GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
7 Haziran 2018 Perşembe

24 Haziran seçimlerinden sonra…

24 Haziran’da yapılacak seçimlerin getireceklerine dair, Millet ittifakında, galiba bir algı sorunu var. Zihinlerimiz hayli bulanık. Seçim konuşmalarında, yeni sistemin yol açacağı sorunların nasıl üstesinden gelineceği konusunda bütünlük gösteren açıklamalar yok.

Türkiye, yönetim sisteminde gerçekleşen değişimin son aşamasını geçiyor ve Millet ittifakının yapacakları hakkında bildiklerimiz bölük pörçük...

Türkiye, 16 Nisan referandumuyla iki kampa ayrıldı:

Bir tarafta, yönetim biçimi olarak demokrasiyi, laik hukuk devletini, parlamenter rejimi ve evrensel kabul edilen Batı normlarına dayalı kamusal yaşamı benimseyen seküler toplum.

Diğer tarafta, Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini destekleyen, otoriter yönetimlere teşne, kamusal alanda islami norm ve değerleri önceleyen doğulu muhafazakâr toplum. Cumhur ittifakı.

Cumhur ittifakının yol haritası, hedefleri, programı çok açık ve anlaşılır bir dille ifade ediliyor. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır, diyorlar.

Cumhur ittifakını destekleyen kitlenin, 16 yıldır yapılanlardan memnun ve bundan sonra yapılacaklara razı olduğu tespitinden hareketle; “yola devam” edeceklerini düşünüyorlar.

Diğer cenahta, Millet ittifakı ve HDP var.

Millet ittifakının, tek adam iradesine dayalı yeni yönetim sistemine ve onu izlemesi muhtemel rejim değişikliğine karşı oluştuğunu biliyoruz.

HDP’nin dışarıda bırakıldığı bu ittifakta olan bitene bakınca, ittifakın deklare ettiği amacı ile izlediği yolun o kadar da örtüşmediği duygusuna kapılıyor, insan.

HDP ise kendi başının çaresine bakıyor. Millet ittifakının durumunu anlayışla karşılamaya çalışıyor.

Millet ittifakının oluşumuna neden ihtiyaç duyuldu?

Çünkü toplumun diğer yarısının mutabık olmadığı bir yönetim biçimi, toplumsal mutabakatla değil, kelle hesabıyla getiriliyor.

Demokrasiyle yönetilmek isteyenler biliyor ki bu yol tekin değil. Toplumun bütününde konsensüs sağlanmadan, “yaptım oldu” kafasıyla gidilecek yol hiç değil.

Dolayısıyla, Millet ittifakı tarafından, karşı çıkılan tek adam yönetimine alternatif yönetim sistemi oluşturulması, bir ihtiyaç olarak ortada...

Ancak seçim kürsülerinden sıkça dile getirilen “eskiye dönmek” fikri, iyi bir fikir veya vaat olamaz. Eskinin ceberut devletine geri dönmek için kimse yanıp tutuşmuyor.

Ve yeni yönetim sistemine karşı olan seçmenler, 25 Haziran’da nasıl bir Türkiye’ye uyanacağını bilmek istiyor. Erdoğan Türkiyesi değilse, hangi Türkiye?

İşte tam bu “hangi Türkiye” noktasında, zihinler zaman zaman bulanıyor. Farklı sesler, farklı çözümler her ne kadar zenginlik yaratıyorsa da, seçmende çözüme dair bütünlük algısı yaratmıyor.

Her aday çıkıp, kendi yapacaklarını söylüyor. İttifakın ne yaptığı ise meçhul...

Ne yazık ki, ortak bir program, ortak bir yol haritası oluşturulmadı. İttifak yapan partilerin adayları yan yana duruyor gibilerse de çok eğreti bir duruş bu. Yeterince güven vermiyor.

Bir an önce, Cumhurbaşkanlığı yönetim modeline karşı olanların, değişen toplumun ihtiyaçlarını ve ülkenin Dünya düzeninde alacağı yeni yeri göz ardı etmeden, kısa vadeli bir ortak program açıklaması, topluma derin bir nefes aldıracaktır.

Doğru olan, tek adayda birleşerek bir iktidar dönemiyle sınırlı ortak programla milletin önüne çıkılmasıydı. Olmadı.

Hiç değilse, ittifakın Türkiye tahayyülü, kendi bütünlüğü ve savlarıyla tutarlı biçimde dile getirilse…