Yüzlerce yıl sürekli toprak kaybeden ve son 50 yılında dağılıp paramparça edilen imparatorluğun ardından ulusun kaderini çizen bir avuç yurtseverin askeri ve siyasi zaferi olan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yüzüncü yılını İzmir’de bir “kavram” tartışması ile karşılıyoruz.
Hatırlamak ve unutmamak neye yarar? İnsanı onurla biçimlendiren tek şey hafızasıdır. Ortak bir hakikat ise toplumsal bir varoluşu ifade eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluşu ve inşası da ulusal kurtuluş savaşı ile kendisinde anlam bulur.
İzmir kenti için ise kuruluş ve kurtuluş kavramı birbirine içkindir. 50 yıl boyunca her cephede büyük dramlarla ve yenilgilerle tarumar edilen, ülkenin en değerli kadrolarının savaş cephelerinde yok olduğu bir coğrafyada son kavganın verildiği ve zaferle sonuçlandığı bir kent, kendi hakikatini geleceğe taşımak adına 9 Eylül’leri adeta bayram havasında kutluyor. 9 Eylül büyük bir kent bayramıdır da bir yönüyle…
Yoktan var edilmiş bir ordu ile emperyalist işgali durduran ve nihai zaferini İzmir’de 9 Eylül 1922 tarihinde ilan eden Türk Ordusu’nun neferleri toprak altından kalksa ve son günlerde yaşanan “kavramsal” tartışmayı görse bize neler yapmazlardı diye düşünüyor insan.
Kötü olan da şu… Hakikatimizin kavramlara sıkıştırılması, erozyona uğraması…
Son yaşanan tartışmanın fitilini ise Tunç Soyer ile kapışma halinde olan ve CHP’den ihraç edilen eski il başkanı Kemal Karataş başlattı. Sonrasında MHP İl Başkanı Veysel Şahin’in dahil olduğu tartışmaya hiç beklenmedik bir biçimde ittifak ortağı İYİ Parti girdi.
Karataş tamam, Veysel Şahin tamam… Konuya doğrudan girmek gerekirse ittifak ortağı Müsavat Dervişoğlu’nun Tunç Soyer ile ne sorunu var?
Soyer’in 30 Mart 2019 seçimlerinden bugüne bakıldığında İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu’nun gözü hep Soyer’in üzerindeydi.
Dervişoğlu’nun sözlerini hatırlatmada fayda var:
- “Seçilmiş belediye başkanlarını kutluyor ama buradan bir uyarıda bulunmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Onlar bizim belediye başkanlarımız gibi kendilerini ilgilendiren konularda konuşsunlar. Kimisi eyalet başkanı gibi konuşuyor, kimisi cumhurbaşkanı gibi konuşuyor. Bu konuştukları da zaten iktidar partisi tarafından radarla takip ediliyor, ifadeleri millet ittifakının ruhuna zarar veriyor. Bunlar söylemlerine çeki düzen versinler, kendilerini uyarıyorum; demokrasi açısından önemli bir kilit taşı olma özelliği taşıyan Kıbrıs la ilgili laf dile düştüğü gibi sarf edilmez. Biz belediye başkanlarımızdan hizmet bekliyoruz.
Biz, belediye başkanlarımızdan hizmet ve istihdam istiyoruz. 24 saat yaşanabilir şehir istiyoruz. Tarımın canlandırılması için hamleler istiyoruz. Biz büyükşehir belediye başkanımızdan körfezi, fuarı geri istiyoruz. İzmir’i sağlık tarım ve eğitim kenti olarak görmek istiyoruz. Kendi görev alanında bir takım sorumlulukları yerine getirmesini istiyor, İYİ Parti olarak da üzerimize düşeni yapacağımızı taahhüt ediyoruz. Ama yanlış laf, icraat ve uygulamalar söz konusu olursa başka partilere olan opsiyonumuzu onlara tanımayız, dillerine düştükleri gibi konuşurlarsa, dilime düştüğü gibi konuşurum.” (Kasım, 2019)
- “Cumhuriyet Halk Partili İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığından İYİ Parti'nin beklediği İzmir'in doğru, ehil insanlarla yönetilmesidir. Siz sadece İYİ Parti'nin değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin de sağlam damarını rahatsız eden uygulamalara imza atmaya devam derseniz, toplumsal kaygıyı artırmaktan geri durmayacağınızı göstermeyi sürdürürseniz ‘sabrın da bir sınırı var"
