GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
24 Ocak 2023 Salı

Çok zor günler bizi bekler…

Şundan ben eminim; sizlerin de inanmasını dilerim: Türkiye’nin en önemli gündem maddesi ne ekonomik krizdir ne de yaklaşmakta olan seçimler… Hayati önemdeki mevzumuz ülkemizi de derinden etkilemekte olan iklim krizidir, kuraklıktır!

Artık “küresel ısınma” demiyoruz, kelimenin tam anlamı ile ülkemiz de dünyamız da iklim krizinin içinde. Bir de bu yıl “El Nino” denilen felaket 2023’te geri dönmeye hazırlanırken benzeri görülmemiş sıcak hava dalga uyarıları yapılıyor. Bilim insanları büyüyen iklim kriziyle birleşen fenomenin küresel sıcaklıkları “tablonun dışına” itme olasılığının yüksek olduğunu söylüyor

Dilerim öyle olmaz ama erken tahminler, El Nino’nun 2023’te geri döneceğini, dünya genelinde aşırı hava koşullarını şiddetlendireceğini ve dünyanın 1,5C’lik ısınmayı “çok muhtemel” hale getireceğini gösteriyor. Kayıtlı tarihin en sıcak yılı olan 2016, büyük bir El Nino yılıydı.

Bilmeyenler için yazalım: Okyanus sıcaklıkları ve Pasifik’teki rüzgarlar tarafından yönlendirilen ve El Nino, daha soğuk muadili La Nina ve nötr koşullar arasında geçiş yapan doğal bir salınımın parçasıdır. Son üç yıl, sıra dışı bir dizi ardışık La Nina etkinliğine de sahne oldu. 2023’ün şimdiden, küresel veri setlerinin kayıtlardaki en sıcak beşinci veya altıncı yıl olduğu 2022’den daha sıcak olacağı tahmin ediliyor.

İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazları, bugüne kadar ortalama küresel sıcaklığı yaklaşık 1,2 derece artırdı. Bu, ABD ve Avrupa’daki kavurucu sıcak hava dalgalarından Pakistan ve Nijerya’daki yıkıcı sellere kadar dünya çapında milyonlarca insana zarar veren feci etkilere yol açtı.

İklim krizinin getirdiği daha ölümcül ve daha sıcak hava dalgaları, seller, orman yangınları ve kuraklıklar nedeniyle dünyanın dört bir yanındaki insanların nasıl hayatlarını ve geçim kaynaklarını kaybettiğini gösteren analizleri okuyoruz.

İyi de dünyayı bu hale kim getiriyor? Başta Çin ve ABD olmak üzere vahşi kapitalist ülkeler, sonra da tek tek herkes. Daha çok uçağa binenler, hızlı modacılar, yaz-kış otomobilden inmeyenler… Özetle yarını düşünmeyenler. Yüzlerce bilimsel çalışmanın analizi insanlığın devasa karbon emisyonlarının iklimi nasıl feci yeni uç noktalara zorladığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor. Analize göre, öldürücü sıcak dalgalarından sellere, depremlere kadar en az bir düzine en ciddi olay, insan kaynaklı iklim krizinin sonucu.

Her saat başı 300 futbol sahası büyüklüğünde orman kesiliyor. 2030 yılına gelindiğinde, gezegenin ormanlarının yalnızca yüzde 10’u olabilir; ormansızlaşma durdurulmazsa, hepsi 100 yıldan daha kısa sürede yok olabilir.

Günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri hava kirliliği. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verileri, dünya çapında her yıl tahmini 4,2 ila 7 milyon insanın hava kirliliğinden öldüğünü ve her 10 kişiden dokuzunun yüksek düzeyde kirletici içeren hava soluduğunu gösteriyor. Hava kirliliğinin nedenleri çoğunlukla endüstriyel kaynaklardan ve motorlu taşıtlardan, yanı sıra yanan biyokütle emisyonlarından ve toz fırtınalarından kaynaklanan kötü hava kalitesinden kaynaklanıyor.

