GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
29 Ekim 2017 Pazar

'Yaşasın Cumhuriyet...'

Bu yazıyı okurken…

Lütfen 94 yıl önceki “o gece”yi gözünüzün önüne getirerek…

Hayallerinizi zorlayın…

…Ve; siz de sanki oradaymış gibi “o anları” yaşamaya çalışın…

Yoksa tadı çıkmaz…

Benden söylemesi…

***

Tarih: 28 Ekim 1923…

Yer: Çankaya Köşkü Ankara…

Gazi Mustafa Kemal’in verdiği akşam yemeğine, yakın çevresi davetliydi… O yemeğe eşi Latife Hanım da katıldı… İçi içine sığmıyordu Latife Hanım’ın, çok heyecanlıydı…

Çünkü…

O akşam yemeğinin gündemini biliyordu…

Sevgili Paşası, kalbinden geçenleri önce İzmirli eşine heyecan ve içtenlikle anlatmıştı…

Latife Hanım, bu nedenle defalarca mutfağa inmiş; yemeklerin o akşam yaşanacak olayların şaşına yakışır olmasına özen göstermişti…

***

Sofrada seçim heyecanı, seçim dedikoduları, yeni seçilenler ve meclise giremeyenler hakkında konuşmalar sürüp giderken…

Mustafa Kemal bıçağını eline aldı, doğruldu…

Derin bir nefes aldıktan sonra… Hafifçe tabağına vurarak…

Efendiler…” dedi…

O sırada çıt çıkmıyordu yemek salonunda…

Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz…”

Hala kimseden çıt çıkmıyordu…

Çünkü…

Herkeste bir şaşkınlık vardı…

O sofrada kimler yoktu ki?

İsmet İnönü, Kazım Özalp, Mazhar Müfit, Ruşen Eşref, Ali Fethi Okyar, Fuat Bey, Kemalettin Sami Paşa ve diğerleri…

Gazi, tek tek herkesin yüzüne bakarak durumu kontrol ediyordu…

Sofradakiler yıldırım çarpmış gibi kalakalmıştı…

Neden sonra…

Beyinlerinde şok yaratan bu haberi alkışlamak birilerinin aklına geldi ve yemek salonu bir anda sanki patladı…

***

Mustafa Kemal bu tabloya baktı, uygun bir süre bekledi ve konuşmasını sürdürdü:

Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyet’tir… Bunu anayasamıza yarınki Meclis toplantısında koyduracağız…”

***

O akşam o masada olan herkes Mustafa Kemal ile birlikte bir kez daha tarih yazmanın heyecan ve sevincini paylaşıyordu… Bu anı hep birlikte kutladılar, eğlendiler… Bu kadarcık eğlence onların en doğal hakkıydı… Yemek sona erdiğinde herkes yarının heyecanı ile uykusuz bir geceye yelken açıyordu…

***

Ertesi sabah…

Tarih: 29 Ekim 1923…

Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi…

Saat: 18.00

Cumhuriyet; saltanata karşı, bir ulusal egemenlik duruşuydu…

1921 Anayasası, savaş koşullarının yarattığı bir anayasaydı…

Şimdi bu anayasaya ek maddeler konularak, sistemin tanımı yapılmalıydı…

…Ve; şimdi tam zamanıydı…

***

Devlet’in hükümet biçimi Cumhuriyet, dini İslam, resmi dili Türkçe ve başkenti de Ankara’ydı… Devlet, Meclis tarafından yönetilecek ve O Meclis, Cumhurbaşkanını kendi üyeleri arasından seçecekti…

***

Birkaç saat sonra…

Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis’teki 158 milletvekilinin oybirliğiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçildi… İlk kabine Malatya Milletvekili İsmet Bey tarafından oluşturularak Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ilan edildi... Fethi Bey de Meclis Başkanı olmuştu… Bu seçimlerden sonra, mecliste büyük bir coşku ortaya çıktı… Milletvekilleri alkış tufanları arasında üç kez “Yaşasın Cumhuriyet…” diye bağırdı…

***

Evet; Cumhuriyet yaşayacaktı…

O çocuk bundan böyle taşlı, çakıllı yollarda yürüyecek, güçlenecek; an gelecek, eski hastalıklar tenine yapışacak; onu hırpalayacak; ancak o dimdik ayakta kalacaktı…

***

Çünkü…

Cumhuriyet, “aydınlık” demekti…

Monarşi ise, “karanlık”

İnsanoğlu, insan olmaktan miras onurunu…

Ancak…

Cumhuriyet’in saçtığı ışığın altında koruyup geliştirebilirdi…

***

Var mı, aksini söyleyen?

Yok, tabii ki…

O zaman…

Hep birlikte bugün dosta-düşmana sesleniyoruz; gür sesimizle…

Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın Türkiye…”

Sonsöz: “Özgürlügü sevenlere ve koruyanlara ancak Cumhuriyet yaraşır…”