Ender Yorgancılar’la bir araya geldik, bu hafta… Ege Bölgesi Sanayi Odası’na (EBSO) üye olduğunda yıl 1994’tü. 6 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptıktan sonra 2005-2008 yılları arasında Meclis başkanlığı yaptı Ender Yorgancılar.
2009 yılından bu yana da EBSO Başkanı olarak iş dünyasına, İzmir’e hizmet ediyor.
Fatih Yapar, Mehmet Karabel ve Muhittin Akbel’in sorularını yanıtladı EBSO Başkanı Ender Yorgancılar...
Siyasete neden girmediğini anlattı.
Odaların uyumlu çalışmasının sırrını açıkladı.
Önümüzdeki aylarda sandık başına gidecek EBSO üyeleri… Yeni başkanlarını seçecek. Ender Yorgancılar, son iki seçimde olduğu gibi tek aday değil. Peki bu seçimle ilgili ne düşünüyor Yorgancılar?
İyisi mi, sözü daha fazla uzatmayalım; sözü Ender Yorgancılar’a bırakalım:
BU İŞLERDE ÖYLE ÇİMİ ATTIM, YARIN SABAH YEŞERECEK, DİYE BİR OLAY YOK
- “Sanayicinin önü açıldıkça, üretim artar” şeklinde bir sözünüz var Sayın Başkan. Bu sözünüz, sanayicinin önünün yeterince açılmadığı anlamına geliyor?
O sözümü öyle değerlendirmemek lazım. Olması gerekeni söyledim. Sanayicinin önü açıldığı zaman daha çok üretim yapar, diye. Aslında konuya şöyle bakmak lazım: 1992’de, 93’te ülkemizin tarım ihracatı yüzde 15’ti, bugün tarım ihracatı yüzde 7’lere düştü. Tarım sektörüne baktığınızda bir gerileme oldu. O dönemde bizim toplam ihracatımız 27 milyar dolardı, bugün itibariyle 230 milyar dolar. Bu 230 milyar doların yüzde 92’si sanayi ürünlerinden oluşuyor. 1992 yılı ile 2022 yılı arasına baktığımızda ihracat modelimizde, yelpazesinde tarımdan sanayi üretimine dönülmüş gözüküyor. Şimdi bu yaptığımız üretim, nasıl bir üretim? Üretim deseni, dokusu nedir, bunu irdelemek lazım. Kilo başına yaptığın ihracat kaça geliyor? 1 dolara geliyor! 1 dolara geliyorsa, bizim yaptığımız ürünler, katma değerli ürün değil demektir. O açıdan eğer biz yaptığımız ürünlerin getirisini 2 dolara, 3 dolara çıkardığımız zaman, Türkiye içindeki refah payı da buna paralel olarak yukarıya doğru artacak. Çok üretip, düşük fiyatla satıp sürümden kazanmak, işin bir yönüdür. Ürünü daha yüksek değerde yapıp satarak, ihracat yaparak daha çok gelir elde etmek, farklı bir şeydir. 1 dolar ortalamasıyla 230 milyar dolar yapıyorsun, 2 dolar ortalamasıyla 460 milyar dolara geliyor cironuz. Bazı ürünler var, maske ürünleri gibi. Kim yapar bunu? Gelişmekte olan ülkeler yapar. Avrupa Birliği, pandemi sürecinde bir uygulama yaptı. Afrika yaklaşımı diye bir program uyguladılar. Tüm maskelerin teminini Kuzey Afrika ülkelerinden sağladılar. Avrupa Birliği’ni, Kuzey Afrika ülkeleriyle bir anlaşması var mıydı? Yoktu. Maske ihtiyacı vardı, insan sağlığı çok önemliydi, hastalığın yayılmaması gerekiyordu ve maskeleri çok çabuk yaptırması, hemen satın alması gerekiyordu. Avrupa Birliği ülkelerine en yakın yer neresi, Kuzey Afrika ülkeleri. Hemen anlaştılar, bize maske yapın dediler ve maske tedarikini sağladılar. Bizler sanayide, millet olarak çabuk adapte olabilen, çabuk