GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
10 Haziran 2022 Cuma

Bilimsel yaratıcılık ve sanat

Geçtiğimiz günlerde dünyanın en prestijli bilim merkezlerinden biri olan CERN’de (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) kurulan ve bilim ve sanat etkileşimini destekleyen bir program olan “Art@CERN / CERN’de Sanat” programı 10.yılını kutladı.

CERN özellikle parçacık fiziği ile uğraşan bir merkez ve medyada adı sıklıkla Büyük Hadron Çarpıştırıcısı deneyi ile duyuluyor. Yüzlerce bilim insanının farklı deneylerde evrenin nasıl oluştuğuna, maddenin ve enerjinin sırlarına dair ipuçlarının arandığı bu merkeze 10 yıldır farklı yaratıcı disiplinlerden sanatçılar davet ediliyor. Bu programın temel amacının sanatçıların evrenimizle ilgili büyük soruların temel bilim tarafından nasıl takip edildiğini deneyimlemesi ve böylece de sanat ve fizik alanındaki diyaloğun teşvik edilmesi olduğu söyleniyor.

RuthJarman ve Joe Gerhardt'ın bir araya gelerek oluşturdukları ikili sanatçı grubu Semiconductor da CERN’e davet edilen sanatçılar arasında. Sanatçılar özellikle fiziksel dünyamızın maddi doğasını ve onu bilim ve teknolojinin merceğinden nasıl deneyimlediğimizi keşfeden hareketli görüntü çalışmaları, heykeller ve enstalasyonlar ile tanınıyorlar.

İkilinin CERN’dekaldıkları süre içinde ATLAS deneyinin verilerinden ilham alarak hazırladıkları büyük boyutlu enstalasyon HALO en çok dikkat çeken eserlerden biri sayılabilir. ATLAS deneyi en genel ifadesiyle CERN’de sürdürülen 6 deneyden biridir ve parçacığı izlerini, enerjilerini, momentumlarını ölçecek şekilde tasarlanmıştır.

2018’de ArtBasel’de sergilenen eser karanlık bir alanda kurulmuş, 4 metre yüksekliğinde 384 dikey piyano teli ile çevrili 360 derecelik bir ekrana sahip on metre genişliğindeki silindir şeklindeki anıtsal bir yapıdır. ATLAS Deneyinden elde edilen ham verilerin 3 boyutlu alana çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Her bir veri noktası proton çarpışmalarından çıkan bir parçacığa karşılık gelir. Işık noktaları ekranda belirdikçe piyano tellerine çarpan küçük çekiçleri tetiklerler. Ortaya çıkan senkronize ses, projeksiyon bitene ve çekiçler durana kadar sanat eseri boyunca kademeli olarak oluşur ve bir uğultu sesi bırakırEserin amacı, ziyaretçiyi bilimsel bağlamını aşan ve doğanın teknolojik dolayımını yansıtan bir parçacık fiziği olayını fiziksel olarak deneyimlemesini sağlamaktır.

Semiconductor, HALO,Fotoğraf ClaudiaMarcelloni’ye aittir ve CERN’den alınmıştır.

Nihayetinde bilim de sanat da aslında farklı yöntemler ve materyaller kullanarak evreni, yaşadığımız doğayı ve insanı anlamaya ve anlatmaya çalışan ve ikisi de yaratıcılık gerektiren alanlar. Bugüne kadar etkileşimin genellikle bir yönde olduğunu gördük. Rönesansdan itibaren yüzyıllardır sanatçılar bilimsel gelişmelerden anlam üretme olarak etkilenirken özellikle 20.yy’dan itibaren teknolojiyi üretim süreçlerindeki aletler olarak da kullanıyorlar. Diğer yandan bilim insanlarının da sanattaki gibi bir yaratıcı düşünceye ihtiyaçları olduğu bir gerçek.

Şimdilerde pek moda olan Kuantum Fiziğinin kuramını geliştiren efsanevi fizikçi MaxPlancilerici bir bilim insanının sanatsal bir yaratıcı imgelemeye sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Yaratıcılık konusunda referans kaynaklardan biri olan RolloMay’e göre de “bilinç eşiği ve bilinç dışından gelen yaratıcılığın sadece sanat, şiir ve müzik için değil, uzun vadede bilim için de aslolduğunu” söyler.

2019’da Elektrik Elektronik Mühendisleri Kongresinde teknolojik yaratıcılık dinleme şansını bulduğumuz Prof. NoboruHidano’da sanatsal aktivitelerin yaratıcılık üzerine etkilerinden bahseder. Tokyo Teknoloji Enstitüsü’nde görevli Prof.Hidanohenüz akademik öğrenim döneminde dahi içinde bulunulan sanatsal etkileşimlerin öğrenci başarısını arttırdığını ve mühendislik çalışmalarında gerekli olan yaratıcılığın teşvik edildiğini anlatmaktadır.

Dijital araçların, yapay zekanın, farklı algoritma ve yazılımların sanatçılar tarafından sıklıkla kullanıldığı bu dönemde sanat ile teknoloji arasındaki sınırlar da belirsizleşmeye başlıyor. Disiplenler arası çalışmalarla sanatçılar mühendislerden ve teknik kişilerden daha fazla yararlanırken ortaya çıkan üretimler de bir müzede camın arkasından seyrettiğimiz ürünlerden farklılaşarak özel tasarımlar haline geliyor. Prof.Dr. İsmail Tunalı’nın da bu durumun altını çizdiği gibi “Yaşadığımız çağ artık bir tasarım çağıdır” ve teknolojik tasarımcıların da sanatçı yaratıcılığına sahip olması sonuçta büyük fark yaratır.

Elbette yaratıcılığın teşvik edilmesi özgür bir ifade alanı gerektirir.Geleceğin bilim insanlarını, mühendislerini, tasarımcılarını yetiştiren akademik dünyada ifade özgürlüğünün de sanatsal teşviğin de bu denli az olması da oldukça üzücüdür.