GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Yerel Yönetimler
1 Haziran 2016 Çarşamba 12:36

Çarpıcı yazı: Ankara-İzmir farkı... Neresi kent, neresi köy?

Konak Belediye Başkan Yardımcısı Şehir Plancısı Eser Atak İzmir’e yönelik “köy kaldı” eleştirileri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Ankara ile İzmir’deki ulaşım, altyapı, sosyal projeler ve belediyecilik hizmetleri konusunda karşılaştırmalar yapan Atak, “İzmirliler daha uzun yıllar güzel ‘köyünde’, gerçek kentliler olarak barış içinde yaşamaya devam edecektir” dedi.

İŞTE O YAZI

Ankara’da yaşamayanlar ya da sıkça gidip gelmeyenler Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin icraatlarını pek bilmez… “İzmir köy haline getirildi” safsatasına bile bazen inanıp kendini kaptırırlar.

Yaşamının 27 yılını Ankara’da geçirdikten sonra son iki yıldır İzmir’de yaşıyorum. Ankara’da son beş dönemdir iktidarda olan kent yönetimi anlayışını hem yerel yönetimlerde görev yapmış, hem de Şehir Plancıları Odası’nda sorumluluk yüklenmiş, kent mücadelelerinin içinde yer almış biri olarak uzun yıllar tecrübe ettim. Şimdi İzmir’deki bir yerel yönetimde çalışan biri olarak iki kentin yönetim farklarını ve kente bakış açılarını gözlemleme olanağı buldum. Burada kısaca bu gözlemleri aktarmaya çalışacağım. “Neresi kent, neresi köy?” sorusunu sonra hep beraber değerlendirelim.

•  Öncelikle iki kent arasındaki temel farklardan biri yaya konusudur. Ankara’da yaya hakları, yaya mekânları ve yaya meydanlarının kent yaşamında yeri yoktur. 80’li yıllardan bu yana yeni yaya bölgesi oluşturulmamıştır. Ankaralı, meydan olarak trafik kavşaklarına mahkûmdur. İzmir’de ise yaya bölgesi oranı Avrupa kentleriyle yarışır durumdadır. İzmir, bu anlamda Ankara’nın belki de 50 kat fazla yaya mekânına sahiptir. Ankara’da kent merkezi olan Sıhhiye- Meclis arasında tam 20 yaya üst-alt geçidi ile yayalar, kullanmakta büyük güçlük yaşadıkları bu geçitlere zorlanır. İzmir’de ise kentin merkezinde yayanın üstünlüğü esas alınır, yayalar için düzayak yaya geçitleri bulunur, yapılan üst geçitlerde de mutlaka yaşlı ve engelli bireylerin erişimleri de göz önünde bulundurulur.

• Ulaşım politikasına geldiğimizde Ankara’daki tüm düzenlemelerin; “otomobil trafiğini daha fazla nasıl hızlandırırız?” anlayışıyla yapıldığını görürüz. Yüz milyonlar harcanarak yapılan katlı kavşaklar, battı çıktılar ulaşımın temel çözüm aracı olarak dayatılır. Yapılan her battı çıktı, diğer kavşakta yenisini zorunlu kılar. Toplu ulaşımın yaygın, konforlu ve hızlı hale getirilmesine yönelik önlemler görmezden gelinir. Bisiklet, trafiği engelleyen bir unsur olarak görülür. İzmir’de ise Belediye, bütçesinin önemli bölümünü toplu taşımanın geliştirilmesi için harcamaktadır. Akıllı trafik yönetim sistemleri ile taşıt trafiğinin en verimli biçimde yönetilmesi esas alınmakta, bisikletin kentsel bir ulaşım aracı olarak kullanılması için önemli düzenlemeler yapılmaktadır.

