GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
7 Temmuz 2024 Pazar

'Bozkurt' romanının kelimesine dokunmadı... Çünkü!

Bu köşeyi yakından takip edenler…

Hemen hatırlayacaktır…

Cuma günkü yazımızda…

Milli Takımımızın gözbebeği Merih Demiral’ın…

Avusturya’ya attığı golden sonra…

Parmaklarıyla yaptığı “bozkurt” işareti…

Avrupa’yı ayağa kaldırmıştı…

Biz de bu köşede “açık ve net” ne dedik?

“Yok, artık! Bozkurt, bu ulusun simgelerinden biridir…

Öyle ki; Atatürk’ün romanını yazan Türk düşmanı…

Asker kökenli Armstrong… Yıllar yıllar kaleme aldığı (Greenwolf / Bozkurt) adını taşıyan… Yalanlarla dolu roman bile yazdı, yine de Ulu Önder’i karalayamadı!”

İşte hala piyasada olan…

“Bozkurt” romanının şaşırtıcı hikayesi…

***

Taaa, 92 yıl önceydi…

İflah olmaz bir “Türk Düşmanı” olarak ün yapan…

Zamanında…

Osmanlı Ordousu’na esir düşmüş…

Armstrong adında eski bir İngiliz subay…

“Greenwolf” başlığı taşıyan bir roman yazdı…

Türkçe karşılığı…

“Bozkurt”tu…

Atatürk’ü anlatıyordu…

Armstrong, 1915 yılında Türkler’e karşı savaşırken…

Irak’taki Kutü’l Amare’de esir düşmüştü…

Cumhuriyet Tarihi uzmanı Prof. Dr. Kemal Arı’ya göre…

İngiliz Gizli Servisi ajanı bu Armstrong’un…

Türkler’e karşı iç dünyasında…

Derin kırgınlık, hatta öfke vardı…

Tutsaklığı bitince ülkesine döndü…

Oturdu…

Hayal dünyasında…

Türk Milleti’ni…

Dolayısıyla…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü…

Karalamak için…

Adeta kelimelerle dans etmeye başladı…

Hiç şaşırmayın…

Kitabın adı…

“Bozkurt / Greenwolf”…

Olacaktı…

Hedef…

Ulu Önderi…

Dünyaya “Ne kadar da kötü bir lider!” diye sunacaktı…

Ve…

Dediğini yaptı…

***

“Bozkurt”

Sağlığında yayınlanan ilk Atatürk biyografisiydi…

Roman tadında kaleme alınmıştı…

Ancaaak…

Kitapta, Atatürk'ün aleyhinde öyle bölümler vardı ki…

Mevcut İnönü Hükümet’i…

“Bozkurt”un Türkiye’ye sokulmasını yasakladı…

Yasakla birlikte şehir efsaneleri ve fiskoslar patladı…

Acaba kitapta ne yazıyordu?

Yazılanlar doğru muydu?

Bu dedikodular “Bozkurt”u daha güçlü bir istekle…

Görme ve tanıma arzularını kabartıyordu…

***

Atatürk bu; durur mu?

Merak etti; kitabı getirtti…

Bir gece sofrada geç saatlere kadar…

Tercüme ettirerek okuttu, dinledi…

Armstrong, birkaç bölümde…

Atatürk'ün herkesçe bilinen içkisinden bahsediyor…

Latife Hanım’a aşkından söz ediyor ama…

Bunları dile getirirken; memleketi ve milleti için önemli bir olay meydana geldiğinde, özel hayatını bir tarafa bırakıp pençesini olayların üzerine atarak bir aslan gibi kükrediğini yazmayı da ihmal etmiyordu…

Atatürk kitabı sonuna kadar dinledikten sonra…

“Yasaklamakla hükümet hataya düşmüş… Kitaba izin verilsin ve memlekette okunsun” dedi…

