GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Sağlık
1 Nisan 2022 Cuma 09:16

İzmir Tabip Odası Başkanı Çamlı: Pandemi bitecek demek…

Koronavirüs salgınında son dönemde vaka ve vefat sayılarının azalması nedeniyle pandeminin sonbaharda biteceği öngörüsüne katılmadığını belirten İzmir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Lütfi Çamlı, “Geçen yıl Mayıs ayında da benzer öngörüler vardı ama sonrasında 120 bin vakalar görüldü. Şu zamanda bitecek demek, kehanette bulunmaktan öteye geçmez” dedi.

EGEDESONSÖZ – İzmir Tabip Odası Başkanı Op. Dr. Lütfü Çamlı, SONSÖZ TV’de katıldığı programda önemli değerlendirmelerde bulundu. Gazeteci yazar Muhittin Akbel’in sorularını yanıtlayan Başkan Çamlı, sağlıkta şiddetten sağlık çalışanlarının haklarına kadar pek çok konuya değindi.

SORUMLULUK HİSSEDEREK KONTROLLÜ YAŞAMALIYIZ
Vakaların 15 binlere, vefat sayılarının 60’lara düşmesinin sevindirici olduğunu ancak pandeminin henüz bitmediğini belirten Başkan Çamlı, “Virüsün şu anda daha hafif hastalık yapan varyanta evrildiğini biliyoruz. Ancak daha ağır hastalık yapan yeni varyantın ortaya çıkması da sürpriz olmaz. Örneğin; bazı ülkelerde BA 2 denen bir varyantın ölümleri artırdığına dair duyumlarımız var. Henüz Avrupa’da görmesek de zaman içinde bunun yayılma riskini unutmayalım. Buradan Omicron’un son varyant olmadığını, yeni varyantlar çıkabileceğini unutmadan, pandemide kontrolsüz normalleşmenin rehavete götürebileceğini de hatırlatalım. Bulunduğumuz süreçte vaka sayılarında ciddi düşüşler var, bu da mutluluk kaynağı bizler için... İnşallah böyle gider. Ama bu süreçte pandemi kurallarına uyarak yaşamalıyız. Henüz hiçbir şey bitmiş değil. Yeni salgınların ortaya çıkması söz konusu. Kronik hastalıkları olanlarda, yaşlılarda ortaya çıkıyor. Bu gibi insanların varlığını unutmamalıyız. Bu sorumluluğu hissederek kontrollü bir şekilde sürdürmeliyiz” dedi.

SON YAPILAN BİONTECH AŞININ ÜZERİNDEN ÜÇ AY GEÇTİ
Sonbaharda vakaların yeniden artacağı yönündeki öngörüyle ilgili konuşan Başkan Çamlı, “Biz önce iki doz Sinovac olduk. Şu anda da 3 doz Biontech aşılarımızı olduk. İlk yapılanlar için konuşuyorum, son yaptırdığımız BionTech aşısının üzerinden de 3 ay geçti. Amerika, özellikle FDA, yüksek riskli olgularda, ileri yaş olgularda 4. doz BionTech yapılmasına onay verdi. Bu da bizim 6. dozumuza tekabül ediyor. Ülkemizde de ilerleyen süreçlerde böyle bir karar çıkabilir. Başından itibaren sayarsak 6. dozların kırılgan kesimlerde yapılabilmesine dair onay çıkabilir. Sonbaharda viral enfeksiyonların arttığını biliyoruz. Yeni piklerin ortaya çıkabilmesi söz konusu ama kesinlik yok tabii. Sonbaharda artış olacak öngörüsünde bulunmak, yanlış olmayabilir” diye konuştu.

BAĞIŞIKLIK ELDE ETME ORANLARINDAN UZAKTAYIZ
Türkiye’nin aşılama konusundaki seviyesini de değerlendiren Başkan Çamlı, şunları söyledi:

