GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
30 Kasım 2022 Çarşamba 11:59

Efemçukuru altın madeni AYM’lik!

2011 yılından beri İzmir su kaynakları bölgelerinden biri olan Efemçukuru bölgesinde faaliyette bulunan altın madeni için verilen kapasite artışı Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Kararı AYM’ye taşıyan Avukat Arif Ali Cangı “Gelecekte susuz kalmak istemiyorsak, kirli suya mahkum olmak istemiyorsak ya da çok pahalı suya mecbur olmak istemiyorsak bu sorun çözülmek zorundadır” dedi.

Metehan UD / EGEDESONSÖZ – Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen izinle 2011 yılından beri İzmir kentinin içme suyunun yaklaşık yüzde 40’ını karşılayan Tahtalı Barajı koruma havzası sınırlarında ve yaklaşık 200-300 bin kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı’na su sağlayacak derelerin mutlak koruma alanındaki Efemçukuru bölgesinde altın arama faaliyetlerine devam eden  Tüprag Metal Madencilik için verilen son kapasite artışı izni EGEÇEP adına avukat Arif Ali Cangı ve bölgede yaşayan Ahmet Karaçam tarafından Anayasaya Mahkemesi’ne taşındı.

2015 yılında verilen son ‘ÇED olumlu’ kararının EGEÇEP ve odalar tarafından yargıya taşınmış ancak yargılama önce yerel mahkeme ardından da Danıştay ‘ÇED iptal edilsin’ talebini reddetmişti. Dava dilekçesinde son verilen ÇED kararının ardından İZSU'nun açtığı dava kapsamında bilirkişi keşfine Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) avukatlarının alınmamasının adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ve verilen ÇED kararı ile birlikte sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ihlali olduğu ifade edildi.

‘CİDDİ KİRLETME RİSKİ TAŞIYOR’
Dava dilekçesinde “Sunulan raporlar şunu göstermektedir; dava konusu işlemle kapasitesi artırılan  maden işletmesi, yörenin yüzeysel sularını, zaten sınırlı bulunan yer altı sularını kirletecektir. Maden sahasının bulunduğu bölge, arazinin yapısı de göz önüne alındığında, bu kirlenmeden, şu anda faaliyette bulunan Tahtalı Barajı, Seferihisar ve Balçova Barajları ve  tarımsal ve evsel amaçlarla açılan artezyen kuyularının suları ile yakın  gelecekte yapımına başlanacak Çamlı Barajı ile Ali Onbaşı Barajı da etkilenecektir. Dava konusu işlem, Efemçukuru Altın Madeninin 73 hektarlık işletme sahasına 512 hektar ilave eden kapasite artırımıyla, katlanarak çoğalan kirliliğe yol açmakta,  İzmirliler ağır metal kirliliği oluşabilecek suya mahkum edilmektedir.   İzmir’in en önemli yüzeysel su havzası, dava konusu altın madeni işletmesi yüzünden  kirlenme riski altındadır.  Dava konusu işletmenin İzmir’e ödettiği bir diğer bedel de bu maden yüzünden, 200-300 bin kişinin içme suyunu karşılamak için planlanan Çamlı Barajı’na izin verilmemesidir. Çamlı Barajı yaptırılmadığından İzmir başka havzaların suyuna muhtaç hale getirilmiş durumdadır. Dava konusu altın madeni işletmesi bir yandan İzmir'in su havzası için ciddi kirletme riski taşıyor, diğer yandan bu işletme nedeniyle Çamlı barajının yapımına izin verilmediği için İzmir'e başka bir havzadan çok pahalı su getirilmek zorunda kalınıyor. Sonuç olara dava konusu uyuşmazlık, İzmir'lilerin sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama, maddi ve manevi varlıklarını koruma ve geliştirme haklarını ihlal etmektedir.” ifadeleri yer aldı

‘GELECEKTE SUSUZ KALMAK İSTEMİYORSAK’
Anayasa Mahkemesi’ne taşınan Efemçukuru Altın Madeni’nin etkileri ile ilgili Egedesonsöz’e değerlendirmelerde bulunan Avukat Arif Ali Cangı ise şunları söyledi:

Altın madeni, İzmir'in su havzalarını kirleten bir işletmedir. Tahtalı Havzası sınırında olan bir işletmedir. Tahtalı Barajı'nın kirletmeyeceğine dair bir garantisi yok. Diğer yandan daha da önemlisi İzmir'in eksik kalan su ihtiyacını karşılayacak Çamlı Barajı'nın dere mutlak alanında yer alıyor. Bu işletme nedeniyle Çamlı Barajı yapılamamaktadır. Yapılmasına izin verilmemektedir. 2011 Haziran'dan itibaren maden faaliyetlerini sürdürmekte kapasitesini arttırarak sürdürmektedir. Yer altı galerilerinin nereye kadar gittiği, yeraltı suyunu nasıl etkilediğini bilinmemektedir. Çamlı Barajı'nın yapılmaması nedeniyle İzmir ihtiyacı olan suyu 100 kilometre mesafedeki başka bir havzada olan Gördes Barajı'ndan sağlamaya çalışmaktadır. Gördes Barajı'ndan sağlanan su miktarından kaynaklı her seferinde merkezi iktidarla yerel yönetim arasında tartışma çıkıyor. Zira yapılan protokolle İZSU, DSİ İzmir'e gelmeyen suyun parasını ödemektedir. Bu nedenle İzmirlilerin su faturası en az iki kat, üç kat fazla çıkmaktadır. Ve en son Başkan Tunç Soyer'in de açıklamalarında bu yer almaktadır. Gördes Barajı'nın dibi delik durumdadır. O nedenle İzmir'e gönderilmesi planlanan su gelmemekte ancak İzmirliler sanki o suyu almış gibi DSİ'ye para ödemektedir. Onun bütün borcu İzmirlilere yüklenmiş durumdadır. Kanada kökenli bir altın şirketinin karları için yapılıyor. Bu çok önemli bir meseledir. İzmir'in yaşamı için çok önemlidir. İzmir'i sağlıklı yaşamı için önemlidir. Gelecekte susuz kalmak istemiyorsak, kirli suya mahkum olmak istemiyorsak ya da çok pahalı suya mecbur olmak istemiyorsak bu sorun çözülmek zorundadır. Davacı olma haklarımız yok sayılarak hiçbir hakkımız yerine getirilmeden adil yargılanma hakkı ihlal edilerek davalar sonuçlandırılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nden bir şey çıkmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz. Bu aşamadan sonrası artık İzmirlileri ve İzmir yerel yönetimine kalmıştır. Ben İzmir yerel yönetimini İzmir Büyükşehir Belediyesi su havzasını korumak, koruma konusunda daha etkin olmaya davet ediyorum”