• Ankara’da kent topraklarına üzerinden rant elde edilecek spekülasyon araçları olarak bakılır. Kamuya ait araziler kolaylıkla elden çıkarılır ve getireceği ticari değer belirli kişiler arasında paylaştırılır. Ankara’nın en temel ekonomik faaliyeti uzun yıllardır arsa spekülasyonu ve emlak pazarına dönüşmüş durumdadır. Belediye de buna, hem yaptığı parçacı planlarla, hem de diğer uygulama ve yönlendirmeleriyle destek vererek arsa spekülasyonunu Ankara’da hâkim unsur haline getirmiştir. İzmir’de ise sınırlı orandaki kamu arazisine kentin ortak gereksinimleri oluşturmak için projeler üretilir. Planlamadaki “kamu yararı” ilkesi, önemli baskılara rağmen büyük ölçüde korunmaya çalışılmaktadır. Tarihi Havagazı Fabrikası örneğinde olduğu gibi; Ankara’daki Cumhuriyet Dönemi ilk sanayi yapılarından olan Havagazı Fabrikası “özel oluşturulan” Koruma Kurulu kararıyla tescilden düşürüldükten çok kısa süre sonra Büyükşehir Belediyesince bir gecede yıkılmış ve yerine işporta pazarı yapılmıştır. İzmir’deki benzeri ise Belediyenin koruma yaklaşımı ile güzel bir kültürel tesise dönüştürülmüştür.

•             Ankara’da toplu taşımacılıkta özel halk otobüsleri ve dolmuşçuların istekleri doğrultusunda fiyat politikası belirlenir. Bu yüzden Belediye otobüslerinde ve metroda aktarma hakkı da ücretlidir. Üstelik aktarma süresi de (75 dk) İzmir’e göre 15 dakika daha kısadır. İzmir’de ise 90 dakika içinde tüm ulaşım sistemleri arasında ücretsiz aktarma olanağı vardır. Bu da İzmir ulaşımının Ankara’ya göre yüzde 30-50 arasında daha ucuz olduğu anlamına gelir. Unutmadan ilave edelim;  Ankara’da kızlı erkekli seyahat edenler sürekli belediyenin “edep denetimi” altındadır.  

• Ankara’da Belediyenin (halkın) olan EGO’nun doğalgaz bölümü Belediye’nin halktan peşin alıp BOTAŞ’A ödemediği 2008 yılı itibariyle 700 milyon YTL borcu yüzünden satılmak durumunda kalınmıştır. Böyle bir durum İzmir’de olsa herhalde Belediye Başkanı çoktan görevden alınmıştı.

• Ankara’da yine su uzmanlarının önceden uyarılarına rağmen, Gerede Ulusu Çayı içme suyu isale hattı yapılmamış, 2007 yılında yaşanan yağış azlığı nedeniyle Ankara’yı besleyen barajlardaki suyun yetersiz kalacağı anlaşılınca acele bir ihaleyle 2007 yılı itibariyle 727 Milyon TL harcanarak Kızılırmak Kesikköprü barajından boru hattı döşenmiş, bu da “başarı hikâyesi” olarak sunulmuştur. ASKİ 2013 yılı performans programına göre de bu boru hattı “2009 yılından bu yana kullanılmamaktadır”. Daha sonra DSİ tarafından Gerede Projesi üstlenilerek 2010 yılında 229 milyon TL’ye ihale edilmiştir. Yine aynı biçimde böyle bir vahim ihmal İzmir’de olsa “görev zararı” nedeniyle Belediye yönetimi çoktan uzaklaştırılmış ve yargılanıyor olurdu.

•             Ankara’da arkadaşlarınızla parklara yayılmak, el ele tutuşmak ya da öpüşmek gibi anarşist eylemler, her parkta bulunan özel güvenlikler tarafından taciz boyutuna varan uyarılarla engellenir.

•             Uzun yıllardır Ankara’da alkollü işletme/ lokanta izni iki CHP’li belediye dışında verilmez. Var olanlar da çeşitli baskılarla kapatılmaya zorlanır.

•             Ankara’da kentle ilgili önemli projelere sadece Belediye Başkanı karar verir. Demokratik kitle örgütleri ve meslek odaları belediyenin kapısından bile giremez. İzmir’de -yöntemi zaman zaman tartışılıyor olsa bile- Belediyenin iyi niyetli katılım çabaları ve projeler hakkında bilgi paylaşımları önemli bir farktır.