üretebilen, risk alan bir toplumuz. Zaten yüzde 92’ye çıkmasının altında da bu yatıyor. Dünyaya baktığımızda, üç çeşit KOBİ var. Biri İsraillilerin Şobet diye tabir ettiği bir model. İtalyanların ve bir de Japonların KOBİ modeli var. Bizim KOBİ’ye baktığınızda, ne Şobet’iz, ne İtalyan, ne Japon modeli KOBİ’yiz. Üç modelden evrilmiş, kendimize göre bir KOBİ modeli çıkarmışız. Ama bu KOBİ’ler değişim, dönüşüm içinde. Ben üyelerime 7-8 sene önce bir kitap bastırmıştım, Sanayi 4 uyumu sağlamayan kaybedecek, diye. Daha sonra Yeşil Üretim ile ilgili bastırdığım kitapta da, buna uymayan ihracat yapamayacak, dedim. Üretimin ne kadar ön plana çıktığını, yön gösterici, uyarlamalarla yöneltip gösterdik. Sonuçlara ben rakamlarla bakıyorum. 12 senedir buradayım, Meclis başkanlığım da var. Bu süreçte kurulmuş 20’ye yakın organize sanayi bölgemiz var. Hepsi dolu. Demek ki, biz doğru yönlendirmişiz, sanayiyi büyütmüşüz. Bu işler öyle birden çimi attım, yarın sabah yeşerecek, diye bir olay yok. Ekiyorsun, anlatıyorsun, inandırıyorsun, sana güveniyorlar, yatırım yapıyorlar ve bugün İzmirliler ihracatta, ithalattan fazla konuma geldi. Şu anda 2 milyon metrekareye yakın talep var, OSB yatırımı için, sanayi yatırım için…
BAYINDIR’IN ÇİÇEĞİNİ ROTTERDAM BORSASI’NA GÖNDERMEK, EN BÜYÜK HAYALİMDİ
- Hangi iş alanlarında OSB’ye talep var?
Otomotivcilerin talebi var mesela. Karma OSB ile ilgili olan talep var. Aliağa bölgesinin büyümesiyle ilgili talepler geliyor. Mesela bir Tarım OSB yaptık, Dikili’de, Ticaret Odası ile birlikte. Bir ayda hepsi satıldı.
- İhtisas OSB’ler için lokasyon olarak Dikili, Bayındır, Tire gibi farklı yerlerin tercih edildiğini görüyoruz.
- Onun da bir sebebi var. Mesela Dikili’de 6-7 tane jeotermal kuyu var. Bunlar Özel İdare tarafından işletiliyordu. Biz bu jeotermal kuyuların işletmesini, Dikili Organize Sanayi’nin üzerine aldık. Tarım sanayisinde kullanılacak ısıtma, haliyle jeotermalden olacak. Bu hamleyle, en büyük sıkıntıyı ortadan kaldırmış oluyorsun. Artı, biz yüzde 60’ın üretim, yüzde 40 da üretilmiş olan ürünün ticarileşmesiyle ilgili sanayi üretimine ayırdık. Burada domates üreteceksin, istersen salça yap, ister parçalanmış domat yap, istersen biber üret, ister turşu yap, ya da başka bir ürün yap. Ne çıkıyorsa buradan, o ürünün sanayileşerek pazara verilmesi söz konusu olacak. Bayındır’a yaptığımız Çiçekçilik OSB var. Orada iki kooperatif var. Bu iki kooperatif, kendi içlerinde çiçek üretim tüm Türkiye’ye satıyorlar. Ama benim hayalim o değil. Benim hayalim, orada üretilen lalelerin, çiçeklerin, güllerin kesilip, buradan kargo uçağıyla Rotterdam Borsası’na göndermekti. Bunlar, benim geçmişte, 10 yıl önce söylediğim konular. İsrail’den her gün kesilmiş çiçek gidiyor, Rotterdam Borsası’na… O çiçekler, Rotterdam’da, Amsterdam’da satılıyor. Pekala bunu biz de yapabiliriz. Çünkü çiçek hem hafif, hem de adet olarak çok sayıda gönderebiliyorsunuz. Uçakla göndermenin maliyeti çok fazla değil.
