GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
15 Temmuz 2021 Perşembe 10:10

Şehir Plancıları Odası’ndan ‘trafik’ çıkışı: Battı-çıktılar çözüm değil!

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Zafer Mutluer, İzmir'deki yoğun trafiğe çare olacağı düşünülen Alsancak Garı ve Karşıyaka Vapur İskelesi önünde yapılması planlanan battı çıktılara yönelik, "Katlı kavşak, battı çıktı taşıt odaklı projeler, bir süre sonra taşıt yoğunluğunu daha da artırır. gibi projeler, trafikte talebi artırır. Yaya odaklı projeler üretilmeli" dedi

EGEDESONSÖZ- Şehir Plancıları Odası İzmir Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer, SONSÖZTV’ye konuk olarak Gazeteci-Yazar Muhittin Akbel’in sorularını yanıtladı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi hizmet binasının yıkılması yönünde alınan kararı değerlendiren Mutluer, "Bizim bina özelinde yıkılıp yıkılmaması konusunda bir şey söylememiz çok mümkün değil. İlgili olduğumuz kısmı; kentte önemli bir karar, yıkılıp yeniden yapılması ya da yer değişimi konusudur. Yıkım tartışmaları sürerken, mevcut tablonun açıkça ortaya konması gerekiyor. Geçmişte bir rapor olduğunu biliyoruz ama içeriğini bilmiyoruz. Raporu görmedik. 2020’de yaşadığımız deprem sonrası dayanıklılık durumunun net bir şekilde ortaya konması ve yapılacakların tartışılması gerekiyor. Ne tür işlem gerektiği, maliyeti ortaya konarak karar verilmeli. Buna yönelik önümüze gelen bir rapor söz konusu değil. Büyükşehir Belediyesi bu süreçte görüşleri aldı; biz de görüşümüzü bildirdik... 30 Ekim’de bir deprem yaşandı, kentin en güvenli alanları olması gereken yerler kamu binaları. Bu, sadece binanın yapım süreciyle ilgili bir konu değil; zemini, ulaşılabilirliği de önemli bir konu. Bu anlamda açıkçası, belediye binasının olduğu alanı tartışmakta fayda var. Büyükşehir binasının buradan kaldırılmasının önemli bir karar olduğunu bilerek, böyle bir karar almak gerekiyor. Büyükşehir binasının Kemeraltı’na ticari canlılık getirdiği söyleniyor. Çok boyutu önemli bir konu ve tüm boyutlarıyla ele alınmasında fayda var. Şu anki mevcut konumun bir takım riskleri olduğunu biliyoruz. Şu anda Büyükşehir belediye binası sağlam bir yerde, sağlam bir temelde yapılmalı" dedi.

729 BİN KONUT FAZLALIĞI, PLANSIZLIĞIN GÖSTERGESİDİR
Toplumda Şehir Plancıları Odası'nın her şeye itiraz eden bir kurum olarak algılanması konusunu değerlendiren Mutluer, odanın misyonunu ve hedefini şöyle özetledi:

"Geçmişte de çok farklı değildi ama 20 yıldır ciddi bir çürüme yaşıyoruz ülke olarak. Bu çürüme kamu kaynaklarını çöpe atmış durumda. Odalar kamu yararını kamudan koruyan kurumlar haline geldi ve davaların birçoğunu da kazanıyoruz, yargı onaylıyor. Ülkenin kamu kaynaklarının birer birer satıldığı, kentsel dönüşümün bir sektördeki zenginlerin karı için yapıldığı dönemde biz kenti ve kamu kaynaklarını koruma yaklaşımındayız. Bizim mesleki varlık gerekçemizi ortadan kaldıracak durumlar var. Örneğin; imar barışı. Planlamayı tamamen ortadan kaldıran bir yaklaşım. İmar planlarını tamamen devre dışı bırakacak plan notları tartışılıyor. Biz de oda olarak planın kendisini korumaya çalışıyoruz. Kendi üst ölçekli planını delen, aykırı işler yapıyor büyükşehir, bakanlık... Biz de planına sahip çık, diyoruz. Örneğin, İzmir’de bugün 729 bin konut fazlalığı var. Bu rakam, plansızlığın göstergesi. Planlı olup yapılaşmamış yerler var. Bu tür durumlarda hem varlık nedenimizi korumaya çalışarak tekil projelerde kamu yararını korumaya çalışıyoruz. Büyükşehir belediyesi yeni bir yere geçecekse, kent merkezinde kamu yeri kalmadı, belediye diyor ki nereden yer seçeceğim? Kusura bakmayın bu alanlar korunmalıydı.Tarım alanları imara açılıyor, yiyecek bir şeyimiz kalmayacak yakında. Açtığımız davaların yüzde 80'ini kazanmış olmamız, görevimizi yaptığımız anlamına geliyor."

