GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Politika
2 Mart 2017 Perşembe 17:12

Erdoğan: Eski Türkiye artıklarının...

FETÖ'nün devlete verdiği tahribatın izlerini temizlemeye çalıştıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Puslu havada avlanmaktan hoşlanan, tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz' dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 4. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu'na katıldı.

Sempozyumun hayırlı olması temennisinde bulunan Erdoğan, katılımcı ülke ombudsmanlarına başarılar diledi, teşekkür etti.

Erdoğan, bu tür sempozyumların bir genel değerlendirmeye imkan vermesinin yanında farklı ülkelerin tecrübelerinin edinilmesine, hataların görülmesine imkan sağladığını bildirdi. 

Sempozyumda iki gün boyunca yapılacak tartışmaların, sunumların kamu denetçiliğinin her açıdan güçlenmesine vesile olacağına inandığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"2012'de hayata geçirdiğimiz Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK), devletle vatandaşı kucaklaştırma, aradaki engelleri kaldırma irademizin en somut tezahürlerindendir. Esasında biz ombudsmanlık müessesini çok daha önce ülkemize kazandırmak istiyorduk. Bu amaçla 2006 yılında 5548 sayılı kanunu TBMM'de kabul ettik. Ancak bildiğiniz gibi bu kanun, dönemin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu sebeple ombudsmanlığın kuruluşu daha sonraki yıllara kaldı. Gecikmeyle de olsa ilhamını ve köklerini kendi tarihimizden, Osmanlı'dan alan bu kurumun, vatandaşlarımızın hizmetine sunulmasından büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ancak burada şu hususu da dikkatle ifade etmek istiyorum. KDK'nın kuruluş serencamı eski Türkiye alışkanlıklarının kimin nasıl konumlandırıldığının tespiti noktasında çok önemli."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hadisenin Türkiye'deki yönetim sistemi değişikliğinin sebeplerini ortaya koyması bakımından da kritik bir önemde olduğuna değinerek, "Çünkü 2006'da kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine gidenlerin yaklaşımı, bizim tam da cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemiyle önüne geçmeye çalıştığımız bir sorunun ifadesidir" diye konuştu.

"DÖNEMİN CUMHURBAŞKANI VE ANAMUHALEFET PARTİSİYDİ"

O yıl 5548 sayılı kanunun iptali için mahkemeye başvuranların dönemin cumhurbaşkanı ve anamuhalefet partisi olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Anamuhalefet partisi ve dönemin cumhurbaşkanının hadiselere bakışıyla Anayasa Mahkemesinin o günkü yapısını dikkate aldığımızda alınan iptal kararı, hiç kimse için sürpriz olmadı" ifadesini kullandı. 

Erdoğan, Türkiye'nin şu anda bulunduğu seviyeye çok kolay gelmediğine dikkati çekerek, şu görüşlere yer verdi:

"Biz uzun süre hizmetin önünü açmak yerine tıkayan, statükonun muhafızlığına soyunan bir anlayışla mücadele ettik. Demokles'in kılıcı gibi seçilmişlerin üzerinde sürekli baskı kuran, elindeki kamu gücünü, siyaseti hizaya sokma aracı haline getiren bir zihniyetle çarpışarak ülkemize hizmet etmeye çalıştık. Ülkenin ve vatandaşın menfaatine olacak birçok proje, hizmet ve eser maalesef sistem içine özel yerleştirilmiş vesayet odakları tarafından sabote edildi. Kamuda etkinliği ve verimliliği artıracak, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, denetimi güçlendirecek adımlar, çeşitli bahanelerle engellenmek istendi. Hukuk, anayasa ve yasalar yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve ideolojik bir bakış açısıyla yorumlandı. Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bu anlattıklarımız yıllar önce yaşanmış uzak hadiseler gibi görünüyor olabilir. Ancak bu yaşadıklarımız meçhul bir tarihin, uzak geçmişin değil, sadece 3-5 yıl öncesinin olaylarıdır. Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymasaydık bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendilerinin çabaları ve milletin de güçlü desteği sayesinde Türkiye'nin bu alanlarda bir değişim ve dönüşüm geçirdiğini belirtti. 

Türkiye'nin son 14 yılda devletin maslahatını, vatandaşının menfaatlerini önüne koyan bir anlayıştan, "vatandaşı önceleyen" bir sisteme geçtiğine işaret eden Erdoğan, "Devleti namütenahi gören tasavvur terk edilmiş, devleti hukukla, vicdanla, uluslararası anlaşma ve kurallarla sınırlarlayan bir yapı tesis edilmiştir" dedi. 

