GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Kasım 2010 Pazartesi

’‘Mucizenin başkenti’’ndeydim’…

26 yıl önce ’‘eş durumu’’ndan tanıştığım Eskişehir’’deydim bu bayram.
26 yıl öncenin kapkara/isli/tozlu siluetini atıp ’‘mucizenin başkenti’’ne dönüşmüş bu kente kaçıncı gelişim?
Çetele tutmadım, bilmem.
Bildiğim, bir İzmirli olarak bu kenti, ciddi ciddi kıskandığım.
Yıllar önce sadece eşimin ailesini ziyaret amacıyla gittiğim bu kentin, son 10 yıldır bana, ’‘bakalım bu kez ne yenilikler göreceğim’’ heyecanını da yaşatıyor olması.
*
Tozlu topraklı sanayi kentinden, müthiş bir turizm kenti yaratan,
’‘Güzel bir kentte yaşıyor olmak da insanlara huzur verir’’ diyen Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen çok haklı.
Daha kent girişinde gül bahçelerini andıran kavşaklarıyla ruhunuzu yakalayan bu şehir, her adımda önünüze çıkan heykelleri, çiçekleri, bakımlı/ışıklı yolları, havuzları/fıskiyeleri, göz alabildiğine uzanan tertemiz parkları, tramvayları ile gerçekten de insana huzur veriyor. İnsanı rahat ettiriyor.
Çağdaş bir ülkede/kentte yaşadığını, insan yerine konulduğunu hissettiriyor.
Bu kent, benim gibi İzmir’’de doğup İzmir’’de büyümüş, başka kentte soluk alamayacağını düşünen bir kadına bile, ’‘burada yaşanır’’ duygusu katıyor.
Eskişehir’’in yurt genelinde yaptığı süksenin kent halkına kattığı duygu ise, tek kelime ile gurur. ’‘Ne güzel bir kentiniz var’’ dedikçe koltukları kabaran, ağzı kulaklarına varan, kendilerini bu güzelliğin yaratıcısı olarak gören Eskişehirliler, onlara bu gururu yaşatan başkanlarını da yere göğe sığdıramıyor.
1994’’te ilk seçildiğinde Büyükerşen aleyhine atıp tutan AKP’’liler bile, üçüncü dönemini yaşayan Başkan’’ın hakkını teslim ediyor.
*
10 yıl öncesine kadar iç turizme alabildiğine kapalı, bayram/tatil günlerinde sırf aile/akraba ziyareti için gelenleri ağırlayan, şöyle bir uğranıp geçiliveren kent; binlerce yerli turist taşıyan turları şehirde daha uzun süre tutmanın yollarını arıyor bugünlerde.
Ankara-Eskişehir arasını 1.5 saate indiren hızlı tren sayesinde günlük ziyaretlerin de inanılmaz arttığını saymıyorum bile’…
Bayramda neredeyse bütün dükkanların açık, Porsuk kıyısındaki restoranların/kafelerin/barların ağzına kadar dolu, içinde plaj barındıran Kent Park’’ın ülkenin dört bir yanından gelmiş turlardan geçilmez olmasına bakıp İzmir adına hüzünlendiğimi söylemeden geçemeyeceğim.
İki kenti kıyaslamamak elde değil.
Ve cevap, aylar önce yaptığımız röportajda sorum üzerine CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu’’nun dediği gibi, ’‘Eskişehir’’e bir kavşak yapıyorsunuz, bütün trafik düzeliyor. Orası küçük bir kent ve yaptığınız iş gösteriyor. İzmir’’de ise yapılanlar oradaki gibi kendini göstermiyor’’ cevabı kadar basit değil.
Yaptığı belediyecilikle ’‘kent merkezi turizmi’’ni yaratan Yılmaz Büyükerşen, yapısı son derece muhafazakar olan bu kentte, sosyal demokratların da yerel yönetimlerde başarılı olabileceğini, üstelik meclisindeki AKP’’li çoğunluğa rağmen gösterdiyse,
İzmir sinek avlarken (bkz. bayramda gazete manşetlerine) son bir yılda kent merkezini görmek için Eskişehir’’e gelen turist sayısı, neredeyse Eskişehir’’e 50 yıldır gelen turist sayısından fazlaysa,
Kazandırılan bu sektör sayesinde, kentte işsizlik diplere düştüyse,
Kente gelen insanlar, rastladıklarında Büyükerşen’’in ellerine sarılıyor, onunla hatıra fotoğrafı çektirmek için yarışıyorsa,
Bayramdaki telefon trafiğimde, Eskişehir’’de olduğumu öğrenen her İzmirli ’‘ben de oraya gitmeyi/görmeyi çok istiyorum. Darısı İzmir’’imizin başına’’ diyorsa’…
Ortada, ’‘Eskişehir’’in küçük, İzmir’’inse büyük olmasının dışında çok farklı nedenler vardır’’ diye düşünüyorum.
Farklılığı yaratanın ne olduğu; bir bilim insanı, karikatürist, heykeltıraş kimlikli Yılmaz Büyükerşen’’in, bir röportajda ’“Bir bilim insanının aynı zamanda siyasetçi olması nasıl bir durum?’” sorusuna verdiği yanıtta gizli belki de:
’“Zor bir durum. Çünkü bizim ülkede siyaset, kendisine politikacı dediğimiz kişilerin, amaçlarına ulaşmak için şartların gerektirdiği kıvraklıkta ve seçmenin hoşuna gidecek tarzda davranarak işlerini yürütmesidir. Ben bu gerçeği bu alemin içine düştükten sonra bütün çıplaklığı ile gördüm. Bu alemde hizmet yerine laf üretmek, yalan söylemek, bol bol vaat etmek, vaat edip yapmamak, yapılanlarda da üç fazla oy için pozitivizm yerine popülizme öncelik vermek gelenek haline gelmiş.
Bir bilim insanı olarak ben, işte bu alemin koşulları içinde 8 yıldır Eskişehir halkının kent sorunlarını akıl ve bilgi ile çözmeye, çağdaş yaşam ihtiyaçlarını karşılamaya çabalıyorum. Buna bir de AKP'li siyasetçilerin çoğunlukta olduğu bir belediye meclisine karşın azınlıkta bir başkan olmamı ilave ederseniz, sorunuza niçin zor durum cevabını verdiğim sanırım daha iyi anlaşılır.’”
*
Geçmişte siyasilerin yalan vaatlerinin ’‘ilçenize deniz bile getireceğim’’ parodisiyle ifade bulduğunu hatırlayanlar; Eskişehir’’e ’‘plaj bile’’ kazandıran Büyükerşen örneğinin/başarısının altında yatanın ne olup ne olmadığını iyi incelemeliler.
Bu incelemeye en çok da doğal güzellikleri Eskişehir’’le kıyaslanamayacak kadar fazla olan ama bir türlü yükselme ivmesi yakalayamayan, heyecanını kaybeden İzmir’’in ihtiyacı olduğunu düşündüm bir kez daha.
Ve hayıflandım. ’‘Niye böyle’’ diye sora sora’… Buruk döndüm İzmir’’e. Bir kez daha’…