GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ege
14 Şubat 2023 Salı 08:57

Danıştay’dan da veto yedi… Üzüm bağlarını kurtaran karar!

Özmen Holding tarafından Manisa Alaşehir’de üzüm bahçesi olan 1’inci ve 2’inci sınıf tarım arazilerinin yapılmak istenen 5 adet jeotermal enerji santral yerel mahkemenin ardından Danıştay’dan da veto yedi. Kararda, jeotermal enerji santrallerinin bulunduğu Gediz Havzası’nda arsenik oranının 300 kata çıktığının da altı çizildi.

Metehan UD / EGEDESONSÖZ – Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın, Özmen Holding bünyesinde yer alan SİS Enerji Üretim Anonim Şirketi tarafından Manisa’nın Alaşehir ilçesinde açılmak istenen Tepeköy Jeotermal Santralleri (Özmen-3 JES, Özmen-4 JES, Özmen-5 JES, Özmen-6 JES, Özmen-7 JES, Özmen-8 JES) projesi için verdiği ‘ÇED olumlu’ kararı Alaşehir Ziraat Odası tarafından yargıya taşınmıştı.
 
Oda’nın avukatı Akın Yaka tarafından verilen dilekçede JES’lerin bölgedeki tarım ve yeraltı sularının etkisine dikkat çekilmişti. Dosyayı inceleyen Manisa 2. İdare Mahkemesi, hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda bakanlığın iznini iptal etmişti. 

Karar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından temyize taşınarak yerel mahkemenin kararının iptali istendi. Dosyayı karara bağlayan Danıştay 6’ıncı Dairesi, bakanlığın kararını geri çevirerek yerel mahkemenin kararını onadı. Danıştay’ın kararı ile birlikte bölgenin geleceği açısından olumlu bir karara imza atıldı. 



Mahkeme kararlarında ise şu tespitler yer aldı:

-Sondajların açılmasının planlandığı parsellerin tümüne yakınının I. ve II. sınıf arazi kullanım yetenek sınıfına sahip oldukları bu parsellerin mutlak sulu-kuru ekili mutlak ve dikili tarım arazisi vasfında olmalarından dolayı tarım dışına çıkarılmaları hem kendi kullanım özelliklerinden hem de tarımsal bütünlük anlamında incelendiğinde mümkün olmadığı,

-Nitekim, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından Manisa Valiliğine yazılan 14/08/2017 tarihli yazıda; Manisa ve Gediz havzasında yeraltı sularının jeotermal ve madencilik faaliyetleri nedeniyle hızla kirlendiğinin Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından tespit edildiği ve yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi için İzmir ve Manisa valiliklerine yazı yazıldığı, ilgili yazıda özellikle “jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği sahalardaki 14 yeraltı suyu kütlesinde eşik değerin aşıldığı, bu değerin bazı kütlelerde 3000 ppb’nin üzerinde değerlere ulaşıldığı görülmektedir.” ifadesine yer verildiği, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün verdiği bu rakamlara göre ölçüm yapılan yerlerdeki yeraltı sularında tespit edilen arsenik oranı içme suyu kriterlerine göre 300 kat, “aşılmaması gereken doğal arka plan” olarak belirtilen değerin ise 75 katından fazla olduğunun belirtildiği, bu yazıdan anlaşılacağı üzere dava konusu proje alanında içinde bulunduğu havza bazında yeraltı tarımsal sulama sularındaki kirliliğin boyutunun çok yüksek olduğu, bu bağlamda dava konusu proje ile kirletici ve zararlı etkilerin katlanarak artacağı ve bağ şeklindeki sulu tarım yapılan ve sulama sularının büyük bir bölümünün de artezyen şeklindeki yeraltı suyu kuyuları yapıldığı düşünüldüğünde, sulama ile toprakların kirleneceği ovadaki tarımsal üretime büyük zarar vereceği bu kirliliğin tarımsal ürünlere geçeği, bu ürünlerin tüketilmesi ile bu zararlı etkinin besin zinciri yoluyla insan ve hayvanlara zararlı olacağı,

