GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
6 Nisan 2018 Cuma

2019’un şifreleri: Beş benzemezler!

İzmir’in Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu 14 yılda çok isabetli, doğru işler yapmış, dürüst,  adaletli, demokrat bir profil olarak 2019’daki kritik seçimlerde Erdoğan’ın karşısına öneren yazıma gelen tepkiler inanılmazdı. Toplumun her kesiminden destek telefonları, mesajları aldığım gibi meselenin özünü kavrayamayanların müstehzi gülüşlerle yaptığı değerlendirmelere de şahit oldum.

Kocaoğlu’nun 16 Nisan’ın Hayır blokunu bütünüyle kucaklama potansiyelinin de ötesinde (yerel seçimlerde olduğu gibi) AK Parti’ye oy veren ve parlamenter demokrasiden tamamen vazgeçmemiş eski merkez sağ seçmen üzerinde de etkili olabileceğine dair tespitim daha geniş bir kesimden kabul gördü diyebilirim.

Müstehzi gülüşlerle yorum yapanlara gelince;
Birçoğu meselenin özünden, objektif değerlendirme yetisinden uzak, önyargılı isimlerdi.  
Belki içten içe yahut açıkça mevcut tablodan memnundular.
Efendim İzmir’e ne yaptı ki falan diye başlayan cümlelere yanıt vermek zor değil…
İzmir’in Başkanı olarak görev yaptığı 14 yılda birçok projesi için aylarca Ankara’dan izin, ruhsat, randevu bekledi. Mezarlık yerini bile kamulaştırmak zorunda kaldı. Kendi deyimiyle maddi değeri 4 milyarı (katrilyon) bulan İzmir’in özel idare mallarından eski bir kepçenin patlak lastiği bile çok görüldü. Yetmedi, operasyonlara maruz kaldı. 397 yılla yargılandı. Çalışma arkadaşları tutuklandı, hapsedildi.

Neden? Köylünün sütünü alıp okullara dağıttığı için… Köylüye çiçek ektirip İzmir’in sokaklarına diktiği için… Köylünün mandalinasını alıp… Belediyenin otoparkını belediye şirketine verdiği, özel şirketlere vermediği için…

Demokrasi çerçevesinde Kocaoğlu’nun olası adaylığına sıcak bakmayanları anlarım. En tabi haklarıdır. Yine demokrasi çerçevesinde doğru adayın Erdoğan olduğunu savunanlara da saygı duyarım. Hatta onların bunu savunmaya devam edebilmeleri için (bugün ihtiyaçları yoksa bile) elimden geleni yaparım. Çünkü demokrasiye, hukuka, adalete, birlikte yaşama inanan bir insanın yapması gereken budur. Ama anlamadan, dinlemeden, meselenin özüne inmeden sadece suyu bulandırmak isteyenlere prim vermem söz konusu olamaz.

*
2019’un cumhurbaşkanı adaylarına dönecek olursak;
En güçlü adayın Erdoğan olduğunu herkes kabul ediyor.  Ekonomik veriler dışında tüm rüzgârlar onun yelkenini şişiriyor. Akaryakıt, enerji fiyatları ve gittikçe artan hayat pahalılığı en büyük rakibi gibi görünüyor şu anda…

Erdoğan’ın bir şansı da rakip cephenin heterojen yapısı… Yani Cumhur İttifakı ile birlikte “milliyetçi-muhafazakâr-mukaddesatçı” yapı yekpare olurken, rakip cephe amiyane tabirle “Beş benzemezden” oluşuyor.  Ülkenin içinde bulunduğu kutuplaşma iklimi nedeniyle muhalefet cephesini oluşturan bloklar arası derinliğin artması Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor.

Bu sebeple Erdoğan’ın CHP’yi “HDP, PYD hatta PKK ile yan yana gösterme çabası” boşa değil. Cumhur cephesini sıkılaştırmak ve oy taşımanın yanı sıra muhalefet cephesinin tek parça haline gelmesini zorlaştırmaya çalışıyor.

Dediğim gibi eli güçlü… Devlet tüm olanaklarıyla yanında... Basın desen öyle…

Ama ülke için 2019 çok başka şeyler ifade ediyor. Adeta bir dönemin sonu başka bir dönemin başlangıcı gibi… Siyasi bir milat gibi…

O bakımdan toplumsal muhalefetin 16 Nisan öncesindeki konumunu büyük ölçüde koruduğunu söyleyebilirim. Bloklar arası derinliği daha da arttırma çabasının karşılık verdiğini en azından İzmir’deki rakamlar üzerinden söyleyemiyorum. Söyleyebildiğim tek bir şey var.

Erdoğan ve partisi son yılların en yüksek desteğine sahip şu sıralar… Bunun sebeplerin biri Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrası kontrolü tamamen sağlaması ise bir diğeri (bana göre) muhalefetin içinde bulunduğu açmaz, çaresizlik görüntüsüdür.

