GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
25 Kasım 2010 Perşembe

Dünyayı kanatanlar, niye erkekler?

’“Kurban kesilmeli miydi, yoksa bağış mı yapılmalıydı? İslam dininde kurban farz mıdır, sünnet midir?’” tartışmaları her yıl olduğu gibi; kurbanlar kesilince, kesilir.
Bu tartışmalar, kurbanın birinci günü yerini, ’“AB’’ye bu görüntülerle mi gireceğiz’” isyanlarına bırakır.
Bir müddet sonra gözümüzün önündeki ’‘toplu katliam’’ fotoğrafları da silinir gider’…  
Silinir gider de’… Çocukluğumdan beri aklımı kurcalayan soru, hep bende kalır:
Kurbanı kesenler, neden erkeklerdir?
Öyle ya’…
Siz hiç koyun, kuzu kesen, tavuk boğazlayan bir kadın gördünüz mü?
Belki aranızda gören, duyan vardır.
Ama onlar da bir elin parmaklarından çok değildir.
’‘Eli kana bulaşanlar’’ın çoğu, siz de bilirsiniz ki ’‘erkek’’tir’…
*
’“Kadının kurban kesmesi caiz değildir’” tartışmasına girmek istemiyorum.
Amacım dini (ne islamı/ne Hıristiyanlığı/ne Museviliği) tartışmak.
Kaldı ki ’‘kurban’’ sadece islamiyette değil, insanlığın çoğalmaya başladığı günden bu yana, şu veya bu dinde, şu veya bu şekilde devam eden bir tören.
’“Kurbanlıklar’” değişse, kurban bazen ’‘insan’’ bile olsa; değişmeyen, kurban kesme işlemini yapanların cinsiyeti’…
Niye?
Şiddet niye erkeğe özgü?
Neden onları ’‘kan’’ tutmaz?
Kurşun atan, kılıç sallayan, kelle uçuran, kazığa oturtan, deri yüzen, işkence yapan, ipi çeken, insan yakan niye hep erkek?
Elleriyle beslediği kuzuyu, yumurtasını topladığı tavuğu, gözünü kırpmadan (belki kırpanı vardır ama) öldürenler, niye erkekler?
Öyle koşullandırıldıkları için mi,
Yoksa doğuştan ’“vahşi, şiddet yanlısı’” oldukları için mi?
Yoksa ikisi birden mi?
Hiç düşündünüz mü?
Erkek ruhunda filizlenip boy veren şiddetin, sadece bayramları değil,
Dünyayı da kana buladığını ve faillerinin de ’‘erkek’’ olduğunu aklınıza getirdiniz mi?
*
Hala kadın olmaktan pişman mısınız?’”
* * *
Dominik Cumhuriyeti’’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Patria, Minerva, Maria Mirabel’’in cesetlerinin bir uçurumun dibinde bulunuşundan, üç kız kardeşin tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğünün ortaya çıkışının üzerinden, günü gününe 50 yıl geçmiş.
Diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü olan Mirabel kardeşlerin anısına Latin Amerika Kadın Kurultayı’’nda ilan edilen ’‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’’nün üzerindense 29 yıl’…
Dünya bir yana’… Türkiye’’de geldiğimiz nokta?
Kadınların yüzde 41.9'u şiddet görüyor, yüzde 48'i bunu kimseye söylemiyor.
Türkiye’’de şimdiye kadar yapılan en büyük kadın araştırmasının sonuçları bu maaselef.
*
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve AB desteği ile Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’’nce 24 bin hane ziyareti, 12 binden fazla kadınla yapılan yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilen bu araştırmaya göre; ne acıdır ki, kadına şiddet ne ekonomik düzey dinliyor, ne de eğitim seviyesi.
Ve araştırmaya göre, şiddet kadının hayatına bir kere girmişse, mutlaka devamı da geliyor’…
*
Yazımın girişine aldığım, ’‘şiddetin niye erkeğe özgü olduğunu’’ sorduğum yazıyı, 8 yıl önce çalıştığım gazetede kaleme almıştım.
Üzerinden 8 yıl geçmiş, kurbanı kesen hala erkekler, şiddete uğrayanlarsa hala kadınlar.
Ve ’“Dünyayı kanatanlar, niye erkekler?’” sorusunun yanıtı, hala açık’…
Eşine şiddet uygulamayan ender hayvanlardan birinin ’‘ayı’’ olmasına karşılık, karısını çocuğunu döven (ayının günahını aldığımız) erkeklerin sayısı, hala fena halde yüksek.
Belki de 8 yıl önce sorduğum sorunun yanıtını aramaktan ziyade, dünyanın başına tebelleş olmuş vahşetin temsilcisi erkekleri sırtımızdan nasıl silkeleyebileceğimizin cevabına/çözüm yollarına ağırlık vermek gerek.
Hemcinslerinin yaptığı vahşetten utanan/vicdanı kanayan, kendinden güçsüz hiçbir canlıya el kaldırmayan erkeklerin de desteğiyle, el ele vererek, ’‘kansız/şiddetsiz bir dünya için’’ mücadeleye devam etmekten başka çaremiz var mı?
En azından bu sorunun yanıtını biliyorum: Yok!