VEHBİ BEY (KOÇ) MESLEK LİSESİ, MEMLEKET MESELESİ DEMEKTE ÇOK HAKLIYMIŞ
- Sanayicinin ara eleman eksiğini gidermek için yana yakıla çözüm arıyorsunuz. Bu sorunun çözümü için neler yapmak lazım?
Bizim yapığımız ihracat, biraz önce dediğim gibi, 1 dolarlık. Biz bu ihracatı nasıl 2 dolarlık, 3 dolarlık, 4 dolarlık yaparız, diye kafa yoruyoruz. Bunun bir tek çıkış yolu var; eğitim. Mesela kodlama… Kodlamanın öğretilmesi, ilkokulda başlamalı. Kodlama, seçmeli falan değil, zaruri bir ders olmalı. Türkiye’nin en büyük eksikliklerin başında meslek lisesi geliyor. Rahmetli Vehbi Bey (Koç), Meslek Lisesi Memleket Meselesi demişti geçmişte. Hakikaten memleket meselesidir. Öyle bölümler var ki meslek liselerinde bugün oradan mezun olsa, sistemde karşılığı yok. Şu anda Çınarlı Meslek Lisesi’ni biz işletiyoruz, Ticaret Odası ile beraber. İlk yaptığımız iş, orada sistemde karşılığı olmayan bölümleri kapatıp, karşılığı olan bölümleri açmak oldu. Önümüzdeki eğitim yılında da Çınarlı Meslek Lisesi’ni, Türkiye’deki örnek gösterilen 1 numaralı meslek lisesi haline getirmeyi hedefliyorum. En büyük hayalim bu.
HEM RIFAT BEY’İN, HEM MAHMUT VE IŞINSU’NUN BÜYÜK BASKISI OLDU
- Sevgili başkan, bu dönem EBSO başkanlığına aday olmayı düşünmüyordunuz . Bu düşüncenizi açıkladıktan sonra, ısrarla yeniden aday olmanızı isteyenler oldu. Bir süre sonra aday olmaya karar verdiniz. Neden bırakmak istediniz? Hangi duygular baskın çıktı da yeniden aday olmaya karar verdiniz?
Bir kere şunu söylemek lazım; Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanlığına kimse beni kurdeleli bir kutunun içine koyup getirmedi. Bu bir süreçti. Ben önce meslek komitelerinde çalıştım. Arkasından Meclis üyesi oldum. Yönetim Kurulu üyesi oldum. Yönetim Kurulu'nda muhasip üyelik yaptım. Sonra Yönetim Kurulu Başkan yardımcısı oldum. Ve ondan sonra da Meclis başkanı oldum. Bir yıl Meclis başkanlığı yaptıktan sonra arkadaşlar beni yönetim kurulu başkanı olarak uygun gördü ve üç dönemdir de bu görevi yapıyorum. Bu ara Odalar Birliği'ne gittim. İlk dönemimde yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım ama ikinci dönemde Rıfat Bey (Hisarcıklıoğlu) beni başkan yardımcısı olarak görevlendirdi. Bu dönem Odalar Birliği yönetiminde yokum; Mahmut (Özgener) kardeşim var. Çok da güzel yaptı, Allah bin kere razı olsun. Ama Rıfat Bey yine beni bırakmadı; Odalar Birliği'nin tüm şirketlerinin sorumluluğunu bana verdi. Üç şirket şu anda benim idaremde. Yeniden aday olmaya karar verme kararımın altında Rıfat Bey'in çok büyük baskısı var. İkincisi ise Mahmut ve Işınsu (Kestelli) başkanların çok büyük baskısı var. Çünkü yıllardan beri bizim İzmir'de görmeyi arzu ettiğimiz o uyumun, paylaşımın, tahammülün, daha doğrusu dayanışma duygusunu yaşayan üçlü kurum haline geldik. Bunda kazanan kim oldu? İzmir oldu! Ben iş odaklı, sonuç odaklı bir insan olduğum için bunlar oldu. Sonuç odaklı diyorum ya, Organize sanayi bölgelerine bakalım. EBSO'ya ilk girdiğimde Aliağa Organize'de yüzde 10'luk bir doluluk vardı. Bugün gidin Aliağa'dan 100 dönüm yer isteyin, yok. Bergama'nın yüzüne bakan yoktu. Şimdi gidin Bergama OSB'ye, 50 dönüm yer alacağım deyin, yok. Torbalı'da yer yok. Torbalı OSB'nin yanına Mobilya OSB yaptık, Mobilya OSB'de öyle bir talep patlaması oldu ki, mevcut yerden daha fazla talep var. Arz kısıtlı, talep fazla. Satıldı hepsi. Tire aynı. Ödemiş, aynı. Ödemiş'te yüzde 20'lik bir yer kaldı, satılık.
