GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
23 Ağustos 2021 Pazartesi

28 yıldır faili meçhul olur mu?

Ya da başka bi’bakışla…

O yürüyen Azrail’in özellikle bulunmaması için…

O’nun da sonu “kurbanı” gibi mi oldu?

Çok karmaşık, çoook…

Belki de bu nedenle…

O huncarca işlenen cinayetin dosyasının üstünde…

Hala “faili meçhul” yazıyor…

Yani…

“Kimin tarafından yapıldığı belli olmayan…”

***

Gerilim filmlerinin, romanlarının tiryakileri iyi bilir…

Kriminal dünyanın…

İnanılmaz bir gerçeği var…

Bazı cinayetler yıllar geçse de çözülemiyor…

Ya da…

Kimilerine göre “çözülsün” istenmiyor!

Zaman Tüneli’nin karanlık dehlizlerinde…

Sizden, bizden, hepimizden uzak…

Kapalı kutularda öylece duruyor bu vahim olaylar zinciri…

Mesela…

70 küsur yıldır Sabahattin Ali cinayetinin sırrı çözülemedi…

Ha’keza…

Ahmet Taner Kışlalı’nın…

Cem Ersever’in…

Çetin Emeç’in…

Gaffar Okkan’ın…

Muammer Aksoy’un…

Musa Anter’in…

Nihat Erim’in…

Turan Dursun’un…

Bahriye Üçok’un…

Katil ya da katilleri bulunabildi mi, onca yıldır?

***

Ancak o faili meçhuller ne zaman hatırlansa…

Şu kesin ki…

En az ilk ortaya çıktıları zamanki kadar ürkütücüler…

O aslan yürekli gazeteci yaşasaydı…

Dün, 79 yaşına yelken açacaktı…

Kimbilir…

Yazdıklarıyla, yol gösteren…

Ve belki de hala…

Bu güzel ülkeye zarar vermeye çalışanları “ürküten” bir kalem olarak…

Alkışlanmaya devam edecekti…

Ömrü yetmedi!

Ya katilleri; onlar nerede?

***

Filmi başa alalım, çünkü final ne yazık ki acıklı…

***

Yıl 1992; Ekim ayının ortaları, Ankara…

Uğur Mumcu ev kiralayacaktı ama…

Ev sahibi kontrata ek madde koyarak ünlü gazeteciyi şaşırtmıştı:

“Olası bir bombalı saldırıda, zararı kiracı öder!”

Üstünde durmadı; evi kiraladı…

Birkaç gün sonra…

Gecenin ürpertici sessizliğinde kan ter içinde uyandı…

O korkunç patlama sesi hala kulaklarındaydı..

Eşi de uyanmıştı; “Ne oldu Uğur?” diye sordu…

Ünlü gazetecinin cevabı dehşet vericiydi:

“Rüya gördüm Güldal… Korkunç bir patlamada bacaklarım yok oluyor... Bedenimin o halini yukarıdan seyrettim…”

***

Yıl 1993; 21 Ocak / Perşembe…

Yer; İstanbul Cağaloğlu…

Cumhuriyet Gazetesi’nin en üst katı Nadir Nadi’nin odası…

Uğur Mumcu ve Cüneyt Arcayürek, Ankara'dan birlikte gelmişler…

İlhan Selçuk da odada…

Türkiye'nin siyasal gündemini tartışıyorlar…

Uğur Mumcu tedirgin; İlhan Selçuk’a dönüp şöyle diyor:

“İlhan Ağabey seni de beni de öldürecekler!..”

***

Yıl 1993; 24 Ocak / Pazar…

Yer; Ankara Karlı Sokak…

Güldal Mumcu uyandığında saat 08:00’i gösteriyordu…

Çay suyunu koydu, sofrayı hazırladı…

Kahvaltıdan sonra Uğur Mumcu gazeteleri okumaya başladı…

Saat 11:00 gibi, gazeteyi elinden bıraktı, eşine doğru yürüdü…

Telefon sehpasına dayanarak inler gibi konuştu:

“Başım çok ağrıyor Güldal…”

“Gelip ovayım biraz canım…”

“Bu öyle bir ağrı değil… Ovmakla geçecek gibi görünmüyor… Garip bir ağrı, tuhaf ağrıyor…”

“Ne yapalım?” diye telaşla sordu Güldal Hanım…

Uğur Mumcu, sokak kapısına yönelirken…

Fısıldar gibi cevap verdi, “Bilmiyorum belki geçer…”

***
Saat 13.25’i gösteriyordu…

Uğur Mumcu otomobilinin başındaydı…

Kontağı en son ailesiyle pizzacıdan döndüğü Cuma akşamı kapatmıştı…

Otomobilinin etrafında dolaştı…

Eğilerek lastiklere baktı… Sorun yoktu…

Geceden yağan kar camlara birikmişti… Onları temizledi…

Buzlu camlara yapışmasın diye Cuma akşamı kaldırdığı silecekleri indirdi…

Dikiz aynasındaki karları sildi...

Otomobilin koltuğuna oturduğu anda korkunç bir patlama oldu…

Ankara’nın kar beyazına kan bulaşmıştı…

Uğur Mumcu’nun üç ay önce gördüğü kabus, gerçek olmuştu…

***

Mumcu’nun otomobiline C-4 patlayıcı yerleştirilmişti…

O sırada korkusuz kalem 51 yaşındaydı…

Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanlar…

Tek bir delil bile bulamadı…

İşin garip tarafı…

Cımbızla toplanması gereken deliller…

İddialara göre, süpürgeyle süpürülüp yok edilmişti…

***

Suikastı, tırışkadan birkaç örgüt üstlenmeye kalktı…

Onlardan da bi’şicik çıkmadı…

Bi’süre sonra hayat akışına devam etmeye başladı…

***

Başta, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel olmak üzere, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “Bu cinayeti çözmek devletin namus borcudur…” diye söz verdiler…

Sonra onlar da bu dünyaya veda ettiler…

Aradan çeyrek asırdan fazla zaman geçti…

Ne acıdır ki…

Devlet Baba, ne suikastın faillerini ne de azmettirenleri yakalayamadı…

***

Bitiriyoruz…

Faili meçhul cinayetleri planlayanların…

İnsanlıkla alakası olamaz…

O vicdansızlar için “hukuk” diye bi’şi yoktur…

Devlet Baba’yı…

Hukuk dışına çıkarmak onlar için adeta bir hobidir…

Devlet Baba’nın görevi…

Süleyman Demirel’in veciz bir sözünde gizlidir…

Şöyle demiş “Baba” bi’vakitler:

“Fırat’ın kıyısında bir kuzu kaybolsa, gelin bunun hesabını bana sorun…” 

İşin ilginç yanı şu:

Fi tarihinden bu yana…

Fırat’ın(!) kıyısında o kadar çok kuzu kaybolmuş ki…

Bunu safça Devlet Baba’ya söyleyecek…

Tek kişi çıkmamış…

Bu yüzden ara sıra “hafıza kaybı” yaşayanlar üzülmesin…

O zararsız(!) rahatsızlık…

Çok hassas zamanlarda, bi’de bakıyorsunuz ki…

Aniden…

Kronikleşivermiş!

Nokta…

Sonsöz: “Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez… / Hz. Mevlana…”