- "Sandıklar açıldığı andan itibaren fiilen bitmişti. O ittifakın ruhu yaşamaktadır. Millet bizden ittifakı sürdürmemizi istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi'yle görüş ayrılıklarımız olabilir bu Millet İttifakı'na zarar vermez. Sayın Tunç Soyer söyledi. Ben sadece İzmir'de yaşayan insanların değil pelikanların bile belediye başkanıyım dedi. Vatandaşlarımız pelikanlardan daha fazla ilgi görme talebini sıklıkla güncelliyor" (Eylül 2021)
Ve son olarak İzmir'in Kurtuluşu ile ilgili asılan “barışın ikinci yüzyılı” afişleri yine Dervişoğlu’nun radarına girdi. Dervişoğlu hiç olmadığı kadar sertti: "15 Mayıs 1919’un ne olduğunu anlamak istemeyen akıl, 9 Eylül 1922’nin muhtevasını kavrayamaz. ‘9 Eylül’ İzmir ve Türkiye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun “ZAFER” günüdür. Sn. Tunç Soyer’i bu afişleri kaldırmaya ve 9 Eylül’ün 100. yılına yakışır kutlamalar yapmaya davet ediyorum”
Hep sessiz kalan Soyer ise bu kez ses yükseltti: “9 Eylül, sadece İzmir’in değil Türkiye’nin kurtuluşudur. Demokrasinin, özgürlüğün, bağımsızlığın, barışın zaferidir. Cumhuriyetimizin ve bağımsızlığımızın ikinci yüzyılı, aynı zamanda demokrasi ve barışın ikinci yüzyılıdır”
Buna yanıt gecikmedi: "Sayın Başkan; Bu yıl 9 Eylül zaferinin 100.Yıldönümü. Cumhuriyetimizin ve Lozan Barış Antlaşmasının 100.yılını ise 2023’de zaten beraberce kutlayacağız. Türkiye ve İzmir için böylesine önemli bir tarihi zaferi kavram kargaşası içinde kerhen kutluyormuş izlenimi veremeyiz"
Üst üste konulduğunda Müsavat Bey ile Tunç Bey arasında bir doku uyuşmazlığı, hatta karşıtlık olduğu görülüyor.
Bunun nedenleri ne olabilir? Madde madde sıralarsak:
-Müsavat Bey, MHP’den ne kadar yakın bir zamanda ayrılmış olsa da öz itibariyle MHP’lidir. Gençlik yıllarından itibaren MHP içerisinde konumlanmış, eylemler içinde bulunmuş, mahpushanede yatmış ve parti içinde siyaset yapmış bir isim… Dervişoğlu yakın zamanda ne kadar yeni bir maceraya girişse de özü ülkücüdür. Tunç Soyer ise sol tandanslı bir dünya görüşüne sahip, Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim düşüncesi ile bir dönem hemhal olmuş, yani klasik CHP ekolünden olmayan, solun bir kanadının sıklıkla dinlendirdiği “başka bir dünya mümkün” kavramına bağlı bir siyaset yapma tarzı var. Yani Soyer’in Turancı hayaller kuran ve Türk birliği için çabalayan ülkücü camianın pek de içselleştiremeyeceği bir tarzı var. Ve uyuşmazlık tam da buradan geliyor.
-Uzun yıllar cezaevinde yatan Dervişoğlu’nun geçmişle ilgili bir hesaplaşması muhakkak ki vardır. Tunç Bey’in babası hakim Nurettin Soyer’in MHP ana davasında başta Alpaslan Türkeş olmak üzere çok sayıda isme verdiği cezalar sebebiyle Müsavat Bey’in bunu unutmaması doğaldır, çünkü yaralıdır. Dervişoğlu, MHP ana davasından yargılanmasa da Başbuğ’su Türkeş’in yargılandığı davaya bakan kişinin oğlu ile ittifak yapmak zorunda kalması da pekala bir sorundur. Dervişoğlu’nun bunu kabullenememesi de çok doğaldır.
-Yaşanan tartışmanın bir diğer nedeni de Müsavat Bey’in hedefleri olabilir. Müsavat Bey’in cezaevi voltalarından il başkanlığına, oradan vekilliğe ve grup başkanvekilliğine uzanan siyasi yaşamını büyükşehir belediye başkanlığı ile taçlandırmak istemesi doğaldır. Öncesinde MHP'den Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olduğunu düşündüğümüzde ve yeni partisinin oylarının arttığı bir ortamda kendisi İzmir için bir strateji belirlemiş olabilir mi? Dahası İYİ Parti’nin CHP ile ittifakı düşünüldüğünde diğer belediye başkanlarının aksine Tunç Soyer’in eleştirilmesi ve hedef alınması rastlantı değildir. Hatta İYİ Parti'nin hedef aldığı tek belediye başkanının Soyer olması -İYİ Parti'nin genel merkez düzeyinde buna bir dur diyen olmadığı da görülüyor- dikkat çekmektedir.