SEÇİMİ KAZANIRSAM, EBSO KAZANACAK; KAYBEDERSEM AİLEM KAZANACAK
- Peki neden bırakmak istediniz?
Neden bırakmak istediğim konusuna gelince... Artık yeter diyordum. İlk gün şöyle bir laf etmiştim; seçimi kazanırsam, EBSO kazanacak, kaybedersem benim ailemle eşim kazanacak. Seçimi kazanırsam, kazanan EBSO olacak, çünkü ben yine İzmir için yapılacak her türlü işi yapacağım. Ben ilk defa bir şey duydum, yaptığım 100 büyüğü açıkladığım basın toplantısında. İlk defa basın mensupları bana, devam edin başkanım, dedi. Basından arkadaşların, bir kurumun başkanına devam edin dediğini ilk defa duydum. Demek ki bir başka alanda da uyum olmuş. Çünkü arayan herkes beni buluyor, telefonlarına çıkmama gibi bir durum söz konusu olmuyor. Kim ne yazarsa, cevabını veriyorum.
- Başkan adaylığınıza ailenizin bakış açısı nasıl?
Bizim aile, öyle çok kalabalık bir aile değil. Bir oğlum, bir torunum, bir gelinim ve eşim var. Bir de Allah uzun ömür versin, anam yaşıyor. Eşim, her zaman benim yanımda olmuştur, desteklemiştir. Ben bu şehirde doğdum büyüdüm, bir yere gidecek halim yok. Bu kente borcum var. Ben o borcu nasıl ödeyeceğim? Ya siyasete gireceğim, ya spor kulüplerinde başkanlık yapacağım, ya da STK'larda, bildiğim işimi yapacağım, tecrübelerimi üyelerimize aktaracağım.
SİYASETTE HEP TALEP EDİLEN OLDUM AMA TEKLİFLERİN HİÇBİRİNİ KABUL ETMEDİM
- Ender Yorgancılar'ın siyasete gireceği haberlerini çok duyduk, geçmişte. Fakat siyasete girmediniz. Bundan sonra siyasetle uğraşmayı düşünüyor musunuz? Siyasetle Ender Yorgancılar'ın durumunu değerlendirir misiniz lütfen?
Büyükşehir için, ilçe belediyeleri için adım geçti. Milletvekilliği için de ismim konuşuldu. Ama ben hiçbirini istemedim. Şuradan kalkmak nasip olmasın, hiçbirini istemedim. Talep edilen oldum. Siyaset yapmayı hiç düşünmedim. Çünkü yapamam. Neden yapamam biliyor musunuz? Çünkü ben dümdüz bir adamım. Ben birinin karşısında ceketimi ilikleyemem. Saygı duyarım, o başka. Ama iş ayrı, siyaset ayrı bir şey.
BANA UYGUN YÖNTEMİN, ODA BAŞKANLIĞI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
- Siyaset yapmayı düşünmediğinizi söylüyorsunuz Ender Bey. İzmir'de yetişmiş bir Ender Yorgancılar'ın sadece EBSO başkanlığında ya da bir başka sivil toplum kuruluşunda görev yapabileceğini mi söylemek istiyorsunuz? Ancak bu şekilde mi İzmir'e borcunuzu ödeyebileceğinizi düşünüyorsunuz?