“Avrupa’da bazı ülkelerde pandemi tedbirlerinde ciddi gevşemeler oldu. Ama baktığımızda o ülkelerdeki aşılama oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Oysa bizim ülkemizde bu verilere ulaşmadan gevşemeler yaşandı. Bizim eleştirimiz bu yöndeydi. Herkes aşılama oranlarına bakarak gevşemeye gitmeli, dedik. Mesela Çin’de tekrar bir kapanma oldu. Kısacası ülkelerin kendi özelliklerine bakarak bu özelde tedbirleri hayata geçirmek gerekiyor. Aşılama seviyelerimiz istenilen düzeyde değil. Günlük aşılama sayısı 130 binlere kadar düştü. Haziran ayında bu 1,5 milyondu. İlk doz aşılanma ise günlük 50 binlerde. Hala aşılanmayan 4 milyona yakın vatandaşımız var. 3. doz hatırlatma dozları dediğimiz üçüncü dozda 27 – 28 milyon doz düzeyinde. Yani toplumun 3’te 1’i, 3. doz dediğimiz Omicron’a karşı bağışıklık sayabilecek aşıyla korunma altında. Bunlara bakarak günlük aşılama oranlarının düştüğünü, bağışıklık elde etme oranlarından uzakta olduğumuzu söyleyebiliriz.”

GEÇMİŞTEN DERS ÇIKARALIM
Koronanın hayatımızdan ne zaman çıkıp gideceği konusunda görüşlerini anlatan Başkan Çamlı, bu konuda şu değerlendirmeyi yaptı:

“Sadece ülke bazında alınan tedbirlerle ilişkili değil, bu sorunun cevabı. Küresel anlamda bakmak gerekiyor. Omicron bize Güney Afrika’dan geldi. Geçen yıl Mayıs ayında, sonbaharda korona biter denmişti. Bugün de aynı şekilde sonbaharda koronanın bitebileceği konuşuluyor. Böyle bir şey söylemek, kehanetten öteye geçmez. Haziran ayında aşılama yapılmaya başlandığında bu gibi iddialarda bulunulmuştu. Bu tür şeylerde önceden kestirebilmek mümkün değil. Bizim tedbirleri hayata geçirmemiz gerekiyor. Siyasi, ekonomik bir takım tercihlerle kontrolsüz bir normalleşme yaşadık. Nisan ayında pik oldu. Sonra azaldı derken Temmuz ayında turizm sezonunu iyi değerlendirmek adına kontrolsüz açılım yaşadık. Bunun sonuçlarını da gördük. Tedbirler, normalleşme kararları, bilimsel veri analizlerine göre yapılmalı. Geçmişten bu tür dersleri çıkaralım. Yoksa ağır bedeller ödeme durumunda kalabiliriz.”

AŞININ DESTEKLENMESİ, OLUMLU BİR ADIM
Yerli ve milli aşımız Turkovac’ın, Biontech’te olduğu gibi güvenle uygulanabilecek bir aşı olup olmadığıyla ilgili sorumuza Başkan Çamlı’dan şu yanıt geldi:

“Aşının ne kadar önemli olduğunu gördük. Aşıları üreten ülkeler bunu silah gibi kullanabildiler. Ülkeler arası ilişkilerde yaptırım aracı olarak kullanabildiler. Bazı ülkeler stok yaptılar, yoksul ülkeler ise hala aşıya ulaşamadı. Her yıl milyonlarca kişi aşıyla birçok hastalıktan korunabiliyor. Yerli bir aşının üretilmesi, buna destek olunması çok olumlu adımlar... Ancak burada yeterince şeffaflık olmadığı kanısındayız. Diğer aşılar hep belli bir süreçten geçtiler. Faz-3 sonuçları bilim insanlarıyla paylaşıldı. Tüm insanlar bunlara ulaşabildi. Bağımsız bir takım kuruluşlar acil kullanım onayı verdiler. TURKOVAC’a baktığımızda Faz-3 sonuçları yayınlanmadı. Hatta bitmemiş bir çalışmanın bazı verilerinden söz edildi. Kamuoyuyla paylaşılmadı. Acil kullanım onayı; Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş tarafından verildi. Bu aşıyı geliştiren de onayı veren de aynı kurum... Dünyada böyle olmadı. Bizler bu aşı iyidir, kötüdür demeden bilimsel sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılmasını istedik. Sorgulamayın, yaptırın anlayışındalar. Bu kabul edilebilir değil. Tereddütlerimizi bu noktada dile getirdik. Ülkemizde yerli aşıya yönelik yaklaşık 13 proje vardı. Ege Üniversitesi’nde de vardı. Ama hangi aşamadalar bilgi sahibi değilim. Bu bilimsel çalışmaların yapılıp, desteklenmesi olumlu bir adım. Belki biz pandemide hazırlıksız yakalanmış olabiliriz ama bu gibi insanların olması ve çalışmalar yapması bir sonraki salgına hazırlar, altyapı oluşturur.”