•             Ankara’da yolların kenarlarında Belediyeden bu bölgeleri kiralayan “eli sopalı” otoparkçılar vardır. Fahiş fiyatlarla bu kamusal alanları işletirler. İzmir’de ise Belediye kendi şirketi İzelman aracılığıyla fiş keserek ve makul fiyatlarla bu sistemi düzenlemiştir.

•             Emin olunuz ki İzmir’deki kıyılar Ankara Belediyesi’nin olsaydı, kıyı kesimindeki yeşil alanlar çoktan yandaş kişilere dağıtılarak onların ticari bahçesi haline getirilmiş olacaktı.

•             İzmir’de, Ankara’daki muadilinden kat kat güzel olan Doğal Yaşam Parkı ücreti sadece 3,5 TL’dir. Ankara’daki hayvanat bahçesi giriş ücreti 2013 yılında ziyarete kapatılmadan önce tam 20 TL idi. Doğal Yaşam Parkı Ankara’da olsa sanırım giriş ücreti 25 TL’den az olmazdı. 

•             Ankara’da büyükşehir belediye yönetiminin farklı partiden seçilmiş bir belediyeye yardım yaptığı, destek olduğu görülmemiştir. Aksine muhalif belediyelerin iş yapması her türlü yasal yetki ve gayri yasal yollarla engellenmiştir. Oysa İzmir’de parti ayrımı yapılmaksızın tüm ilçelere destek olan bir Büyükşehir yönetimi vardır.

•             Yapılan sosyal yardımlar Ankara’da Belediye bültenlerinde sayfa sayfa ilanlarla reklam edilir. İzmir’de ise yardımlar, sessiz sedasız ve insanlar rencide edilmeden yapılır.

Aslında karşılaştırma listesi daha da uzatılabilir. Bitirilemeyip Ulaştırma Bakanlığına devredilen metro inşaatları, bilimsel yönetimi dışlama, belediye borçlarının durumu, atık su arıtma sistemleri, israf yatırımlar, kentin vizyonu, tarıma verilen/ verilmeyen destekler, uluslararası kredibilite, kültür- sanat politikası, vb. konuları ele alınabilir. Ancak, yönetim anlayışı farkının anlaşılması için bu kadarının yeterli geleceğini düşünüyorum.

İzmir’de hiç mi yanlış yoktur? Elbette yapılamayan, yavaş ilerleyen, eksik, hatalı yapılan işler mutlaka çıkacaktır. Özellikle eski kent dokularındaki yoğun yapılaşma, dar yollar, otopark, yeşil alan ve sosyal donatı yetersizliği önemli sorunlar olarak varlığını sürdürmektedir. Tabi bu sorunların kökeninde, kenti yönetenlerce 1950 ve 1990 arasında verilmiş hatalı kent planlama kararları ve imar rejimlerinin olduğunu da unutmamak gerekir.

Esasen yukarıdaki karşılaştırmada bakılması gereken temel konu; yönetim anlayışı ve bunun kamusal yaşama etkileridir. Salt yerel kamusal hizmetlerin ücret politikası ve kamu kaynaklarının harcanma biçimine bile bakılsa, hangi belediyenin halka daha yakın olduğu görülecektir. Ankara’ya gidenler görsel açıdan daha süslü, daha aydınlık, geniş yolları olan bir kent görebilirler. Işıltılı binalar ve inşaat sayısı da fazladır. Ancak kent kültürü, sosyal olanaklar, kentsel kamusal yaşama katılım oranı, farklılıklara saygı, özgürlükler, yaya ve kentli hakları, bilime ve uzmanlıklara değer verme gibi konularda İzmir kat be kat daha kenttir, daha kentlidir. İzmir’e gelenlerin ilk fark ettiği şey de daha fazla gülen yüzdür.

Dolayısıyla “neresi kent, neresi köy?” sorusuna dönersek, sanırım İzmirliler daha uzun yıllar güzel ‘köyünde’, gerçek kentliler olarak barış içinde yaşamaya devam edecektir.