Tabii. En güzel cevabım bu. Herkesin yapabileceği bir iş vardır. Milletvekili olursun, belediye başkanı olursun, spor kulüplerinde görev alırsın veya EBSO'da görev yaparak sanayiciye destek olursun, katkı koyarsın. Şehrine olan borcunu bu şekilde ödersin. Bana uygun olan yöntemin, odada kendi bildiğim işte, sanayiyle, üretimle, sanayicinin çektiği sıkıntılara çare arayarak, bunların nasıl düzeleceğiyle ilgili bilgi ve birikimimi buradan aktarmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Siyaset bana uymuyor.
KULLANDIĞIM KALEMİ BİLE KENDİ PARAMLA ALIYORUM
- Sevgili başkan, bu seçimlerde bir rakiple yarışacaksınız. Geçtiğimiz günlerde rakibinizin davetiyede logoyu kullanması üzerinden bir açıklamanız oldu. Çeşitli kademelerden basamak basamak gelerek başkan olduğunuzu söylediniz. Bu açıklamalarınızla rakibi biraz hafife mi almış oluyorsunuz, yoksa bir ders verme durumu mu var?
Kimse kimseyi küçümseme yoluna başvuramaz. Bir kere rakibi küçümsediğinde kaybedersin. Küçümsemek, hem benim tarzım değil, hem de doğru bir tanım değil. İkincisi; rakip her zaman olur. Bunu saygıyla karşılarım. Meclis başkanlığına aday olduğumda üç rakiple seçime girdim, ben kazandım. Yönetim kurulu başkanlığına aday oldum, yine üç rakiple yarıştım, yine ben kazandım. Sonraki seçimlerde karşıma hiç rakip çıkmadı. Bu dönem bir arkadaşımız karşıma rakip çıktı. Logo konusunda, yapılanın doğru olmadığını ifade ettim. Yapması gerektiğinin ne olduğunu anlattım. Basın mensuplarının karşısında yaptığı konuşmaya da cevap vermedim. Şu cebimdeki kalem, masamın yanında küçük bir müzik seti var. Masamın üzerinde bir kalemlik… Ben bunların hepsini kendi paramla alıyorum. Neden kendi paramla alıyorum? Ben bu kalemi cebime koyarım, eve giderim, fabrikaya giderim. Kalemi oralarda çıkardım, masaya bıraktım, diyelim. Kimin kalemini eve, fabrikaya götürmüş olurum? Ben o kalemi, müzik setini, kalemliği odanın parasıyla alıp evde, fabrikada bırakırsam, bu doğru bir şey olmazdı. Peki kendi paramla aldığım bunları odada bırakırsam ne olur? Kendi paramla aldığım bir şeyi EBSO'da bırakmış olurum. Bu benim kararımdır, benim hayatım. İşte ben böyle yönetiyorum EBSO'yu. Ben burada, EBSO'nun sadece çayını içiyorum. Bir başka örnek vereyim. Biz yönetim kurulu olarak bir yere yemeğe gittiğimizde tüm yönetim kurulu üyeleri, ceplerinden paralarını çıkarıp kendi hesabını öder. Ben bilmez miyim pek çok yerde olduğu gibi faturayı kestirip masrafa yazdırmayı? Bir tane öyle fatura bulamazlar.
GÖREVDE OLDUĞUM 15 YILDA BÜTÇEMİZ HER YIL ARTI VERDİ
- Peki EBSO, yönetim kurulu üyelerinin hangi ihtiyacını karşılıyor?
