GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
16 Ocak 2023 Pazartesi

Böyle gitmez

Acı gerçek; Husumetin toplumsal ilişkileri belirlediği koşullardan beslenenler siyasete yön veriyor.

Sırrı Süreyya Önder, İYİ Parti’den gelen tuhaf eleştiriye tepki verirken demiş ki; “Partisinin üçte ikisini cezaevine vermiş, bir sürü insanını toprağın altına vermiş bir yapı… cezaevindeki mevcudunu söyle, diye sorarlar adama…”

Sırrı Süreyya Önder’in sözünü ettiği yapının HDP ve PKK olduğu aşikâr.

Ve tepki vermek hakkıdır.Ne var ki, tepki verirken kullandığı “bedel ödeme” argümanı çok düşündürücüdür. Devlete başkaldıran bir örgüt nedense sonuçlarına katlanamıyor, diyet istiyor. Devrimci diyet istemez, diye öğrenmiştik ama…

Adı “Batı Kürdistan” olan bir meselesi var Kürtlerin; Bu nedenle, ülkenin doğusunda başka batısında başka tavır alıyorlar. Nihayetinde, PKK, silahlı bir örgüt olup Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı mücadele yürütüyor.

Veotoritesine, varlığına yönelen her türlü tehdit karşısında devletin vereceği tepki bellidir.

HDP’li kadın milletvekili kürsüden başındaki örtüyü çekip ortaya atıyor ve Meclis’i uyarıyor. Çatışmalar durmalıymış… Çatışma dediği, devlete kafa tutan PKK’ya yapılan operasyonlar.

Kürtçenin resmi dil olacağını, eğitim dili olacağını tehditkâr bir dille ifade eden milletvekili… Konuşmasını Kürtçe yapan milletvekilini uyaran oturum başkanına da “Otuz milyon Kürt ne söylediğimi anlıyor.” demişti.

Kürt milliyetçiliği altında kalan solun trajik durumu bir tarafa, böylesi meydan okumaların getirecekleri toplumsal barışı yok eder.

Sanayi devriminin başlattığı değişimle ortaya çıkan ulus devletler, çağın gereğiydi. Saray’dan gelen devlet deneyimi ve ikiyüzyıllık batılılaşma hareketinin getirdikleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasını gerçekleştiren Atatürk ve arkadaşları, çağın gereğini yerine getirdi.Dahası 1908’de başlayan Kapitalist sisteme entegrasyon tamamlandı.

Yüz yıl sonra, yeni bir çağın şafağında, Kürt milliyetçiliği veya Dersim dayatmaları üzerinden sürdürülen kimlik siyaseti, Türkiye’nin yeni Dünya düzeninde çok gerilere düşmesinin koşullarını olgunlaştırıyor.

Öte yanda, örtülü bir dille de olsa, her fırsatta Türk kimliğine yönelen suçlamaların derin toplumsal yarılmalara yol açtığı bir vakıa.

İnsan hakları, özgürlükler, devrimci mücadele… Bu ve benzeri kavramlar, olgular o kadar çok istismar edildi ki artık bunları duyanlar ne söylendiğine değil, altından ne çıkacağına dikkat kesiliyor.

Son olarak Paris’te yaşanan olay da bir kere daha gösterdi ki “Kürtler dahil” bütün taraflar Kürt sorunundan besleniyor. Çözüm yerine sorunu yönetmek…Tam da uluslararası sistemin arzu ettiği gibi...

Acı bilgi; çözüm kimsenin işine gelmiyor.

Yürüyen gerçek; bu topraklar üzerinde bir arada yaşamak için yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyaç var.

Yoksa, herkes kendi yoluna gidecek. Ve zaman daralıyor.