GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Yerel Yönetimler
23 Mayıs 2017 Salı 12:18

Başkan Akpınar'ın kitabında dikkat çeken ayrıntı: Karşıyaka'nın o anıtı 'yükselecek'

Karşıyaka Belediyesi Anayasa Meydanı’ndaki Kadın Hakları Anıtı ile ilgili çalışmaları başlattı. Belediye, yeni proje ile çevre düzenlemesi yapacağı alanda 1972 yılında yapılan anıtı yükseltecek.

EGEDESONSÖZ - Karşıyaka Belediyesi ilçenin girişinde vapur iskelesine yakın yerde bulunan Anayasa Meydanı’ndaki anıtı yenileme çalışmalarına başladı. Proje kapsamında daha da yükselecek olan anıt yeni haliyle daha da görkemli olacak.

Karşıyaka’da bulunan bazı sivil toplum kuruluşlarının yenilenmesine karşı çıktığı proje ile ilgili Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar geçtiğimiz aylarda bir açıklama yapmıştı. Açıklamasında tepkileri anlamsız bulduğunu belirten Akpınar, anıtın yıllardır denizin etkisi ve hava şartları ve ortamın koşuluyla yıprandığını dile getirmişti.

AYNI İSİM YAPMIŞ
Belediyenin bir yandan ilk etapta etrafını çevirerek çalışmalarına başladığı yenileme çalışmalarının ardından farklı bir hikaye daha ortaya çıktı. Başkan Akpınar, “Bir başkan, bir şehir, bir aşk” isimli kitabında anıtın hikayesini yazdı. Akpınar, merhum babası Kenan Akpınar’ın Konya Ereğli Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde ilçeye anıt yapan Prof. Dr. Tamer Başoğlu’nun Karşıyaka’daki anıtı yapan kişi olduğunu öğrendiğini kitabında yazdı.

Akpınar, Karşıyaka’daki anıtta imzası bulunan Başoğlu ile diyaloğunu da kitabına şu şekilde yansıttı:

“….Deli Mustafa'yı; babamın Ereğli'de yaptırdığı heykelde onun nasıl yer aldığını; 12 Eylül saçmalığının, o figürü Lenin'e benzettiğini; babama ve bize neler çektirdiğini anlatmıştım. O günlerde, ‘Bir gün büyüyeceksin, İzmir'de Karşıyaka Belediye Başkanı olacaksın ve bir kere daha hayatın rastlantılarına, mucizelerine tanık olacaksın’ deselerdi, elbette inanmazdım. Bu öykü Ereğli'de başlamış, zamanı aşarak, Karşıyaka'da yeniden canlanmıştır. Yolu Karşıyaka'dan geçenler, bizim ünlü anıtımızı bilir. Körfeze giren gemileri İzmir adına selamlayan neredeyse tek simgedir. Alaybey'den Karşıyaka'ya girişte, iskeleye kıvrılan yolun deniz tarafında kalan anıt, bizim için çok özeldir. Yer aldığı alan "Anayasa Meydanı" adını taşır. Önemli günlerde, hep birlikte buluştuğumuz mekânlardan biridir. "Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı", 1972 yılında. Prof. Dr. Tamer Başoğlu tarafından yapılmıştır. Biçimi kadar, taşıdığı anlam ve ad olarak da farklı bir yapıttır. Alan düzenlemesiyle bütünleşen yapıtta, geleneksel anıt algısından farklı bir biçimlendirmeye gidilmiştir. Her yönden gelinip geçilebilen, içindeki yazıların okunabildiği, ziyaretçiyle bütünleşen bir anıt olması düşünülmüştür. Alandaki döşemeye yapılan ve üzerinde yürünen, daha sonra göğe doğru yükselmeye başlayan dikdörtgen sütunlar; kadın haklarının, Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet ile yücelmeye başladığını anlatır. Atatürk’ümüzü ve belli başla ilkelerini de simgeleyen bu dikitler, bronz bir kuşakla sıkı askıya kucaklanmıştır. Üzerinde Büyük Önder Atatürk, Karşıyaka'nın değerli emaneti Zübeyde Hanım, mermi taşıyan cefakâr Türk anaları, yüzyılların ihmalini yenerek hayatın her alanında “Ben de varım!” diyen Türk kadınını simgeleyen figürler vardır. Cumhuriyetimizin Ellinci Yılı onuruna düzenlenen ulusal yarışmada birincilik ödülü alarak yapımına 1972 yılında karar verilmiş, bir yıl sonra da açılmıştır.  Karşıyaka Belediye Başkanı seçildikten sonra, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlama töreninde oradaydım. Benim de ilk bayramımdı. Çocuklarımızın cıvıltısı, Karşıyakalıların her zamanki coşkusu ve buram buram özgürlük ve bağımsızlık atmosferi içinde gözümü anıttan alamıyordum. Üzüntü verici durumdaydı, yıpranmış boyası sıvası dökülmüş, yılların kayıtsızlığına yenilmek üzereydi. Ağlamaklı olmuştum. Kutlamaların oradaki bölümü bitti. Hemşerilerimle kucaklaştım hepsini tek tek uğurladım. Başkan yardımcılarıma ve müdürlerime ‘gitmeyin!’ dedim, orada kaldık.

Anıtı dolaşmaya başladım. Tepeden tırnağa inceledim. Gördüklerim içimi kararttıkça karartıyordu. Bir süre sonra o arkadaşlarımın yanına gittim. Ağzımdan tek sözcük çıktı.  "Yıkıyoruz. Yenisini aynen ve daha görkemli yapıyoruz!” Demesi kolaydı ama aşılması gereken sorunlar vardı. Her şeyden önce bir sanat yapıtıyla karşı karşıyaydık. Müellifi ve onun telif haklarına dayanan tasarrufları vardı. Elbette bizim de 'Bu ucube yıkılsın, emri vererek!’ emeği ve sanatı katledenlerden, örneğin emeklilikte aklına sanat düşüp eserini çaldığı 1 TL tazminat ödemek zorunda kalan ‘Ressam Paşa’dan bir farkımız vardı.