Bizim bir şeye ihtiyacımız yok ki. Buraya gelen bir insanın bir ihtiyacı yok. Buraya gelen insan, buraya güç vermek durumundadır; burayı kullanmak durumunda değil. Odamıza bilgi birikimini aktaracak, bu odanın daha iyi seviyelere gelmesini sağlayacak. Uçak biletlerimi Odalar birliğinden alıyorum mesela. Odanın faaliyetiyle ilgili bir seyahatse, o seyahatin biletini odadan aldırırım. Kayıtlar mevcuttadır. Herkes bakabilir. Görevde bulunduğum 15 yıllık süre zarfında her yıl hazırladığım bütçe, artı vererek ihtiyatlara aktarılmıştır. Mesela geçen yıl 4 milyon lira fazla verdi bütçemiz ve ihtiyatlara aktardık. Öyle odalar var ki, yıl sonu geliyor, eksi veriyor.
RAKİBİME DE OY VERECEKLER ELBETTE, AMA SONUÇTA KAZANAN EBSO OLACAK
- Seçimle ilgili herhangi bir tedirginliğiniz yok mu Ender Başkan? Seçimi kaybetmek gibi...
Her seçim, sandıkta bitiyor. Ben de oyumu atacağım, arkadaşlar da atacak. İnsanların beni tanıdığını zannediyorum yaptığım hizmetlerden... Bir de bir şey var, göreve ilk geldiğim günden bu yana ben her yıl bağımsız kuruluşlara üye memnuniyet liderlik anketi yaptırıyorum. 2010 senesinde yüzde 86 idi, 2021'de yüzde 97,3 gibi bir oran çıktı. Ben bunları söylerken, seçimle ilgili bir şey söylemiyorum, yaptıklarımızın analizini ortaya koyuyorum. Fikri Işık Bey Sanayi Bakanıyken, bir beni, bir de Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay'ı alıp Almanya'ya götürmüştü. Siemens ve Bosh'u gezdik. Siemens'in üst düzey yöneticisi Hüseyin Geliş adında beyefendiye İzmir'i anlatmıştım, Türkiye'yi anlatmıştım. Bir yönetim kurulu toplantılarını İzmir'de yapmalarını önermiştim. Memnuniyetle dediler. Bir toplantılarını İzmir'de, bizim EBSO’da yaptılar. Ben konuklarımızı aldım, Bergama OSB'ye götürdüm. Aliağa OSB'ye götürdüm. Sonuçta Aliağa'ya 60 milyon euroya yakın yatırım yaptılar. Seçim konusuna dönelim. Rakiple ilgili olarak, kendilerine başarılar diliyorum. Rakip olması gayet doğaldır. Kendisine güveniyor ki çıkıyor. Tabii ki rakibime oy veren olacak. Sonuçta kazanan EBSO olur. Karşıyaka Spor Kulübü'nde yöneticilik yaparken, futbolcular bana altın saat hediye etmişti. Neden? Orada futbolculara ağabeylik yapıyordum. Onlarla beraberdim her dakika. Biz Göztepe'de oturuyorduk, okulum Vali Konağı’ndaydı. Arada bir durak vardı. Babam beni yatılı okuttu, hayatı öğreneyim diye. Ben futbolcularla beraber oldum, sanayicilerle beraber oldum, memurla beraber oldum. Onun için dedim ya, kimse beni kırmızı kurdeleli bir kutunun içinde alıp EBSO başkanlığına getirmedi.
