GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
31 Ağustos 2010 Salı

Arabesk yavşaklığı: İbrahim Tatlıses düzeyi

Fazıl Say’’ın ’“Arabesk yavşaklığı’” sözü öylesine fırtına koparmıştı ki, ’‘köşesinde konuya yer vermeyeni döverler’’ tadına ulaşmıştı bir ara hatta.’¶
 
Konuya her zaman olduğu gibi bilgi ve olgunlukla yaklaşanların yanı sıra, ’“inadına arabesk, halkımız bizi de arabeski de seviyor’” cıvıklığında Sibel Can savunmaları, entelektüelliğiyle herkesi döven Hülya bacımızın ’“Say’’ın tedaviye ihtiyacı olduğu’” duyuruları da boca edilince, doğrusu kenarından izleyicisi olmayı bile bırakmıştım konunun.
Taa ki, İbrahim Tatlıses yavşaklık listesine bir çentik daha ekleyince kadar’….
Ama ondan önce, Fazıl Say’’ın dediklerinden ziyade kendi düşündükleri üzerinden yazan/konuşanları değil de, Say’’ın ne dediğini hatırlatmakta fayda var.
Habertürk’’e verdiği tek röportajda, ’“Arabesk yavşaklığı’” üzerine kopan fırtınalara şu açıklığı getirmişti Say özetle:
 
