdiğinde ise…

O, artık Başkent’in yetiştirdiği bir “assolist”ti…

***

Yıldızlı geceler, değişen sosyal hayat…

Herkesin ayaklarını yerden keser…

Nitekim öyle oldu…

Ünlü bir assolist olmuştu ama bebek yapmaya kesinlikle karşıydı…

Gelgelelim…

Gün gelip bebek istediğinde ise artık o iş imkansızdı!

Çocuğu olmadığı için İsmet’i suçlamaya başladı…

Sonunda boşandılar…

***

O sarışın bülbül sesli kız…

Artık çok ünlüydü…

Parası vardı, kimseye muhtaç değildi ama…

Bir büyük kanama olayı yaşadı…

Ve o gün acı içinde öğrendi ki…

Bi’da çocuk sahibi olamayacaktı…

Bunalmış, sıkılmış bir günde telefonu çaldı…

İsmet Kasapoğlu arıyordu…

“Ben senin eski karın değil miyim, neden beni aramıyorsun?” diye sitem etti…

Hemen eve gelmesini söyledi…

İsmet, dünden razıydı; “Emrin olur hayatım” dedi…

O sarışın assolist bu kez herkesin ortasında…

İsmet’e sordu:

“Beni tekrar almak ister misin?”

Yakışıklı eski kocanın cevabı muhteşemdi:

“Sen zaten benimsin…”

Gelgelelim, o mutlu tablo bir yıl bile sürmedi…

Yeniden boşandılar!

***

Bülbül sesli o güzel kadın…

Bir erkekle “iki kez” olmak üzere…

Dört kez nikah masasına oturdu…

İlk eşi İsmet Kasapoğlu’ndan ikinci kez boşandıktan sonra…

(Aynı ayın içinde…)

Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan’ın oğlu Selçuk Aslan’la…

Dünya evine girdi…

İki yıl birlikte oldular…

Selçuk Aslan’dan boşandığından beş yıl sonra…

Marmaris’te…

Bir teknede David Younnes’le dünya evine girdi…

10 küsur yıl sonra da…

“Bu da olmadı…” deyip, ayrıldı…

***

Eskiler güzel söylemiş…

“En büyük aşk, imkansız aşktır!”

Gerçekten de…

O güzeller güzeli sarışın assolistin adı…

Altı yıl önce kaybettiğimiz Tarık Akan’la çok anıldı…

Yakışıklı aktörle, üç film çekti…

İşte o üç film, söylentileri Kaf Dağı’nın arkasına kadar götürdü…

1972’de “Feryat”, Ertesi yıl “Yalancı Yarım” ve 1973’te “Mavi Boncuk”

Bu üç film yetti…

Büyük Aşk’ın alevlenmesine…

O aşk…

Dört yıl sürdü…

Bir kez bile olsun, ne Tarık Akan ne de…

Bu öykünün harika sarışın sanatçısı…

“Evet, biz birbirimizi deliler gibi sevdik” demediler…

Yıllar, yıllar sonra…

Tarık Akan, sadece “O’nun zirvede olduğu yıllardı… Şarkıları, fiziği, sıcaklığıyla etkileyiciydi… Bu sıcaklık gerçek hayata da taşınmış olabilir... Bunu inkar etmemin bir anlamı yok…” sözleriyle kalbinde taşıdığı duyguları dile getirdi…

Sarışın assolist ise, isim vermedi ama…

O da büyük aşk için…

“Ondan sonra hiç aşk yaşamadım” demekle yetindi…

Ama…

Başka bi’şi daha yaptı…

Tarık Akan’ı kaybettiğimiz gün…

Twitter hesabından paylaştığı mesajda…

Tarık Akan’la eski bir fotoğraflarını koyup…

“Güle güle sevgili... TARIK” yazdı…

Yetmez mi?

***

Bitiriyoruz…

Sizlere…

Yarım asırdır şarkılarıyla, filmleriyle…

Türkiye’yi etkileyen…

Günün moda ifadesiyle “yerli ve milli” bir sanatçının hayatından…

Az bilinen yanlarından söz etmeye çalıştım…

O olağanüstü kadın…

Emel Sayın’dır…

78 yaşının tüm güzelliği ile karşımızdadır…

Gülümseyerek bitirelim…

***

Marmaris-Datça arasına bir koya…

Kim yakıştırmış ise…

Emel Sayın’ın adı verilmiş…

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve eşi Nazmiye Hanım…

Bir gün tekneyle oradan geçerken…

Gazetecilerden biri…

“Sayın Başbakanım, burası Emel Sayın Koyu… Acaba denizin mi yoksa Emel Sayın’ın gözlerinin rengi mi güzel?” diye sormaz mı?

Demirel’in cevabı…

İdeal Türk erkeği cevabı:

“Hanımla aramızı mı açacaksınız benim?”

Nokta…

Sonsöz: “Dediler zamanla hep azalırmış sevgiler; olsun bana seninle geçen yıllarım yeter… / Anonim…”