HEKİMLER VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI, TALEPLERİNDE KARARLIDIR
İzmir Tabip Odası’nın sağlık çalışanlarına yönelik etkinliklerini ve çabalarını değerlendiren Başkan Lütfü Çamlı, şu bilgileri verdi:

“Bildiğiniz gibi sağlık çalışanlarının pandemiden önce de sorunları vardı. Ama bu süreçte daha görünür hale geldi. Bütün yükü sağlık çalışanlarının üzerine kaldı. Olumsuz çalışma koşullarında çalışmak zorunda kaldılar. Bu ağır çalışma koşullarında motivasyon eksikliği, mobbing, şiddetle tükenme noktasına geldiler. Genç hekimlerin yurtdışına gitmek istemesiyle karşı karşıya kaldık. Alarm zillerinin çaldığı bir periyotta olduğumuzu gösterdi. TTB Ekim ayından itibaren ‘Emek bizim, söz bizim’ kapsamında bir eylem başlattı. Taleplerin karşılanması için yapıldı. Aslında çok meşru taleplerdi. İnsanca yaşayabildiğimiz ücret, çalışma ortamı, ek göstergelerin kademeli olarak artırılması, mobbinglerin, şiddetin son bulması, özel sağlık kuruluşlarındaki hekim arkadaşların çalışma koşullarının gözden geçirilmesi gibi isteklerimiz var. Kısacası sürdürülemeyen sağlık politikaların, insan odaklı değil de kar odaklı politikaların nasıl yetersiz kaldığını pandemide görmekteyiz. Bundan vazgeçilmesi, adil ve eşit bir sağlık hizmetinin tüm Türkiye’de verilmesi taleplerimiz vardı. Buna yönelik somut adım atılmayınca İstanbul’dan Ankara’ya ‘Beyaz yürüyüş’ gerçekleştirildi. Bazı iyileştirici önergeleri meclise sundular ama zaten adil olmayan, sağlığın bir ekip çalışması olduğunu adeta göz ardı eden bir yaklaşımı görünce bizzat kendileri geri çektiler. Önce birer günlük G(ö)rev etkinlikleri yaptılar. Ama bunlardan da bir sonuç alınamadı. Sonrasında 2 günlük G(ö)rev etkinliği yapıldı. Bundan sonra bir takım yasa çalışmaları duyumu aldık ancak somut bir şey yok. Ekonomik yöndeki taleplerimiz, çalışma koşulları üzerine getirdiğimiz taleplerin henüz gündeme alınmadığını görüyoruz. Bir yanda tükenen, emekli olan, istifa eden hekimler var; bir yanda da bunu görmezden gelen yönetim anlayışı var. Hekimler, sağlık çalışanları bu taleplerde kararlılar. Bu eylemleri genişleterek devam ettirecekler. Biz oyalama değil, hakkımızı almak istiyoruz.”

SAĞLIKTA ŞİDDETİ YARATAN UNSURLARI KALDIRMAK LAZIM
Sağlıkta şiddet konusunda atılan adımların yetersizliğinden yakınan Başkan Lütfi Çamlı, sağlıkta şiddette pek çok parametre olduğuna dikkat çekti:

“Sadece güvenlikçi tedbirlerle bunu ortadan kaldırmamız mümkün değil. Bir azalma görmüyoruz. En önemli parametre, sağlıkta dönüşüm politikaları... Bunlar uygulanmaya başladıktan sonra artış görüldü. Hasta memnuniyeti odaklı politikalar... Aynı bir hizmet alan müşteri gibi. Böyle olunca hastaların beklentileri çok yüksek... Oysa öyle bir kapasitemiz yok. İstediği gün, istediği saatte doktora muayene olmak gibi bir talep var. Beklemek bile istemiyor. Şiddet de buradan çıkıyor. Bir bankaya, tapu dairesine veya başka resmi kuruma gittiğinizde beklemeden işinizi görmeniz, o hizmeti almanız mümkün değil. Ancak hastanede randevu almadan bile muayene olmak istedikleri için bu sorunları yaşayabiliyoruz. 5 dakikada bir muayene olma süresi var bir de... Bu süre yeterli değil. Ne hekim, ne hasta mutlu, kimse mutlu olmuyor 5 dakikalık süreçten. Bu da önemli bir şiddet kaynağı. Bu kadar hızlı muayenede bazı şeylerin atlanması hekim tarafından olabiliyor. Öğrenip başkalarından bana şu ilacı yazın gibi ya da şu kadar rapor verin gibi taleplerde bulunuyorlar. Bunlar yerine getirilmeyince şiddet ortaya çıkıyor. Bunların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Tabii ki caydırıcı etkin bir yasa, hastanelerin güvenliğini iyileştirmek de önemlidir. Hastaneye bıçakla silahla girip sağlıkta şiddet uygulanabiliyor. Buradaki çalışanları korumak bakanlığın sorumluluğundadır.”