SEFERİHİSAR'A YAT LİMANI BÜYÜKLÜĞÜNDE BARINAK OLMAZ, OLAMAZ
Şehir Plancıları Odası'nın açtığı davada yargının yürütmeyi durdurma kararı verdiği Seferihisar'daki Balıkçı Barınağı projesine de değinen Zafer Mutluer, şu bilgileri aktardı:

"Akarca’da düşünülen planlanan, dava açtığımız barınağın boyutları ve neden yapıldığı belirli değil. Bu çok büyük ölçekli bir balıkçı barınağı. Tarif etmek istenirse birkaç yıl önce Güzelbahçe’de yapılan barınağın büyüklüğünde neredeyse. Seferihisar’da neden bu ölçekte bir balıkçı barınağına ihtiyaç olduğu belli değil. Yer seçimi ise muazzam sorunlu. Plajın üzerinde kurulmuş bir alan. Balıkçı barınağının arkasında 2. konutları görüyorsunuz. Kullanım kararıyla da çelişki içeriyor. Deniz ekolojisi açısından bir değerlendirme yapılmamış durumda. Plan açıklama raporunda bölgede bir yapı yok deniyor ama ilerdeki barınaktan haberdar bile değiller. Böyle bir tuhaflık söz konusu ve biz de bu nedenlerle dava açtık. Yürütme durduruldu, dava süreci devam ediyor. Mahkemenin kamuya geri dönüşsüz zarar vereceği yönünde karar oluştu. Akarca’da bölgedeki yurttaşlar da eylem düzenlediler biz de dahil olduk. Umarım bölgeye, doğaya zarar verecek bu uygulama devreye girmez. Yapılması düşünülen barınağın, yine sürekli davalık olan orkinos balık çiftliğine ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla yapıldığı iddiasıyla ilgili niyetleri bilmemiz mümkün değil. Ancak balıkçı barınağının boyutları neredeyse yat limanı büyüklüğünde. Endüstriyel bir niteliği olacağı hissediliyor. O bölgedeki kıyılarda balık çiftlikleri olduğunu biliyoruz ona hizmet amaçlı yapılıyor olabilir ama bunu açıkça ifade etmediler."

KIYI KANUNUYLA İLGİLİ DENETMELEME VE SORUMLULUK, ÇEŞME BELEDİYESİ'NDE
Alaçatı Port projesine de itiraz ettiklerini ve konuya müdahil olduklarını anlatan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer, "Bu proje, çok uzun yıllar öncesine dayanıyor" dedi ve ekledi:

"1992 yılında onaylanmış bir kıyı kenar çizgisiydi. Mimarlar odamız açmıştı davayı... Yürüyen bir dava süreci vardı ve 2011’de kıyı kenar çizgisi iptal edildi, Danıştay bozdu, yerel mahkeme de kısmen iptal kararı verdi. Rahatça projenin yapılması amacıyla proje için denizin ortasından geçilmiş durumdaydı ve iptal edildi. Bir kısmı iptal edilmiş olmasından kaynaklı bu süreçte yapılan inşaatlara itiraz ettik. Kıyı kenar çizgisi yoksa, inşaat yapılması söz konusu değildir, denizden kum çekilemez. Bu açıdan meselenin peşinde düştük. Buradaki imar planları da sorunlu. Dava sürecinde Danıştay, bilirkişi raporuna rağmen aksi bir karar aldı, bilirkişi planın uygun olmadığını söylemişti. Proje devam etmiş oldu. Alaçatı port projesi öyle bir proje ki, çok önceden karar verilmiş ve devletin tüm kolları bu konuya ikna olmuş durumda. Bu proje bizlerin Alaçatı’ya gidememesine sebep oldu, sermaye akışından dolayı. İzmir’de bir işçinin, orada var olma ihtimali yok.Çünkü çok pahalı. Bu nitelikte bir proje bu. Bir doğal boyutu var; Alaçatı’da bir sulak alan var, yaklaşık 150 kuş türünün olduğu bir alan. Bırakın inşaat yapılmasını, yoğun insan ziyareti bile hayvan varlığını rahatsız eden bir durum söz konusu. Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran'ın savunmasına gelince. Sayın Ekrem Oran’ın bahsettiği izin, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun, bölgenin doğal sit alanı olmasından kaynaklı bir izin. Kıyı kanuna dair bir yetki tarif edilmiş değil. Kıyı kanunuyla ilgili denetleme ve sorumluluk Çeşme Belediyesi’nde. Denizin ortasından da kıyısında da yapılacak tüm işler belediyenin yetkisinde. Biz bütün bilgi ve belgelere sahip değiliz, bir olgu çıktığında elimizdeki bilgi ve belgelere bakıp açıklama yapıyoruz; aksi bir durum varsa bu doğrultuda bilgimizi düzeltiriz. Ellerinde bu yönde bilgi ve belge varsa bizlere sunabilirler. Hızlıca bu konularda bilgi elde edebilmek için belge talebinde de bulunuyoruz. Orada inşaatın yapılması bir an önce müdahale gerektiriyor ve durdurulmalı."

KENT MERKEZİNDE BATTI ÇIKTILAR, SORUNLU PROJELERDİR
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Alsancak Gar ve Karşıyaka Vapur İskelesi önünde yapmayı planladığı battı çıktılarla ilgili oda görüşünü dile getiren Zafer Mutluer, şöyle dedi:

"Trafik meselesi ve kentlerde yaşanılan ulaşım sorunları tüm ülkede problemli.. Geleneksel ulaşım anlayışında tıkanan taşıt trafiğine proje bazlı çözüm yaklaşımı söz konusu. Hep de katlı kavşak, battı çıktı akla geliyor ama bu tür projeler genelde trafikteki talebi artıran, kısa vadede yeni sorunların çıkacağını gösteriyor. Bir huni gibidir, hızlıca suyu dökersiniz ama bir taraftan bir yerde birikmeye başlar. Bir yol genişletirsiniz ama daraldığı ilk yerde tıkanma yaratır, tekil müdahalelerle çözmek mümkün değil. Buraya gelmeden önce son birkaç yıla baktım, 2015’te 1 milyon 209 bin taşıt var, 2020’de 1 milyon 425 bin taşıt trafiğe çıkmış durumda. Ciddi bir artışı görüyoruz. Tam tersi, biz taşıt odaklı yaklaşımla değil, kapsamlı bir planlamayla çözebiliriz bu sorunu. Yaya odaklı ulaşım türleri, toplu ulaşımla çözülebilir. Hızlı adımlar atılmalı ve buna ters düşecek projelerden uzak durulmalı. Yaya odaklı değil, tam tersi taşıt odaklı bir proje diyebiliriz battı çıktılar için. Çözüm getirmediği gibi, kent merkezine taşıt trafiğinin daha hızlı alınacağı bir tablo ortaya çıkaracak; bu da sıkışıklığın katlanması anlamına gelir. Bu projelerin kendisi bir takım sorunlar getiriyor. Rampaların iniş ve çıkışlarında bariyerler oluyor. Kenti merkezinde bu denli projelerin yapılması sorunlar getiriyor. Karşıyaka’daki sorunu, çok basit bir şekilde; birkaç tasarım müdahalesiyle rahatlatmak mümkün. Bir tanesini zaten belediye yaptı. İki tarafta da tramvay güzergahları problemler getirdi. Karşıyaka İskele'de yayalar sıkışıyordu, kullanılmayan bir park şeridinin daraltılmasıyla yaya bekleme alanını genişletti belediye. Yeni yaya geçidi genişletilebilir. Yaya hareketlerine baktığınızda sadece yaya geçidinin kullanılmadığını görüyorsunuz. Refüjdeki bekleme alanı genişletilebilir, bölgedeki sinyalizasyon da yaya odaklı olabilir. Milyonlarca lira harcamadan bir takım önlemler almak mümkün. Taşıt akışı anlamında da araç sayılıları verilerine baktık geçtiğimiz sene ve buna bakınca battı çıktı gerektirecek bir yoğunluk olmadığını gördük Karşıyaka'da."