Erdoğan, vatandaşın devletten korktuğu atmosferin yerine, tıpkı 15 Temmuz darbe teşebbüsünde olduğu gibi devletini canı pahasına sahiplendiği bir iklimin oluşturulduğuna değinerek, şunları kaydetti:

"Türkiye'de artık vatandaşına tepeden bakan, ceberut, mütekebbir bir yönetim anlayışı değil, vatandaşına hizmetkar olan bir anlayış vardır. Bir tek vatandaşımızın dahi devlet kapısından boynu bükük, kalbi kırık, haksızlığa uğradığı düşünceyle ayrılmasına gönlümüz razı olmaz. Biz kökeni, dini, mezhebi, dünya görüşü ve yaşam tarzı her ne olursa olsun, bu ülkenin her bir vatandaşının eşit olduğuna, eşit haklara sahip olduğuna inanıyor, bunun mücadelesini veriyoruz. Elbette hedeflediğimize tamamen ulaştığımız, her açıdan mükemmel bir yerde olduğumuz iddiasında değilim. Bunun uzun ve zahmetli bir süreç olduğunun farkındayız. Ama tüm sıkıntılara rağmen, hayata geçirdiğimiz reformaların bizi ideallerimize bir adım daha yaklaştırdığını biliyoruz. Nitekim, 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu tespitlerimizin haklılığını tekrar ortaya koymuştur. Diğer tüm farklılıklarını bir kenara bırakarak 80 milyonun tamamı o gece devletine sahip çıkmıştır. 40 yıldır devlete sızan, 'hizmet, eğitim' diyerek milletin malını, rızkını, çocuklarını gasbeden bir çete, 80 milyonun direnişi sayesinde hezimete uğramıştır. O gece milletimiz tarihe nakşolan bir demokrasi destanını kanıyla, canıyla yazmıştır."

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

''2012 yılında hayata geçirdiğimiz Kamu Denetçiliği Kurumu devletle vatandaşı kucaklaştırma irademizin en somut tezahürlerindendir. Biz uzun süre hizmetinin önünü açmak yerine tıkayan bir anlayışla mücadele ettik. Ülkenin ve vatandaşın menfaatine olacak birçok proje maalesef vesayet odakları tarafından sabote edildi. Türkiye'de artık vatandaşına tepeden bakan bir yönetim anlayışı değil vatandaşına hizmetkar olan anlayış vardır.

Hukuk, anayasa ve yasalar yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve ideolojik bir bakış açısıyla yorumlandı. Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bu anlattıklarımız yıllar önce yaşanmış uzak hadiseler gibi görünüyor olabilir. Ancak bu yaşadıklarımız meçhul bir tarihin, uzak geçmişin değil, sadece 3-5 yıl öncesinin olaylarıdır. Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymasaydık bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

80 milyonun tamamı o gece devletine sahip çıkmıştır. O gece milletimiz bir demokrasi destanını kanıyla canıyla yazmıştır. Tüm zorluğuna rağmen bu süreci hukuk içinde sürdüreceğiz. Örgütün devletimize verdiği tahribatın izlerini temizlemeye çalışıyoruz.

Puslu havada avlanmaktan hoşlanan, tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz. İnşallah FETÖ'nün ve vesayet odaklarının kalıntılarının tamamen tasfiye edilmesiyle Türkiye'nin yolu ve bahtı daha da açılacaktır.

''ŞU ANDA 3 MİLYON MÜLTECİYİ ÜLKEMİZDE BARINDIRIYORUZ''

Şu anda Suriye ve Iraklı olarak 3 milyon mülteciyi ülkemizde barındırıyoruz, onlara ev sahipliği yapıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız harcama 26 milyar doları bulmuştur. Ne yazık ki ne AB ne BM Mülteciler Konseyi verdiği sözde durmuştur. Verseler de vermeseler de biz, silahlardan, varil bombalarından kaçan bu insanları evimizde misafir etmeye devam edeceğiz.

''İSLAM'LA TERÖRÜ KİMSE YAN YANA GETİRMESİN''

DEAŞ'la mücadeleyi veren biziz ama Batı, 'Türkiye DEAŞ'a destek veriyor' diyor. DEAŞ'la mücadeleyi veren biziz şu anda, Suriye'de bizler şehitler verdik, Özgür Suriye Ordusu şehitler verdi ama Suriye'de 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı da öldürdük. Buna devam edeceğiz. Çünkü bunlar bizim için tehdit oluşturuyorDEAŞ'ın İslam'la yakından uzaktan alakası yoktur. İslam'la terörü kimse yan yana getirmesin. Zira İslam barıştır.

Son yıllarda yaşadığımız acı hadiseler, Halep, Bağdat, Musul yanarken, Antep, Brüksel ve Berlin'in huzur içinde olamayacağını göstermiştir. Öyleyse yapılması gerekenler bellidir. Akdeniz'in onbinlerce mültecinin bedenini yutan büyük bir kabristana dönüşmesini engelleyecek çözümler ortadadır. Biz fedakarlık yapılmadan, yükler paylaşılmadan, kurulan kanlı sömürü düzeni değiştirilmeden mülteci ve göç sorununun üstesinden gelinemeyeceğini söylüyoruz. Ekonomik çıkarlar adına çatışmaların körüklendiği, etnik, dini ve mezhebi gerilimlerin tırmandırıldığı politikaların, yaşanan sorunların çaresi olmadığını ifade ediyoruz."