Muhalefet cephesi için “Beş benzemez” demiştim ya…

Kürtler, Aleviler, Milliyetçiler, Solcular, Atatürkçü; Laik, Demokratlar… Aslında bu cephe Türkiye’nin birlikte yaşama fotoğrafını yansıtıyor. Ama kutuplaşmanın tavan yaptığı bir dönemde birlikte yaşamaktan söz etmek kimileri için neredeyse ihanetle eşdeğer.  Erdoğan bir zamanlar ayaklarının altına aldığı milliyetçiliği iki yıldır başının üzerinde taşıyor. Bu manevra ona yaklaşan seçimleri kazandırabilir belki. Ama giderek ülkece Kürt ve Türk kelimesini aynı cümle içinde bile kullanmaktan korkan zihinsel, duygusal hatta fiziksel bir bölünmenin, ayrışmanın eşiğindeyiz.  

Bunları neden mi anlatıyorum?

Erdoğan’ın rakibi olacak profilin ilk olarak bu yaraya merhem olması gerekecek de ondan.  Erdoğan’ın rakibi öncelikle ‘birlikte yaşamı’ savunacak. Sadece Türklerle Kürtlerin değil Aleviyle Sunninin, Laikle İslamcının, Sağcıyla solcunun… Dahası Anadolu mozaiğini renklendiren her desenin yerli yerinde kalmasını… Birlikçe güçlüyüz diyecek yani. Dahası buna milyonları yeniden inandıracak.

Bunu kim diyebilir? Ya da kim derse arkasından yürünür?

Aklımda 3-4 isim var. Meseleye İzmir’den bakan biri olarak ilk tercihim tabi ki Aziz Kocaoğlu. 
Bir diğeri Meral Akşener… Ve de Abdullatif Şener…
Abdullah Gül değil… İlhan Kesici hiç değil.

Gül cumhurbaşkanlığının son yıllarında her kesimi kucaklayan mesajlarıyla toplumun geniş kesimlerinden olumlu not almış olsa da son 1-2 yılda bir şekilde gözden düştü.  Başta FETÖ’ye arka çıkma iddiası başta olmak üzere birçok sepetten…

İlhan Kesici neden olmaz?
Merkez sağcıdır falan… Ama İlhan Kesici, 1994’ün İstanbul’unda Erdoğan efsanesinin başlamasında rolü, katkısı olan biridir bana göre. O dönem ‘öcü gibi’ görünen Refah Partisi’nin adayı Erdoğan’ın İBB seçimlerindeki en güçlü rakibiydi çünkü. Erdoğan’ı en zayıf olduğu anda yenemeyen birinden 25 yıl sonra fazlasını beklemek sizi bilmem ama benim için oldukça uzak. Kaldı ki Kesici denildiğinde aklıma gelen tek şey ‘merkez sağ’ apoleti. Demirel’in damadı, ANAP’ın adayı, CHP’nin merkeze açılım planının bir parçası…  Yani “Kesici şunu yapmıştır, bunu başarmıştır” diye bir şey gelmiyor çoğumuzun aklına…

Meral Akşener’e gelince;
Cumhur ittifakı dengesini bozabilecek isimlerden biri… Ama Kürt oylarıyla ilgili sorunları olabilir. Kısmen Erdoğan karşıtı Kürt oylarını toparlıyor görünse de şu anki oranlar yeterli değil. İkinci tura kalırsa Kürt oylarının bir kısmını kaçırabilir ama Erdoğan’ın ikna ettiği milliyetçi cephenin, özellikle MHP’li seçmenin kafasını hayli karıştıracaktır.

Ve Abdullatif Şener…
Keşke 2014’te muhalefetin çatısından o çıksaydı diyenlerdeyim.  Çünkü muhafazakâr cephenin önemli siyaset adamlarından biridir Şener. Erdoğan’a karşı Başbakan yardımcılığı yaparken başlattığı muhalefetini 11 yıldır (bazen yalnız kalsa da) sürdürüyor. Adaletli, hakkaniyetli duruşu muhalefet cephesinin önemli bir kesimince kabul ve takdir görüyor.
Bugün her iki cephe tarafından ikna edilmeye çalışılan Saadet Partisi tabanının yanı sıra AK Parti’deki gidişata dair soru işaretleri taşıyan muhafazakârların da sempatiyle bakabileceği bir isim…

2007’de Deniz Baykal’ın önerdiği cumhurbaşkanı adayı olması da cabası…
Tek sorun Şener’in sosyal demokrat, cumhuriyetçi, sol mahalleden olmaması… O sorun aşılabilirse Şener de fena bir aday olmaz kanımca.

-Efendim Yılmaz Büyükerşen… Kocaoğlu için yazdığım satırların hepsini değilse de çoğunu onun için de yazabilirdim. 10 yaş daha genç olsaydı. 80’indeki Büyükerşen’den büyük bir performans beklemem bugün için olası değil.

DEVAM EDECEK…