-Diğer yandan merkezi görev sebebiyle çok fazla kente uğrayamayan Dervişoğlu’nun teşkilat içerisinde ağırlığını hissettirmek istemesi de pekala olağan bir durumdur. Milletvekilleri listelerinin yeniden şekilleneceği 5-6 aylık sürede Dervişoğlu’nun İzmir teşkilatından alacağı destek de hedeflerini gerçekleştirmesi adına da büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden kendisinin de İzmir ile ilgili daha çok mesaj vermesi ve Soyer örneğinde olduğu gibi ters köşe işler yapması gerekmektedir.
-Tunç Soyer ise meramını anlatmakta zorlanmaktadır. Barış kavramı üzerinden bir polemiğin çıkması başlı başına bir konudur. Soyer beklemediği bir yerden gol yemiştir ancak bu golü çıkarmak adına yapacağı hamleler olabilirdi ve bu gol çıkabilirdi. Uzun bir süredir 9 Eylül programı üzerine çalışma yapan Soyer’in 400 kilometrelik Zafer Yürüyüşü üzerinden Dervişoğlu’na yanıt verememesi de enteresandır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin dün servis ettiği programın büyük bölümünde tema “zafer”dir. Programın içeriğinde de bol bol zafer kavramı kullanılmaktadır. Soyer’in burada yapacağı tek şey Dervişoğlu’na programı göndermek, Çakırözü’nden başlayıp Kocatepe ile devam eden “zafer yürüyüşü”ne davet etmekti. Ama yapmadı. Soyer bir yönüyle elinde olan programı hem geniş kitlelere duyurmak hem de siyasi bir polemiğin önüne geçmek adına bunu pekâlâ kullanabilirdi. Burada Sayın Soyer’in doğru biçimde yönlendirilip yönlendirilememesi ile ilgili de bir konu vardır. Soyer’in yanıtı tartışmanın bir yönüyle ideolojik bir yöne savrulmasına da yol açmıştır.
-Bu tartışmadan bir sonuç çıkmaz. Ne Soyer, Dervişoğlu'nu ne de Dervişoğlu, Soyer'i değiştirebilir.
-Konu ideolojik ve politiktir. Köşe yazısını yazdığım saat 00:14 saatine kadar hiçbir CHP’li yönetici ve milletvekili topa girmemiştir, girememiştir. Çünkü seçimlere konsantre olunduğu, ittifak konusunun her şeyin üzerinde tutulduğu bir ortamda hiçbir CHP’li yönetici bu topa girmek istemez. Eğer ki girerler ise ittifakın ama daha çok İzmir yerelindeki ittifakın zarar alması olasıdır. Kısacası bu işte Soyer yalnız kalmıştır.
-Diğer yandan afişte kullanılan Atatürk portresi görüştüğüm bazı İYİ Partili isimleri de oldukça öfkelendirmiş. Google’a tıklandığında on binlerce Atatürk fotoğrafının bulunduğu bir yerde afişte kullanılan fotoğrafta özensizlik olduğu görülüyor. Konu bağlamında ne kadar nesnel kalmaya çalışsam da bu konuda İYİ Partili isimlerin haklı olduğunu düşünüyorum.
-Barış kavramı üzerinden bu kadar fırtına kopması da ayrı bir konu… Barış konusu, dünyada yaşayan 6 milyar insanın hayalidir. Barış kavramını da genel olarak sol-sosyalist siyaset hattı kullanır. Sağ ideoloji daha çok korunmacı-muhafazakar ve yayılmacı bir ideoloji olduğundan “savaş”, “zafer” gibi kavramları daha çok içselleştirir ve kullanır. Yani Turancı, Türk Birliği için çabalayan bir yapının bunu sağlayabilmek adına daha çok savaş, zafer kavramlarını kullanması da olağandır. Bu yüzden sol ile ittifak bu düşünce yapısına sahip kişiler için olsa olsa dönemsel bir nitelik taşır hatta zoraki evlilik gibidir.
En başa dönersek, bizim hakikatimiz, toplumsal motivasyonumuz, konsantrasyonumuz Ulusal Kurtuluş Savaşı'dır. 9 Eylül'dür, Mustafa Kemal Atatürk'tür. Kavramlar ise böler ve çatıştırır. Uzlaşılar da ortak kavramlar ve değerler üzerinden kendini var eder. Burada yaşanacak çatırdama buzdağının kopuşunu beraberinde getirebilir. 2024 yerel seçimlerinde CHP ile İYİ Parti arasında özellikle İzmir’de uzlaşı köprülerinin atılma olasılığı oldukça yüksek görünüyor.
Ama siyaset bu. Her an her şey olabilir.