BİZ ONLARA ‘İNFAZ KOMİSYONU’ DİYORUZ
İzmir Tabip Odası Başkanı Dr. Lütfi Çamlı, aile hekimlerinin sorunlarına da değindi:

“Bu sisteme geçildiğinden beri sahanın ihtiyaçlarını karşılayan uygulama ortaya koyulamadı. Hasta-hekim ilişkilerini çok etkiledi, hekimlerin performanslarını düşürdü. Son dönemde buna çözüm getirileceği açıklamaları üzerine bir beklentiye girildi. 30 Haziran’da yeni bir sözleşme gündeme geldi ki eskisinden çok daha kötü maddeler içeriyordu. Aile hekimlerini susturan bir ceza yönetmeliği anlayışı yer alıyordu. Ceza puanları sistemi vardı. Bu çerçevede komisyon tarafından ki biz bunlara infaz komisyonları diyoruz, verilecek cezalarla aile hekiminin sözleşmesinin yenilenmemesi bile gündeme gelebiliyor. Örneklerini gördük. Bunun kaldırılması lazım. Aile hekimlerinin hizmet verdiği alanlar 1. basamak hizmet vermekten uzak... Apartman altlarına vs. merkezler açıldı. Bir kamu hizmeti verilen yerde, buna yönelik tasarlanmış binalarda hizmet verilmesi uygun olacaktır. Birçok hemşire, ebe açığı varken, bu açık kapatılmadan, sistem sürdürülmeye çalışılıyor. Ek ödemelerden yararlanamadılar. Kendi ceplerinden para ödeme durumunda kaldılar. Bu kamu hizmetini nitelikleri çerçevesinde mutlaka bu sorunları karşılayacak düzenlemeler getirilmesi gerekiyor. Biz basın açıklamalarımızla, iş bırakmalarımızla dile getirdik ama adım atılmıyor. Susmuyoruz, korkmuyoruz, vazgeçmiyoruz, diyerek bu mücadelemizde de devam edeceğiz.”

AŞI KARŞITLARINI HOŞ TUTAN BİR ANLAYIŞ VAR
İki dönem yönetimde yer alan, son döneminde başkanlık görevinde bulunan Dr. Lütfi Çamlı, İzmir Tabip Odası’nın 16-17 Nisan tarihlerinde yapacağı genel kurul ve seçimlerle ilgili bilgi verdi. Seçime katılacak tüm adaylara başarı dileklerini ileten Başkan Çamlı, “Neden aday olmuyorsunuz?” sorusuna, “Bizim tüzüğümüzde iki dönemden fazla yönetimde kalınmıyor” yanıtını verdi. Aşı karşıtlarına yönelik düşüncelerini de özetleyen Başkan Çamlı, şu ifadelere yer verdi:

“Aşı karşıtlığını sadece Covid kapsamında düşünemeyiz. Biz aşıyla çiçek hastalığını ortadan kaldırdık. Kızamık vakaları azaldı. Ancak giderek artan bu aşı karşıtlıkları, savaş, göçler vs. gibi sorunlar önlenebilir enfeksiyon hastalıklarda patlamaya yol açıyor. Bu aşı karşıtlığının egemen hale gelmesi; bu gibi hastalıkların önünü açacak düzeye geldi. Sağlık otoriterlerin çok büyük sorumlulukları var. Bununla ilgili etkin mücadelenin verilmesi, harekete geçirilmesi gerekiyor. Bu süreçte sağlık otoritelerinin aşı karşıtlarına karşı net bir tavır almadıklarını onları da hoş tutma çabalarının olduğunu üzülerek gördük. Bunun tüm toplum olarak bedelini ödeyebiliriz. Buna karşı mücadele edilmesinin zorunluluk olduğunun altını çizmek lazım.”