GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
6 Şubat 2024 Salı 20:43

İzmir’de ‘deprem’ eylemi: Barınma hakkı beton lobilerine teslim edilemez!

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri Platformu, Şubat depreminin yıldönümünde hayatını kaybedenler için anma töreni düzenledi. Törende konuşan TMMOB İKK Sekreteri Aydemir, “Doğa kaynaklı afetleri gerekçe göstererek, bu durumu fırsata dönüştürme çabalarının giydirilmiş adı, mevcut hali ile “kentsel dönüşüm” ütopyasıdır. Anayasa ile güvence altına alınmış barınma hakkı, yurttaştan alınıp beton lobilerine teslim edilemez” dedi.

Büşra ÇETİNKAYA / EGEDESONSÖZ - İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri Platformu, 6 Şubat Kahramanmaraş depreminin yıldönümünde hayatını kaybedenleri anmak için 30 Ekim 2020 İzmir depreminde hayatını kaybedenler anısına yapılan Bayraklı Deprem Anıtı önünde anma töreni düzenledi.

Törene CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Cemil Tugay, Karabağlar Belediye Başkan adayı Emine Helil İnay Kınay ile birlikte çok sayıda siyasi parti ve STK katıldı.

Depremde hayatını kaybedenlerin anısı için 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Sık sık “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok” sloganları atıldı. Basın açıklamasını ise TMMOB İzmir İl Koordinasyonu Kurulu Sekreteri Aykut Akdemir okudu.

‘BİR ADIM YOL ALINAMADI’
Basın açıklamasında bulunan Aydemir, “Anadolu topraklarından geçen tüm kavimlerin, doğa kaynaklı afetler ve özellikle depremler ile boğuştuğunu tarihsel kayıtlardan biliyoruz. Bu nedenle, nüfusun yoğun olmadığı çağlarda, göçebe kültürünün etkisi ile yerleşik düzene geçemeyen halkların, din-tarım toplumu olmanın etkisi ile, doğa kaynaklı afetleri “tanrıların gazabı” olarak nitelendirmiş olmalarına elbette şaşırmıyoruz. Bizleri şaşırtan ve dehşete düşüren, Depremin oluş mekanizmasının çözüldüğü 20 ve 21. Yüzyılda, yaşadığımız topraklarda gerçekleşen 35 yıkıcı depremde, 200 bininin üzerinde insan kaybına, milyarlarca dolar zarara rağmen hala ders çıkarmayan yöneticilerin sorumsuzluğu ve cehaletidir.

Doğa kaynaklı afetler konusunda geldiğimiz durum vahim, merkezi idarelerin aldığı tutum ise kaygı vericidir. Bir yıl önce gerçekleşen deprem, yerleşim alanı planlaması konusunda hala bir adım yol alamadığımızı, barınma amacı ile yapılan ama toplu enkaza dönüşen yapılarımızı yöntemli olarak denetleyemediğimizi göstermektedir. Ürkütücü olan ise, üzerinden bir yıl geçmesine karşın, bölgede çadırlarda ve konteynırlarda yaşam savaşı veren yoksul insanlarımızın içimizi sızlatan durumudur.

Sonuçları itibariyle “asrın felaketi” kelimeleri arasına sıkıştırılarak ”kadere” bağlanan afetin sorumluları ortada yoktur. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın yanında bir de “faili meçhul” kayıpların olması, ayakta kalma mücadelesi veren afetzede yurttaşlarımızın acısını neredeyse isyana dönüştürmüştür.

Uygar ülkelerde, yıkım ve can kayıplarından sorumlu yetkililerin görevlerinden istifa etmeleri bir zorunlulukken, ülkemizde bu durum neredeyse bir terfi gerekçesi olmuş, afetin üzerinden bir yıl geçmesine karşın, sorumlu mevkilerde bulunan hiçbir kamu görevlisi sorumluluğu üstlenmemiş veya merkezi idare tarafından görevden el çektirilmemiştir” ifadelerini kullandı.

‘YÖNETİM SİSTEMİNİN SONUCU’
Deprem sonrası afet yönetiminde yaşanan koordinasyon bozukluğuna dikkat çeken Aydemir konuşmasına şöyle devam etti:

“Deprem sonrası yaşanan koordinasyon bozukluğu, bölgeye ulaşımda yaşanan güçlükler, yardım malzemelerinin vicdan ve sorumluluk sahibi STK lar, gönüllü kuruluşlar ve meslek örgütleri dışında zamanında yerine ulaştırılmaması, zorlu kış şartlarında yurttaşlarımızı çaresiz bırakmış, deprem, sel gibi doğa kaynaklı afetlerde yurttaşın üstünü örtecek çadırı sağlamakla yükümlü Kızılay, kendi sitesinden çadır satışı yaparak adeta fırsatı ticarete dönüştürme telaşına düşmüştür.

Yaklaşan yerel seçimler öncesi, yıkıma uğrayan kentlerde “yardım alma” koşulunu, “oy karşılığı”na bağlayan yönetim sisteminin bir sonucu olarak, ülkemizin yeni afetlerde düşeceği durum kürsüden, hem de en yetkili ağız tarafından itiraf edilmiştir: ”Oy yoksa, yardım da yok!”

‘DENETİM SİSTEMİ YETERSİZ’
Son olarak Aydemir, denetimsizliğe vurgu yaparak, “Son 25 yıl içinde ülkemizin tamamında yapılan yer bilimsel çalışmaların sonuçları kaygı vericidir. Beş yüze yakın deprem üretme potansiyeli olan diri fayın var olduğu ülkemizde, kısa süre içerisinde veya uzun vadede ne zaman ve hangi noktalarda yıkıcı bir depremin olacağı ne yazık ki kestirilememektedir. O halde yapılması gereken şey, deprem zararlarını en aza indirecek güvenli alanlarda, mühendislik prensiplerine uygun yapı üretilmesi ve bu yapıların her aşamasının sürdürülebilir, etkin ve efektif bir sistem ile zemininden çatısına kadar denetlenmesidir. Oysa ülkemizde 1999 depremlerinden sonra 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası ve uygulama yönetmelikleri ile yürürlüğe giren denetim sistemi, son depremde ortaya çıkan aksaklıklar göz önüne alındığında son derece yetersizdir.

Türkiye’de ilk deprem yönetmeliği 1939 Erzincan depremi sonrasında;1940 yılında yürürlüğe girmiştir. Bilimsel gelişmelerin yönetmeliklere yansıması elbette doğal kabul edilmelidir. Ancak, geçtiğimiz yüz yıl içinde yönetmelik 11 kez değişikliğe uğrarken bununla asimetrik olarak, “imar barışı” adı ile anılan 19 “imar affını” ve yıkılan binaların arasında ne kadarının imar affından yararlandığını öğrenmek istiyoruz.

Doğa kaynaklı afetleri gerekçe göstererek, bu durumu fırsata dönüştürme çabalarının giydirilmiş adı, mevcut hali ile “kentsel dönüşüm” ütopyasıdır. Yoksul insanların yaşamları boyunca elde ettikleri tüm birikimlerini kullanarak, aç kalma pahasına satın alıp, başlarını soktukları konutların, afet güvensiz alanlarda, denetimden yoksun ve “çürük” yapılmasının sorumlusu kendileri değil, mevcut sistemdir. Anayasa ile güvence altına alınmış barınma hakkı, yurttaştan alınıp beton lobilerine teslim edilemez” ifadelerini kullandı.