GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
23 Temmuz 2010 Cuma

’“Yoksuluz ama o kadar da düşmedik’…’”

Şehit cenazelerinin hiç değişmeyen fonu olan ’‘yoksulluk’’, Yeşilyurt ailesinde saklanamaz/görmezden gelinmesi imkansız bir haber olarak karşımızdaydı işte.
Van’’ın Gürpınar ilçesinde şehit olan 20 yaşındaki Jandarma Komando Çavuş Serdar Yeşilyurt, Adana’’da bir portakal bahçesinde ’‘ayda 60 liraya’’ bekçilik yapan ve aynı bahçe içinde duvarları briketten, üstü çinkoyla örtülmüş iki göz odada yaşayan bir ailenin, biri engelli dört çocuğundan biriydi’…
Üstlerindeki giysiler, ayaklarındaki terlikler, kimbilir nasıl gözden kaçmaz bir lime limelikteydi ki’… Şehidin ailesi, cenaze töreninden bir gün önce Kozan Belediye Başkanı’’nın talimatıyla gece vakti açılan bir mağazaya götürüldü ve oğullarının cenaze töreni için tepeden tırnağa giydirildi.
Varsılın seyredilmesi üzerine kurulu bu dünyada, hem evladını şehit vermiş, hem de çok çok yoksul bir aile’… Bu kadarı da çok fazlaydı çünkü.
 
60 yaşındaki Ümmet Yeşilyurt, anne Zeliha Yeşilyurt, engelli kızları Selma (24), Seval (17) ve oğulları Soner (15), ele güne karşı giydirilip, cenazelerini kaldırmaya götürüldü’…
Bugün Habertürk’’ten okuyoruz ki’… Belediyenin yaptığı yardımdan rencide olmuşlar.
Baba Ümmet Yeşilyurt, ’“Oğlum Serdar çok gururlu biriydi. Hiç kimseden yardım istemezdi. Eğer duysaydı çok üzülürdü, bize kızardı. Yardım edenler sağ olsun, ama duyulmasaydı daha iyi olurdu. Bir gururumuz var. Yoksuluz ama o kadar düşmedik. İncindik’” diyordu, gazete haberinde.
Aynı haberden Serdar’’ın ailesi için bir ev hayali kurduğunu, babanın bunu bir vasiyet gibi kabul ederken; anacığının ’“Melek gibi oğlumu haince vurdular. Oğlumun en büyük arzusu bizi bu harabe evden kurtarmaktı. İzne geldiğinde ’‘Askerden gelince çalışıp sana ev alacağım anacığım’’ demişti. Ben ev istemiyorum oğlumu, Serdar’’ımı istiyorum’” dediğini de öğreniyoruz’…
 
*
’“Gururun yoksul aşı olduğunu biliriz.
(’…) Yoksulluğu kahramanca bir feragat, yeri geldiğinde kendisine sunulan parayı tomarıyla karşısındakinin suratına çalıp bir de okkalıca tükürecek insanların unvanı görerek geldik bu günlere. Yoksulluğun ne kadar çirkin, yakasına yapıştığını asla ondurmayacak bir bela olduğunu bilsek de, kavruk hayatlarımıza yoksulluk korkusuyla biçilmiş giysileri zorlukla geçirip ayakta durmaya çalışsak da şiarımız hep ’‘yoksul ve onurlu’’ olageldi. İşte bu sebepledir ki yoksulluktan bahsederken yüzümüz kızarır, yoksulu değil kendimizi incitmekten korkarak kekeme bir dil tuttururuz. Yoksulluğun dibine vurmuş olan, feda edecek bir canı kalmış olandan fedakarlık, sükunet ve gurur bekleriz’” diyordu bir yazısında Yıldırım Türker.
Yoksulluğun dibine vurmuş, evlatlarını da bu vatana feda etmiş Yeşilyurt ailesi, onlardan beklenen sükunet ve gururu da fazlasıyla gösterdiler, gördüğünüz gibi’…
Duvarları briketten, damı çinkodan derme çatma evlerinde yoksulluklarına eklenen bir de evlat acıları var artık onların.
 
Kaynaklarını adaletle bölüştürmeyen, yoksulunu ’‘baba’’ gibi sarıp sarmalamayan bu devlet, evlat acılarını da 30 yıldır yoksulların üzerine yıkmış durumda.
Yoksulluğun çirkin yüzüne gururla/başı dik tutarak dayanmaya çalışmak neyse de’…
Evlat kaybının hangi duyguyla telafi edilebileceğinin cevabını bilen var mı?