“Anıtı yapan sanatçıyı hemen bulun. Kendisiyle bizzat ben, konuşacağım. Uzun uğraşlar sonunda buldular. Telefonun öteki ucunda çok sert yapısından ve emeğinden ödün vermeyeceğini belli eden Sayın Prof. Dr. Tamer Başoğlu vardı. Kendimi tanıttım, meramımı anlatmaya çalıştım. Onaylamaya hiç niyeti yoktu. Konuşmamız yavaş yavaş başka alanlara kayıyordu.

Nerelisin sen Başkan,

'Konya Ereğli'denim.

Soyadım Akpınar mı demiştin?

'Evet efendim.

Akpınar Akpınar Akpınar…

Yaşın kaç?

Kırk dört

Ömer İhsan Peköz’dü o zamanlar Ereğli’nin kaymakamı

Tanırım efendim

Bir de cesur gözü karar bir belediye başkanı vardı

Bilirim efen…

Sözümü tamamlayamadım.

“Dinle delikanlı. Belediye başkanıyım diyorsun. İyi, aferin, kutlarım. Ama başkanlık yapacaksan sıradan bir başkan olma. Her şeyden önce halk önderi ol. Madem doğduğum yer diyorsun git de o belediye başkanını araştır, neler yapmış, nasıl yapmış güzelce öğren!”

O başkanı da yaptıklarını iyi bilirim efendim.

Nereden biliyorsun?

Çünkü o benim babam

Ne? Kenan Akpınar senin baban mı?

Evet, babam…

Çok sevindim. Ne yapıyor bizim Kenan Bey? Nasıl. iyi mi?

“Tamer Hocam... Babamı ben belediye başkanı olmadan on altı gün önce kaybettik..."

Çıkan sesten telefonu düşürdüğünü anladım. Sonrasında neler konuştuğumuzu anımsamıyorum. İkimiz de ağlıyorduk. Ertesi gün belediyede her zaman olduğu gibi yoğun bir çalışma esnasında sekreterim odaya girdi. “Başkanım, yaşlı bir beyefendi geldi. Sizinle görüş istiyormuş”

“Kimmiş?”

Mimar heykeltıraş Tamer Başoğlu…

Ne güzel bir buluşma, ne güzel bir kucaklaşmaydı! Hayatına, işlerine, yapıtlarına Ereğli’ye dair fotoğraflar getirmişti. O fotoğraflarda babam da vardı. Yaşadıklarımı siyasi mücadelemi sordu. Anlattım. Yılların deneyimi ve birikimi sözü bizim anıta getirdi. Konuşarak anlatamazdım. Anıta gittik. Gözleriyle gördü. Çevresinde dolaştı. Her adımda dakikalarca durarak uzun inceledi.

Heykelleri dilim dilim katledenlerin, sanatın içine tükürenlerin, üstüne yazı yazanların, çevresini çöplüğe çevirenlerin, kısaca cümle duyarsızın o an orada olmasını isterdim. Bir sanatçıyla yapıtının buluşması nasıl olur? Görselerdi yaptıklarından utanırlar mıydı?

“1972'de yapılan bir iş, aradan bir ömür geçti... Bakılmamışsa elbette eskimiş, yıpranmıştır. Akpınar sen bu anıtla ne yapmak istiyorsun?”

“Yeniden yapılsın, ama bu kez iki katına çıkan bir anıt olsun istiyorum”

Başoğlu bir an durdu, düşündü.

“Bak, bunu bir başkası istese, asla izin vermezdim. Sana inanıyorum. Çünkü o babanın oğlu bunu yapar!”

Bir kez daha babamla buluşmanın, bıraktığı izlerin sevgi ve saygıyla anılmasının onurunu yaşıyordum. Şimdi anıtımızı, sanatçısıyla birlikte yeniden yapmanın çalışmaları içindeyiz ve kısa sürede bitireceğiz. O anıt, hayata bakışımızın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Türkiye Cumhuriyeti değerlerine olan bağlılığımızın simgesi olarak belediye armamızdaki yerini daima koruyacak. Tıpkı adını taşıyan sokakta, her yıl düzenlediğimiz "Ata’dan Ana'ya Koşu"sunda, İzmir'in en güzel nikâh evinin adında, Zübeyde annemizi yaşattığımız gibi... Tıpkı Zübeyde annemizin mezar toprağında çiçekler yetiştirip. 10 Kasım'da binlerce Karşıyakalı’yla Anıtkabir'e "annesinden oğluna" en güzel armağan olarak ilettiğimiz gibi... Tıpkı bizim bu girişimimize harika bir jest yapan Ankara Çankaya Belediyesi'nin, Ata toprağında yetiştirdiği çiçekleri bu kez "oğlundan annesine" armağan olarak getireceği gibi... En önemlisi, olağanüstü kimlik ve kişilikleriyle dünyayı değiştiren bir anneye ve oğluna duyduğumuz saygı ve sevgiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini sonuna dek koruyup Büyük Atamızın çizdiği çağdaş uygarlık yolundan ayrılmayacağımıza verdiğimiz söz gibi... Uzatmaya gerek yok. Karşıyaka, Zübeyde annedir. Karşıyaka Gazi Mustafa, Atatürk’tür. Karşıyaka, Türkiye Cumhuriyeti değerlerinin yaşayan ve yaşatan simgesidir.