84 METRE DE YETMEZ, ÇÜNKÜ İKİ PLAN ARASINDA UYUMSUZLUK VAR
Zorlu Holding'in Çankaya'da yapmak istediği gökdelenin yüksekliğinin 150 metreden 130 metreye, son olarak 84 metreye düşürülmesini değerlendiren Zafer Mutluer, "84 metre de yetmez. Çünkü iki plan arasında uyumsuzluk var" dedi:

"Burada birkaç boyutu var konunun. Bahsi konu parseller özelinde bir imar planı değişikliği yapıldı, 2008 yılında. 1/bin ölçekli ve 1/5000 imar planı değişiklikleri onaylandı. 5 bin ölçekli plan, dava açmamızla iptal edildi.Ancak 1/1000 ölçekli imar planı kaldı, ona bir dava süreci yürütülmedi. Ayrı zamanlarda onaylanmıştı. Konak Belediyesi’yle yaptığımız yazışmalarda imar durumunu istedik ki bunun üzerinden 1/1000’lik planın iptalini isteyecektik. Konak Belediyesi o dönemde 5 binlik plan iptal, bu bölge encümen kararıyla düzenleme sahası ilan edilmiş durumda, burada bir inşaat yapılamaz, dolayısıyla imar durumu veremiyoruz dedi. Bu karar bize birkaç şey söylüyor; nazım imar planı iptal olduğu için ruhsat verilemez, imar düzenleme sahası içinde düzenleme yapılmadı o yüzden yine ruhsat verilemez diyor ve bunlar cepte…

Daha sonrasında Kahramanlar ve Alsancak bölgesinin tümünü içeren alana dair 2010-2011-2013-2015 yıllarında nazım imar planları onaylandı büyükşehir belediyesince ve bunların hepsi iptal edildi. Ve 1/1000’de konut kullanımında yer alacağı, ticaret seçenekli konut fonksiyonu yer almıştı ki, bölgenin bütünü aslında turizm ticaret fonksiyonlu… Üst ölçekli plana aykırı bir karar söz konusu. Üst ölçekli plana bir aykırılık varsa, bunun toplamda 12 artı 6 olacak şekilde; 18 ayda bu aykırılığın ortadan kaldırılması gerekir. Konak Belediyesi süresinde yapmazsa, Büyükşehir yapmaya yetkindir. Bunlar olmazsa o bölgeye ruhsat verilemez. 2009’dan bu yana o bölgedeki alt ölçek planlarla üst ölçekli planların kullanım kararları uyumsuz, ruhsat verilemez durumda. Ancak bir sorun daha var. 1/1000 ölçekli imar planı notlarında deniyor ki; buradaki depo alanlarının mülkiyeti kamuya terk edilmeden, yıkılmadan ruhsat verilmez. Ruhsatın verildiği tarihi hatırlıyoruz o binalar olduğu gibi duruyordu. Dolayısıyla bu plan notuna aykırı. 5 bin ve 1000 uyumsuzluğu olduğu için ruhsat verilemez. Öte yandan imar düzenleme sahasına ilişkin düzenleme işleminde muvafakat alınması gerekiyordu mülk sahiplerinden. Bu şartın kaldırılması gündeme geldi. Talep reddedildi. Her nasıl oluyorsa 2 ay sonrasında ruhsat veriliyor. Çözülemeyen sorun, hızlıca çözülüyor. Ruhsat, aykırı bir ruhsat... Abdül Batur Bey’den önceki belediye başkanı Sayın Sema Pektaş’ın döneminde var olan ruhsat, aykırı bir ruhsat. Mimarlar Odası dava açıyor, ancak esasına girmeden sizin dava açma yetkiniz yok denerek dava reddediliyor. Dolayısıyla esasa girilse karar net.