KİMİN GİTTİĞİ ÖNEMLİ DEĞİL, YETER Kİ O İŞ HALLEDİLSİN
- İzmir'de odalar arasında uzun süredir olmayan bir birliktelik var. Ancak bu uyum varken, iş dünyası ile yerel yönetim arasında sorunlar yaşandı yakın bir zamanda. Lojistik köy için Ankara'ya gidilirken Büyükşehir'e haber verilmemesi gibi. Yerel yönetimlerle iş dünyasının uyumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orada biz neden yokuz, diyenler milletvekilleriydi. Biz İzmir'in çözülmesi gereken konusunu doğru platformda doğru kişiye anlatılmasını yaptık. Çünkü lojistik işini yapmak istiyorsan İzmir'de, bu işle ilgili izin verecek olan iki bakan var; biri Ulaştırma Bakanlığı, diğeri Ticaret Bakanlığı... Biz Ticaret Bakanlığı'na bağlıyız, şirket kurmak için önce onların iznini almamız gerekiyor. İkincisi; Ulaştırma Bakanlığı'nın da bununla ilgili yatırımın yapılabilmesiyle ilgili onay vermesi gerekiyor. Biz gittik, doğru kişilere, doğru platformda durumu anlattık. Randevuyu alan da Sayın Valimizdi. Vali Bey de vardı yanımızda. Sadece Mahmut'la Ender gitmedi ki... Vali Bey'in başkanlığındaki heyetle gittik. Mahmut Başkan, ben, Atilla Kaya bey vardı ve bakan bey ile temsilcileri vardı. Kim giderse gitsin, yeter ki iş bitsin, ben ona bakıyorum. Kimin gittiği benim için önemli değil ki. Herkesin farklı beklentilerinin olması doğaldır. Ben de mesela bir yere davet edilmem gerektiğine inanıyorum, kendimi ona göre hazırlıyorum; bir bakıyorum davetiye gelmemiş. Kızayım mı şimdi adama? Küseyim mi? Unutmuştur, deyip geçiyorum, işime bakıyorum. Kafayı takmıyorum, dile getirmiyorum. Getirir miyim? Getirebilirim! Ama ne kazanacağım o konuyu dile getirdiğim zaman? Hiçbir şey kazanmayacağım! Şehirdeki odaların başkanları arasında yaşça en büyük olan benim. Allah razı olsun hepsinin sevgisi, saygısı var bana karşı. Ben de aynı duygularla onları kucaklıyorum. Ben Mahmut'u yıllardır tanırım. O Altay kulübünde başkandı, ben Karşıyaka Spor Kulübü'nde Profesyonel Şube Başkanıydım. Işınsu Kestelli, aynı şekilde, eski bir arkadaşım. Zekeriya Mutlu, yıllardır tanıdığım bir arkadaşım. Jak Eskinazi, arkadaşım. Yusuf Öztürk, aynı şekilde. Bize ne lazım? Bize huzur lazım. Bize diyalog lazım. Konuşup konuyu çözmek lazım. Biz bunu yapıyoruz. Ha birine Yusuf gitmiş, ben gitmemişim! Umurumda bile olmaz. Mahmut gitmiş, umurumda olmaz! Yeter ki Mahmut gittiğinde işi yapsın, sorunu çözsün. Yapıyor da... Büyükşehir ile de aramız gayet iyi.
MAHMUT TOBB YÖNETİMİNE GİRDİĞİNDE İLK TEBRİK EDEN BEN OLDUM
- Siz TOBB'da başkan yardımcısıyken o görevden ayrıldınız, yönetime Mahmut Özgener girdi. Geçmişte EBSO-İZTO gerginliği yaşandı. Ender Yorgancılar ile Mahmut Özgener arasında şimdi bir uyum var. Yine geçmişte Ankara'nın karşısında bir Ender Yorgancılar varmış gibi algı oluşmuştu. Bu da bitti. Bunlar nasıl oldu Ender başkan?
Ender Yorgancılar hiç değişmedi; öncelikle bunun altını çizelim. Ama bir şeye katılmam; Mahmut Özgener TOBB yönetimine girdi, Ender Yorgancılar girmedi, aralarında bir soğukluk oldu gibi. Ne kurumlar arasında bir soğukluk oldu, ne de kişiler arasında soğukluk yaşandı. Zaten kişilerin arasında bir sorun olmazsa, kurumlar arasında sorun hiçbir zaman olmaz. Mahmut'u TOBB yönetimine gireceğini öğrendiğimde, O’nu ilk tebrik eden kişi bendim. Ben gurur duydum yönetime girmesinden ve her zaman destekçisi oldum. Kendisi de bunları söylüyor zaten, benim söylememe bile gerek yok. Demek ki ben bu değişimden rahatsız olmamışım ki, adama destek vermişim. Mahmut beni Ekonomi Üniversitesi'nde Mütevelli Heyeti'ne aldı. Hiç kimse Mahmut ile aramı bozamaz. Biz çünkü farklı kültürlerle büyüdük, farklı bir geçmişimiz var. Yok yönetime o girmiş, yok ben girmişim; ben girmişim, o girmemiş, hiç önemli değil bizim için. Ben bugün aynı yerde oturuyorum. Meclis konuşmalarıma bakın, yanlış, düzeltilmesi gereken konular varsa, onları dile getirmeye çalışıyorum.