Avrupa’da, AB çevre ajansının yakın tarihli bir raporu, hava kirliliğinin AB’de 2012’de (verilerin mevcut olduğu son yıl) yıllık 400.000 ölüme katkıda bulunduğunu gösterdi.

Araştırmalar, küresel gıda sisteminin, yüzde 30’u hayvancılık ve balıkçılıktan kaynaklanan insan kaynaklı tüm sera gazı emisyonlarının üçte birinden sorumlu olduğunu gösteriyor. Mahsul üretimi, gübre kullanımı yoluyla nitröz oksit gibi sera gazları salmaktadır. Küresel et tüketiminin yalnızca yüzde 24’ünü oluşturmasına rağmen, dünyadaki tarım alanlarının yüzde 60’ı sığır çiftliğine ayrılmış durumda.

Tarım sadece çok büyük bir alanı kaplamakla kalmıyor, aynı zamanda çok büyük miktarda tatlı su tüketiyor, bu da listedeki en büyük çevre sorunlarından bir diğeri. Ekilebilir araziler ve otlaklar, Dünya’nın kara yüzeylerinin üçte birini kaplarken, dünyanın sınırlı tatlı su kaynaklarının dörtte üçünü tüketiyor. Bilim adamları ve çevreciler sürekli olarak mevcut gıda sistemimizi yeniden düşünmemiz gerektiği konusunda uyardılar; daha bitki bazlı bir diyete geçmek, geleneksel tarım endüstrisinin karbon ayak izini önemli ölçüde azaltacaktır.

Doğan Kuban Hocamız ne güzel demişti: “Medyanın yarattığı ve çeşmelerinden yalan akan bir cennetimiz var. Bu cennetin sakinleri, geleceğin kuraklık, enerji yokluğu ve belki de açlığından haberi varmış gibi görünmüyor”.

***

İşin ülkemiz açısından tarım boyutu daha da korkunç. Miktad Kadıoğlu Hoca anımsatıyor: Kuraklık Anadolu’nun tarihinde derin izler bırakan doğal felaketlerin başında geliyor. 1874 yılındaki kuraklıkta Ankara, Kastamonu ve Kayseri’de 150 bin insan ile 100 bin çiftlik hayvanı ölmüş. Ayrıca aynı kış, açlık ve hastalıktan 100 bin insan daha ölmüş.

Bu yıl kuraklık alarm veriyor; göller, akarsular kuruyor. Tarım girdileri çok pahalı, maliyet yüksek, bu gidişle üretim düşebilir, gelecek yıl tarım ürünleri çok daha pahalı olabilir.

Kardan vazgeçtik, yağmur da yağmıyor.

Çok kaygılıyım bu yaz yıkanacak su bulamamaktan… Klimaları çalıştıracak elektrik bulamamaktan…

Görülmemiş bir kuraklık ve hava kirliliği yaşıyoruz. Aşırı beton yığınları ve insan kalabalıklarıyla kentlerimizi büyük bir Isı Adası’na dönüştürdük. Ağaç dikilmesi gereken yerlere hala beton binalar dikme gayretleri tam bir akıl tutulmasıdır.

Dünya kuraklık ile mücadelede Sünger Kentlere öncelik veriyor. Şangay'ın Pudong bölgesinde son iki yılda, çatılardaki yeşillendirme, yağmur suyunun biriktirebileceği sulak alan inşası ve akıntıyı depolayabilecek geçirgen yol yapımı için 119 milyon dolar harcanmış. Bu nedenle daha önce de yazdığım gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Sünger Kent” projesini çok önemli buluyor ve destekliyorum. İzmirlilerin bu konuda elele vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Yaklaşan aylar, haftalar umarım beni haklı çıkarmaz. Umarım yanılmışımdır.