GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
8 Kasım 2021 Pazartesi

Atatürk’ün Milli Mücadele’de cumhuriyet stratejisi…

Anımsayın!

En son yazımızda Atatürk’te cumhuriyet düşüncesinin nasıl oluştuğunu ele almış ve ta gençliğinden bu yana bu düşüncenin ilk ortaya çıkışına ilişkin örnekler vermiştik.

Bu yazımızda aynı konuya devam edeceğiz:

Atatürk, Milli Egemenlik düşüncesini Milli Mücadele’de nasıl uyguladı?

Hemen belirtelim; milli ya da ulusal egemenliğin o zamanki karşılığı Hakimiyet-i Milliye idi. Yani o zamanki Türkçemizde ulusal egemenlik demek istediğinde insanlar bu deyimi kullanıyorlardı.

Hakimiyet-i Milliye’nin, yani Ulusal gemenliğin siyasal sistemlerdeki karşılığı da “Cumhuriyet” tir.

Yani her hangi bir anayasa hukuku ya da devletler sistemi kitabını açınız; orada eğer egemenlik erki milletin elindeyse, yani bir devlette hakimiyet-i milliye (ulusal egemenlik) yürürlükteyse, o devlet bir cumhuriyettir.

Bu da yasama, yürütme ve yargı erklerinin milletin elinde olduğu anlamına geliyor.

Bunun da iki farklı türü daha olabilir zaten:

Eğer egemenlik kişinin elindeyse; yani yasama, yürütme ve yargı erkleri tek kişinin elinde toplanmışsa, devletin mülkiyeti de kişiye aitse ve babadan oğula geçiyorsa bu yönetim biçimleri monarşidir. Krallıklar, padişahlıklar gibi.

Eğer egemenlik erki toplumda belli bir seçkin zümrenin elindeyse; yani yasama, yürütme ve yargı erkini onlar kullanıyorsa bu da oligarşidir.
Osmanlı Devleti bir monarşi idi; bunu unutmayalım.

O monarşiye anayasa ve meclis kurumları eklenerek, meşruti monarşi yapmak için birkaç kuşak çok uğraştı; belli ölçülerde başardılar da.

Ama monarşi hep vardı ve ilk fırsatını bulduğunda meşruti monarşiyi ortadan kaldırıp, mutlak monarşi derhal kendini gösterdi.

Atatürk’a gelince:

O Büyük Nutuk’ta, Samsun’a hareket ettiğinde ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsısız koşulsuz tam bağımsız bir devlet kurmaya karar verdiğini söylüyor.

Ulusal egemenliğe dayanan; yani cumhuriyete…

Yani, yasama, yürütme ve yargı erklerinin ulusun elinde olduğu bir siyasal sistemi hedeflediğini açıkça söylüyor Büyük Nutuk’ta.

Ama değerli arkadaşlarım;

Şöyle bir düşünelim:

Eğer Atatürk bunu düşündüyse; yani ulusal egemenliğe dayanan bir devlet kurma düşüncesiyle hareket ettiyse, O’nun bu düşüncesi herkes tarafından, özellikle de saray ve çevresi tarafından kabul edilebilir mi?

Bunu beklemek safdillik olmaz mı?

Zaten edilmesini Mustafa Kemal Paşa da düşünmüyordu.

O nedenle amacının bu olduğunu söyledikten sonra, bunun kabul edilmesinin güç olduğunu bildiği için, uygulamayı bir takım evrelere ayırdığını ve yeri ve zamanı geldiğinde uygulamaya koyduğunu da söylüyor.

Yani hedefe ulaşmak için bir strateji izlemiş:

Hedef belli; cumhuriyet… Hem de yeni bir devlet kurararak ve onu tam bağımsız yaparak bir cumhuriyet…

Ancak buna ulaşmak için zamanı yönettiğini, uygulamayı safhalara ayırdığını ve yer ile zamanı gelince bu hedefe ulaşmak için cumhuriyete giden süreci olgunlaştırdığını anlatıyor.

Ne muhteşem bir strateji değil mi?

Şöyle düşünebilirsiniz:

İyi de halk bunun neresinde?

Halka sormuş mu?

Evet, bu soru haklı gibi görülebilir.
Gerçekten de halk, cumhuriyet sözcüğünü ifade edemeyecek kadar konudan uzaktı.

Ama onun, yani halkın sağduyusu çok güçlüydü.

Süre geçtikçe Mustafa Kemal’i doğruladı ve onun etrafında kenetlenerek milli mücadeleyi verdi, başarıya ulaştı.

Günü geldiğinde de cumhuriyeti gönül rahatlığı içinde ve coşkuyla kabul etti.

Bu konuya devam edeceğiz.