Sonrasında, Sayın Abdül Batur bu ruhsatın iptal olacağını, kurulacak bir komisyonla odaların da içinde yer aldığı biçimde burada çalışma yürütüleceğini söylemişti, o komisyon meclis kararıyla reddedildi. Bizim hiçbir fikrimiz yok yapılan çalışmalardan bunlar bu süreçte dışarıda bırakıldı. Geçtiğimiz sene yapılan mevzuat değişikliğinden kaynaklı, yüksekliği serbest olarak belirlenmiş alanlarda kat sınırlaması getirilmeden ruhsat verilemeyeceği hükmü getirildi ve 1 yıl süre tarif edildi. Şimdi, Konak Belediyesi kat yüksekliklerini belirledi büyükşehir belediyesine sundu. Bunun ardından Büyükşehir de bir azaltmayla 84 metreye indirildi. Bu anlattığım tabloda yükseklik azaltılması yetmiyor. Burada bir plan uyumsuzluğu var. Eğer ki planı kullanım kararı üst ölçekli planla ticaret, turizm olmasına rağmen; ticaret-konut olarak yüksekliğini sadece azaltılmışsa bu plan yine aykırı. Altına imza atan herkes de sorumludur, Konak Belediye meclisi üyelerinden, Büyükşehir belediyesi meclis üyelerine kadar… Bu plan aykırı bir plan, şimdiden söyleyeyim dava açarız. Öte yandan siluet konusunda yaklaşımımız çok açık, 84 metreyi neyi referansla aldıkları şüpheli. Çünkü bölgenin çevre imar koşulları belli, 8 kat. Çevredeki hatalı örnekler üzerinden alınıyorsa bunda da problemli yaklaşım söz konusu. Bu yaklaşım şunu mu işaret ediyor, biz Konak bölgesinde bir sonraki, 15-20 yıl ki planlarda bu yükseklikleri mi göreceğiz? Mesele nedir diye bir tartışma da söz konusu. Planı görmedik. Kast ettiğimiz endişeler giderilmediyse bir sıkıntı söz konusu umarım böyle sorunlu bir plan askıya çıkmaz."

DEPREMZEDELERE BAŞINIZIN ÇARESİNE BAKIN, DENİLEMEZ
Bayraklı bölgesindeki deprem noktasındaki mağdur vatandaşların yeni yapılacak konutlar için emsal artışı istemesini değerlendiren Zafer Mutluer'in yorumu şöyle:

"Depremzede yurttaşlarımızın doğal olarak bu süreçte canları çok yandı, öte yandan devlet de; bakanlığı ve belediyesiyle sorununuzu kendiniz çözeceksiniz dedi. Temel yaklaşım bu. Yapılacak yeni binalarda da insanlara bir maliyet çıkacak. Doğal olarak tepki ve öfke var. Bu tepki ve öfke de zaman zaman bazı yurttaşlarımızın bizim gerçekten planlama süreçlerinde idari olarak bir etkimiz olduğunu sanıyor, sanıyorum.  Burada temel sorun zaten kat sayısı değil. Temel sorun; vatandaşın deprem oldu, binalar başınıza yıkıldı, evinizi kaybettiniz biz hiçbir sorumluluk almıyoruz, başınızın çaresine bakın denmesi. Yıkılan binalara dair bilirkişi raporları elimize geçtiğinde bakıyoruz; sonuçta burası imar planı olan bir alan, gece kondu bölgesi değil, ruhsatlı bir bölge… Daha vatandaş ne yapsın, yasal bir yerde bir ev alıyor, hiçbir suçu yok. Hal böyleyken o evi de kaybediyor. Devletin onayladığı bir yer, doğal olarak burada sorumluluk devlette, merkezi idaresinden yerel idaresine kadar ama top taca atılıyor ve borç yükü vatandaşa veriliyor. Bu sınırlar içerisinde vatandaş da kendince kendine çözüm aramaya çalışıyor. Bu devlet açısından bir ayıp. Raporlar açıkça ortaya koyuyor ki ruhsatlanma sürecinden tutup, daha sonra yapılan müdahalelere kadar denetim yetkisi var ve denetim yetkisinin yapılmadığı konusunda soruşturmalar devam ediyor şu anda. Rıza Bey Apartmanı’nda 2012 yılında yapılan işlem, 2012 yılında yapılan raporda Bayraklı Belediyesi tarafından 2005’teki deprem sonrasında ortaya çıkan hasarın sonrasında yapılan müdahalenin izinsiz olduğu açıkça çıkmış. Rapor diyor ki, belediyedeki yetkili kişiler burada suçlu… Hal böyleyken kamunun elini taşın altına koyması gerekir, aksi mümkün değil. Çünkü çalışmıyor kurumlar. Buradaki vatandaşın gelir durumu nedir? Siz kredi alın diyorsunuz da alabilecek durumda mı? Bunu herkes yapabilecek mi? Krediyle daha yeni konutunu almış olan bir çok insan var, borcu var zaten tekrar bir krediyi ödeyebilecek mi?