Davalı Bakanlık tarafından hazırlatılmış çalışmada da bahsedildiği üzere, Bölgede yapılmış Akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığı halihazırda tespit edilmiş olup, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılmasının kaçınılmaz olduğu, 

- ÇED projesi incelendiğinde açılması planlanan sondajlar ve yöntemlerinden bahsedilirken jeotermal kaynak sularının ve gazların yöredeki bitki örtüsüne, canlılara ve tarım sektörüne önemli bir çevresel etkisinin olup olmayacağının, daha sonra açılması planlanan santral ve üretim aşamasında kısa orta ve uzun vadede yer altı ve yerüstü her türlü çevresel olarak tarım alanlarına vereceği fiziki, kimyasal ve biyolojik zararların olup olmayacağı ve alınacak önlemler ile ilgili açıklamanın, ova genelinde senaryo dışına çıkamayan bir genel değerlendirme yapıldığı, böylesine dünya ölçeğinde büyük tarımsal potansiyele sahip olan proje sahasının bulunduğu ova içindeki diğer sondaj alanları ile jeotermal enerji üretim tesislerinin de birlikte değerlendirildiği kümülatif etki değerlendirmesi ile bilgi ve önerilerin olması gerektiği, ancak ÇED dosyasında bu konular ile ilgili olarak detaylı bir çalışma bulunmadığı, bu yönü ile ÇED dosyasının büyük eksiklikler içerdiği,

- Dava konusu etkinlikle ilgili olarak hazırlanan ÇED raporunda jeolojik ve hidrojeolojik açıdan değerlendirmeler ile taahhütler genellikle uygun olmakla birlikte sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamalar yetersiz olup, söz konusu etkinliğin toz ve duman çıkaran bir etkinlik olduğu ve bu kapsamda toplam 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstereceği, sistemdeki seperatörlerle bacalardan havaya verilen borik asitçe zengin yoğuşmayan gazların alandaki tarımsal topraklara, sulama sularına ve tarımsal ürünlere zarar verme potansiyeli bulunması nedeniyle kamu yararına olmadığından dolayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca verilen 10/09/2021 tarihli ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu’ kararının Jeoloji Mühendisliği açısından uygun olmadığı kanaatine varıldığı,

- Test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olduğu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirtilen ‘Jeotermal enerji santrallerinde 15 kg/saat H2S değerlerden fazla H2S emisyonu salınamaz’ koşuluna uygun olmadığı, bölgede yapılmış akademik çalışmada, hava kalitesi ölçümleri sonucunda rahatsız edici boyutta H2S varlığının halihazırda tespit edilmiş olduğu, bölgede gerçekleştirilecek yeni JES Projelerinin devamı konusunda karar vermeden önce bütünleşik izleme çalışmalarının yapılması gerektiği kanaatine varıldığı,

- Ruhsat alanı, sondaj alanları ve çevresinin dikili tarım arazisi olduğu, alanın doğal yapı bütünlüğünün bozulmadığı sondaj yapılması planlanan parseller ve çevresinde herhangi bir sanayi yerleşimin olmadığı, sondaj alanları ve çevresinin tümünün 5403 sayılı yasa kapsamında tarım dışı kullanımlara çıkarılamayacak mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi sınıfında olduğu, hal böyle iken ÇED raporunda alternatif yer arayışına ilişkin herhangi bir açıklama ve değerlendirme bulunulmadığı, söz konusu proje ile ilgili olarak hazırlanan ÇED raporunda jeolojik ve hidrojeolojik açıdan değerlendirmeler ile verilen taahhütlerin genellikle uygun olduğu, ancak sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi konusundaki açıklamaların yetersiz olduğu, söz konusu etkinlik toz ve duman çıkaran bir etkinlik olup bu kapsamda toplamda 6 JES ile 91 adet kuyunun faaliyet göstereceği dikkate alındığında sistemdeki seperatörlerle bacalardan havaya verilen borik asitçe zengin yoğuşmayan gazların alandaki tarımsal topraklara, sulama sularına ve tarımsal ürünlere zarar verme potansiyeli bulunduğu, bu durumun kamunun yararına olmadığı,