"Arabesk yavşaklığı diye bir basın açıklaması yapmış değilim. Bu paragraf, kişisel facebook profilimdeki bir arabesk tartışmasından alıntılanıp, daha doğrusu çalıntılanıp medyaya taşındı. Son cümlemin dobra olduğunu herkes biliyor. Ama sorun benim dobra olmam değil. Sorun paragrafın içeriğindeki gerçekler. O satırlarda halka hakaret yok. Halkı aşağı çekenlere kızgınlık var.
Dünya değerlerini savunmak elitistlik değil. Dejenerasyona karşı asıl, ’‘insani değerleri’’ savunmak biz insanoğlunun görevidir.
Dileyen, dilediği müziği dinleyemez mi? Tabii ki dinler. Benim paragrafımda böyle bir dayatma mı var? ’‘Sadece şunu dinleyin’’ gibi bir dayatma mı var? Bu tartışmalar maalesef bu boyutlara varıyor... Ben kendim evde, Sting, Björk, Zeki Müren, Veysel ve birçok tür müzik dinleyen bir insanım. Konu, ’‘Fazıl düşmanlığı’’na dönüştürüldü.
Magazin camiasının starları benim bu ruha özgü kavramlara verdiğim sert tepkileri üzerlerine aldılar. Ve söylenilenin sadece müzik konusunda olduğunu sanıyorlar. Cenk (Eren) diye biri var. ’‘Evet, yavşak müzik yapıyorum, kime ne?’’ diyebiliyor. Halbuki, ’‘Yalan dolan’’, ’‘Duyarsızlık’’ ya da ’‘Emek karşıtlığı’’ kavramsal konulardır. Sadece müzik konuları da değildir... Bu toplumsal tükenmişliğe iltifat etmemizi bekleyenler var sanırım.
Arabesk nedir? Arabesk bir ruhtur. Toplumsal bir ruh; bir çöküşün ruhu. Yılışıklıkla zaman geçirerek ölümü bekleyen o tembel ruh... Mesela Türkiye'de en önce televizyon arabesktir. Bütün gün yılışıklık seyrediyorsunuz, akşam haberler başlıyor: 35 şehit, 27 tutuklama, 62 cinayet, 78 kişi trafik kazasında öldü. 20 milyon insan işsiz, 10 milyon insan açlık sınırında, İsrail'le savaş durumu, Ermenistan'la savaş durumu. ’‘Türkiye çözüldü, Türkiye tükendi, tuttuğunuz takım ön elemede elendi’’ haberleri. Sonra haberler bitiyor ve yılışık programlar devam ediyor. Hiçbir şey olmamış gibi, seyrettiğiniz haberler anlamsızmış gibi... Göbek atanlar, kirli söylenen şarkılar, düzeysiz konuşmalar, saçma sapan espriler, bir cehalet okyanusu. O ruh işte bu; arabesk!
Düşünün ki, öğleden sonra yemek programı. Yemek yapanların tahammül edilmez laf salataları. Hiçbir şey öğrenemeyeceğimiz bir boş laf galaksisi içindeyiz... Ve, ’‘Televizyonda yemek yapanlar’’ göbek atmaya başlıyorlar. Aniden! Hiçbir sebep yokken. Onlar göbek ata dursun, altyazı geçmeye başlıyor, memleketin bir yerinde olan hazin ölümler altyazıdan geçiyor, sol köşede ise bir margarin reklamı. İyice vıcıklaşması için. Altyazı bedenlere sıkılan kurşunları geçiyor, görüntüdeki vıcıklık ise ruha sıkılan kurşunları.’”
*
Dün internetteki neredeyse bütün haber/magazin sitelerinde, akşam da sulu zırtlak haber bültenlerinin pek çoğunda İbrahim Tatlıses’’in ’‘oruçlu ağzıyla’’ kendi televizyonunda bir şov programını basışı, program konuğunu canlı yayında kovuşu vardı ki’…
Kusma isteği dışında başkaca da bir şey düşünemedim o an.
Düzeysizliğini defalarca gerek kadın döverek/kurşunlatarak, gerek saçma sapan fikirleriyle/sözleriyle/tehditleriyle defalarca kanıtlayan bu arabesk şarkıcımız, dün programın konuğuna (Medyum Mustafa Kılıç) şöyle höykürüyordu:
"Ulan şerefsiz sana söylüyorum. Sen buradan kovuldun. Benim ismimi de sağda solda kullanıyorsun. Şarlatanlığın gereği yok. Seni burada elime alırsam, feriştahın çocuğu elimden alamaz. Bu oruç ağızla sana söylüyorum. Bir daha bu binanın gölgesinden bile geçmeyeceksin. Bu arkadaşlar program yapıyorlar. Dış yapım bunlar. Senin bizime olan problemimizi bilmiyorlar. Benim adımı bir yerde kullanmayacaksın bir... Kullanmayacaksın, sen ne yaptığını bilirsin. Sana adam gibi söylüyorum. Bir daha bu televizyonun sokağında dahi geçmeyeceksin. Seni kapıdan kovuyorlar bacadan giriyorsun. Ben senin dostun değilim, arkadaşın da değilim. sen sadece burada program yaptın. Beğenmediğimiz için de gittin. Hemen şimdi kalkıyorsun, programı da terkedip gidiyorsun. Haydi güzel kardeşim."
*
Fazıl Say'ın "Bu ülkedeki arabesk yavşaklığından utanıyorum" dediği, tam da bu işte. Bu düzey. Bu pervasızlık. Param kadar konuşurum kibri. İnsani değerlerin i’’sinden bile bihaber insanların, kendini ’‘imparator’’ varsayması, oturduğu naylon tahtın farkında olmaması. Şımarıklığı. Cahilliği. Cehaletini parayla/ünle örtmeye çalıştıkça, daha da acınası, gülünç olması, daha da fenası o gülünçlüğü ’‘samimiyet gösterisi’’ olarak değerlendirip alkışlayanların artması.
Oruçlu ağzıyla canlı yayın basıp tehditler/küfürler eşliğinde program konuğunu kovan bu zat,
Twitter'da "imparatoribo" kullanıcı adıyla ’‘evet’’ oyu vereceğini açıklamıştı geçen gün. Kendisini ’‘sosyal demokrat’’ ilan eden imparatoribo, tercihinin gerekçesiyle de şöyle aydınlatıyordu bizleri:
’“Bir sosyal demokrat olarak artık çürümüş tahtalar içindeki tüm paslanmış çiviler değişmeli diye düşünüyorum. Teknoloji değişti, hayat değişti, ama Türkiye Cumhuriyeti hala aynı kanunlarla yürüyor. Tahtaları yenileyelim, çivileri değiştirelim.’”
 
’‘Çivisi çıkmış Türkiye’’de çivileri değiştirmeye çağıran İbrahim Tatlıses’’e kulak verecek, söylediklerini takdirle karşılayacak olanların sayısının hiç de az olmadığını bilmek, ’“batsın bu dünya’” demekten başka bir şey düşündürtmüyor bana, bilesiniz’…