Konut fazlası üretilse de imar artışı verilse de bu imar artışının tümü vatandaşa değil, orada müteahhit bütün binadan bir pay istediğinde o imar artışından da pay istiyor. Bu müteahhit odaklı bir yaklaşım. Ödeyebilecekse daha öz ödeyecek, ödeyemeyecekse başka bir yere gidecek ya da parası olmayan daha eski konutlarda kiracı olacak ve bir sonraki depremde yine zarar gören ve kendini kurtaramayan vatandaş orada da zarar görecek. Bu ülkenin kaynakları var. Deprem vergisi bu işler için kullanılmayacaksa ne için kullanılacak? Geçiş garantili projelerde 1 yılda verilen paralarla, bu konutlar iki kere yapılır! Burada bir öncelik söz konusu ve devletin hiçbir kurumunun da önceliği depremzede vatandaşlar değil maalesef!"

BUCA CEZAEVİ ALANI BİR DEĞİL, ÜÇ KERE DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN BİR ALAN
Zafer Mutluer, Buca Cezaevi'nin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda şu değerlendirmede bulundu:

"Çok değerli ve önemli bir alan. Buca’nın imar planı revizyonunda bilirkişi heyeti Buca cezaevini referansla bir takım tespitlerde bulunmuş. Bu tespitler, bu büyüklükteki bir yere ticari alan yapılması yönünde. Bu bilirkişi raporlarında açıkça ortaya konmuş durumda. Öte yandan, kamu mülkiyetinde bir alan. Deprem oldu, Büyükşehir binası zarar gördü ve yer arıyor. Bu tür kamu alanlarının değeri ve önemi çok yüksek bizler için. Dolayısıyla bir değil, üç kez üzerinde düşünülmesi gereken bir alan. İhtiyaçlar baki, bu açıdan değerlendirilebilecek bir alan. Ticari alan olmaması yönünde tespitler mevcut."

JEOLOJİK ETÜDÜ YAPILMADAN REZERV KONUT ALANI İLAN EDİLDİ
Şehir Hastanesi'nin üst kısmının Rezerv Konut Alanı olarak ilan edilmesini yorumlayan Zafer Mutluer'in açıklaması şöyle:

"TMMOB olarak dava açtık. Alan orman vasfından kaldırıldı, doğal sit statüsü düşürüldü, sitten kaldırıldı bir bölümü, imar planı onaylandı. Bunların hepsine dava açtık, bir nedeni var. Alan 1995 yılında yaşanan sel felaketinde onlarca yurttaşımızın hayatını kaybettiği Laka Deresi’nin havzasında olan bir alan. Daha sonrasında bu alan erozyonu önleme bölgesi ilan edilmiş ve ağaçlandırılmış bir kısmı. Şimdiki durumda bir bölümü 2. Dereceye tekabül eden nitelikli doğal koruma alanında kalıyor. Böyle bir alanda depremde hasar gören yurttaşlarımızın yaralarını sardığımız bir alan olarak belirleniyor! Bu akla mantığa sığan bir yaklaşım değil. Hiçbir analiz ve çalışma yapılmadan, hızlıca depremden 1-2 hafta sonra belirlenmiş bir alan. Bakanlık tarafından çalışmalar yapılmadı, jeolojik etüt yapılması mümkün değil bu sürede. Bu açıdan çok problemli. Öte yandan orada üretilen konutlara kimlerin oturacağı da belli değil. Bayraklı’da zaten TOKİ yerinde projeler yapıyor, bu projeler tamamen mevcut bağımsız birim sayısını sağlayan projeler değil, sanıyorum yüzde 10’luk bir kayıp var. Geri kalan fazlalık gerçekten kim için sorusunun cevabı yok… Depremzedeler için üretildiği konusu bile şüpheli."