Hatta kitapta yazılanlara cevap bile verdi…

***

Aslında…

“Bozkurt” tarihi olaylarla yoğrulmuş…

Kurgusal bir romandı…

Armstrong’un kaleminden önce…

Cephedeki Bozkurt’la ilgili satırlar…

“Gelibolu’ya dönerken bir İngiliz uçağı, bindiği otomobili baştan aşağı taradı; şoförü öldü... Fakat Mustafa Kemal’e hiçbir şey olmadı… Kesinlikle ve tümüyle hiçbir kurşunun ona rastlamayacağına inanmıştı... Bu inanç, O’na olağanüstü bir korkusuzluk aşılıyordu… Bir seferinde sabaha karşı siperlerden çıktı, yürüyerek ilerledi… İngilizler ateş açtı… Bir kurşun saatini parçaladı; fakat kendisine yine bir şey olmadı… Yaralanmış olsaydı, hücum asla gerçekleşmeyecekti... Türklere zaferi kazandıran bu bir avuç asker ile Mustafa Kemal’in olağanüstü kişiliği oldu…”

***

Ve, bir de aşk sahnesi…

Yer; Güzelyalı Uşakizade Köşkü…

“Akşam yemeğinden sonra…

Latife ile üst kattaki salonun verandasında…

Yan yana manzarayı seyrediyorlardı…

İzmir’i saran yangın yayılmıştı…

Alevleriyle evleri yalayarak kentin bir ucunu silip süpürmekle meşguldü…

Akşam karanlığında, kent kıpkırmızı bir kor gibi yanıyordu...

Kah cephane depolarının havaya uçması sonucu infilaklar oluyor; kah rüzgarın alevleri üflemesiyle ahşap bir ev tutuşuyor, yanıyor ve az sonra da çöküyordu... Bahçeden gecenin bütün o yumuşak, tatlı sesleri işitiliyor, ılık bir rüzgar güllerin ve yaseminlerin baygın kokularını taşıyordu… Latife'yi kendisine çekti ve öptü... Yüzünü öpüşleriyle örtüp onu neredeyse kucağında taşıyarak, yaverinin yatağını hazırladığı odaya getirdi… Kız buna cevaben aniden ondan uzaklaştı. "Anlamıyorsunuz…" dedi… "Sizi seviyorum, ama metresiniz olamam… Evlenin benimle, o zaman sizin olacağım."

“Evlilik nedir ki?" diye cevapladı Mustafa Kemal onu…

“Bu çok şey değiştirir mi? Ayrıca Türkiye için yapacaklarımı bitirmeden evlenmemeye yemin etmiştim…”

“Ben de yeminliyim" dedi genç kız, "Evlenmeden kendimi kimseye vermeyeceğim… Benim şartım bu... Ben de yeminime sizin kadar sadığım..."

Aşağıdaki büyük yangının pencereleri ve tavanı kırmızıya boyadığı odada, karşı karşıya durmuş birbirlerine bakıyorlardı… Erkeğin parmakları onu sarmak üzere uzanmıştı, kız ise mağrur öylece dikiliyordu… Büyük bir öfkeyle kendisini dışarı attı, çıkıp gitti… Sabahleyin odası boştu… Kentteki karargahına geri dönmüştü…”

***

Bitiriyoruz…

Kadim dostum Prof. Dr. Kemal Arı’nın özgün düşünceleri ile…

Diyor ki, Kemal Hocam:

“İngiliz gizli servisinin ajanı…

Bir Türk düşmanı olan Armstrong almış eline kırbacını, Türkler’in Altın Adamı’nı kendince kırbaçlıyor…

Öz be öz Türk çocuğu…

Türklüğü ile gurur duyan bir kurtarıcı…

Önder; büyük bir kahraman…

İngilizler’i ve onun bağlaşıklarını savaşlarla ve…

Diplomasiyle dize getirmiş bir büyük tarihsel kişilik atamıza…

Gazi Mustafa Kemal’e; vuruyor, vuruyor, vuruyor…”

Hamiş: “Bozkurt”un çeşitli dönemlerdeki baskıları internette satışta…

Sonsöz: “Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur; işte parola budur… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”