BU YIL 41 ÇOCUĞU SÜNNET ETTİRDİM, ÇOK MUTLU OLDUM
- Fabrikanızda çalışan işçilerin çocuklarını sünnet ettirdiniz. Mutluluğunuz fotoğraflara yansıyordu.
Evet; torunlarımı sünnet ettirdim. Geçen yıl 82 çocuktu, bu yıl 41 çocuk vardı. İZELTAŞ çalışanlarının çocukları... Onları giydirdim, palyaçolar getirdim, balonlar, oyunlar, şarkılar, çok güzeldi. Birer tane kitap hediye ettim, altınlarını taktım. O kadar hoşuma gitti ki. Dede dede diye kucağıma geldiler, fotoğraf çektirmek için. Anneleri, babaları ayrı mutlu oldu. Allah kabul etsin.
55 MİLYON LİRAYI SADEE 20 GÜNDE TOPLADIK
- Biraz önce odaların uyumundan söz ettik. Bu uyum, depremzedelere ev de getirdi.
- Ağustos’un ikinci haftasında inşallah tapularını vereceğiz. Bazı prosedürlerin tamamlanmasını bekliyoruz. Evler de bitti. Parasını da ödedik. Tapuları da vereceğiz, Allah kabul etsin diyeceğiz. Depremzedelere aldığımız evler için denkleştirdiğimiz 55 milyon lira parayı, 20 günde topladık. Kim topladı? Ben, Mahmut, Işınsu, Jak. Telefonu açıyorum, ne verirsin abi? 500 bin lira gönderiyor. Tek tek aradık insanları. O deprem hesabına 5 lira atan insan bile var. 10 lira gönderen insan da var. Gücü o kadar. Allah onlardan da razı olsun. Benim için o 10 lira, 10 milyon liradan daha değerli.
ÖĞRENDİĞİME GÖRE GEMİDE 2-3 TON KADAR ASBEST VARMIŞ
- İzmir’e asbest yüklü geminin gelmesi söz konusu. Kenti ilgilendiren bir konu. Belediyeler, çevreciler isyanda. Gemi söküm sanayicileri, katma değer kattığını söylüyorlar. İnsan sağlığını tehdit ettiği de konuşuluyor. Bu konuya hangi pencereden bakıyorsunuz?
O konuyu ben araştırdım. Gemide 600 ton gibi asbestin olmadığı, 2 veya 3 ton gibi asbest çıkabileceği rapor edilmiş. Bu geminin nükleer değil, makinesi 2000 yılında revizyondan geçirilmiş ve AB normlarında asbestler sökülmüş. Bu gemi Türkiye'ye gelmek üzereyken, tüm raporları paylaşacaklar. İkincisi, Çevre Bakanlığı'nın açıklamasına göre, gemi geldiği zaman ölçüm yapılacak, eğer AB normlarına uygun olan rakamın üstünde asbest varsa, gemi, getiren firma tarafından aynen geri gönderilecek. İzni verecek olan, kamu kurumudur. Sen ben orada ölçüm yapamayız ki. Bu raporu Tunç Soyer başkanımıza da gönderdim. Bu raporu, Gemi Söküm Sanayicilerinden değil, başka bir yerden aldım. Sivil itaatsizlik konusu ortaya atıldı. Bunlar çözüm değil.
Özgür BEKMEZCİ 8 Ekim 2022 Cumartesi 14:44
|
Fatih ÇELİK 10 Ağustos 2022 Çarşamba 10:26
|
Cem Bakioğlu 2 Ağustos 2022 Salı 14:06
|
Kamil Kılıçtutan 1 Ağustos 2022 Pazartesi 18:48
|