GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ekonomi
21 Eylül 2022 Çarşamba 09:43

Aydın’da JES tahribatı… Ölüye bile rahat yok!

Aydın’da yaşamı olumsuz etkileyen Jeotermal Enerji Santralleri ile ilgili olarak hukuki süreçler hakkında bilgi veren Çevreci Avukat Akın Yakan, JES izinlerinin mezarlıkların içine, sağlık ocaklarının dibine, okulun 50 metre yanına, yerleşim alanlarının yanına verildiğini kaydetti.

Diren ÇELİK/EGEDESONSÖZ- Jeotermal Enerji Santralleri’nin (JES) yoğun biçimde faaliyet gösterdiği Aydın’da Çevre Hukuku avukatlığı yapan Akın Yakan, santrallerin ruhsatsız bir biçimde arttığını ifade ederken Aydın topraklarının yüzde 85’nin JES yapılaması için yatırım sahası olarak ilan edildiğini ve Aydın’ın ihaleye açıldığını belirtti.

Santrallerin yoğun bir biçimde faaliyet göstermelerinin 2012 yılında başladığını kaydeden Yakan, “Menderes Havzasıyla birlikte Gediz Havzası’nın hikâyesi 2007 yılında başlıyor. 2007’de Jeotermal kaynaklarla ilgili çıkarılan bir kanunla bu alanların ihalesi yapılmadan ilk önce yasal düzenleme getirildi. Olağanüstü kötü bir kanun bu. Kanun çıkarıldıktan sonra 2009 yılında Aydın’daki bu alanların ihalesi yapıldı ve 2010-11-12 yılından sonra da ciddi bir faaliyet başladı” dedi.

KIRILMA NOKTASI ÇIKAN GAZLARIN VE SIVININ RE-ENJEKTE EDİLMEMESİ
Aydın’da JES santrallerinin sayısının 32’yi geçtiğini söyleyen Yakan, “Aydın ve Menderes Havzası için çok yüksek bir rakam ve bu sayı artmaya devam ediyor.  Yer altındaki jeotermal rezerv yeryüzüne çıkarıldığında bunun hepsi sıvı değil 200 dereceye yakın bir madde. Dolayısıyla bunun yüzde 60’ı sıvı, yüzde 40’ı gaz olarak yeryüzüne çıkıyor.  Mevcut santrallerin hiç birinde yeraltından gelen gaz halindeki rezerv santrallerde hiçbir şekilde yoğunlaştırılarak re-enjekte edilemiyor. Bu olayın kırılma noktası bu. Peki o zaman ne oluyor denecek? Yüzde 30- 40 gaz NCG gazı yoğunlaştırılıp re-enjekte edilemiyorsa doğaya salınıyor. Bu gazların yoğuşturulamadığını ve re-enjekte edilemediğini, bunları denetlemekte görevli olan çevre bakanlığı bilmiyor mu? Biliyor. Valilikler bilmiyor mu? Biliyor. Şu soru sorulabilir o zaman… Devletin bunu bilmesine rağmen ÇED izinlerini nasıl ve neden veriyor? İşin kırılma noktası bu” ifadelerini kullandı.

ŞU ANDA AYDIN’IN YÜZDE 85’İNE JES YAPILABİLİR
İşletme aşamasında, bu maddenin elektrik üretildikten ya da kullanıldıktan sonra doğaya bırakılmasından kaynaklı hukuksuzluk söz konusu diye konuşan Yakan,” Bunu niye yapıyorlar? Aslında, bunu normal koşullarda şirketlerin yapmaması lazım. Yenilenebilir kaynağın niteliğini devam ettirebilmesi için rezervden aldığını kaynağa aynı şekilde rezerve bırakırsa o kaynağı tekrar kullanabilecek. Buna rağmen vahşi bir işletim söz konusu… Jeotermallerle ilgili birçok şirket gecenin yarısı, el ayak çekildikten sonra herkes en derin uykusundayken dere yataklarına ve havaya bu kaynak bırakılıyor. Ruhsat alanlarının, Aydın topraklarının yüzde 85’inin ihale edildiğini söyleyebilirim. Bunun ne kadarı santrale dönüşür? Onu öngörmek mümkün değil. Ruhsat alanlarının niteliğine ve maddenin sıcaklığına ve rezervin elverişli olmasına göre projelendirilerek belli olacak bir sayı. Ancak üzülerek söylüyorum ki Aydın’ın yüzde 85’i ihale edilmiş durumda. Şu anda Aydın’ın yüzde 85’ine JES yapılabilir. Zeytinciliğin aşılattırılması ve korunması hakkındaki bir kanun var bu kanun uyarınca açıkça şunu diyor; Zeytinlik alanlarda 3 kilometre yarıçaplı bir dairenin içerisinde hiçbir şekilde sanayi tesisi kurulamaz. Bunun manası; bir yerde zeytinlik varsa orayı merkez kabul edip 6 kilometre çaplı bir daire oluşturacağız. Hiçbir şekilde tesisin girmemesi gerekiyor. Peki uygulamada böyle mi? Maalesef değil. Santrallerin yüzde 90’ı kapama zeytin bahçelerinin arasında yapılmış durumda. Şu soru gündeme gelebilir? Yasa hükmü varken nasıl oldu? Şöyle oldu? 2014 yılına kadar, halk daha bunun zararını bilmeden ilan edilen ÇED’lerin hiç birine dava açmadı. Bu süreçte dava açılmayan ÇED kararları nedeniyle yüzde 80’i, 90’ı gerçekleşmiş durumda” dedi.

KÖYLÜ BİR BİDON YAĞMUR SUYU GETİRDİ, HİDROJEN SÜLFÜR KOKUYORDU
JES’lerin salgıladığı gazların ağır olması sebebiyle havada asılı kaldığını ve bunun yer yüzüne yağmur ile birlikte asit olarak düştüğünü kaydeden Av. Akın Yakan, “Toprak Koruma Kanunu kapsamında ise birinci sınıf tarım ve sulama alanlarının yakınlarına ve içerisine hiçbir şekilde JES yapılmaması lazım ancak kanun uygulanıyor mu?  Yine maalesef hayır. Birinci sınıf tarım alanlarının göbeğine JES yapılmaya çalışılıyor. En somut örnek olarak Kızılcaköy örneği verelim. Sarı Zeybek diye bir proje oluşturuldu. Projenin hemen üzerinde İkizdere Barajı var, kuşuçumu 2 kilometre mesafede… Zararı olur mu diye düşünülebilir? Jeotermal kaynaktan elde edilen maddeden yüzde 30’unun, 40’ının gaz olduğunu anlatmıştık. Hidrojen sülfür ve ağır metallerin olduğu bir gaz bu. Dolayısıyla havadan ağır bir gaz. Havadan ağır olduğu için bunlar asılı kalıyor. 26 kilometre yarıçaplı alanda 40 gün boyunca havada durabiliyor. Yağmurla birlikte sulama alanlarının yaşam alanlarının toprağın ve insanların üzerine inebiliyor.  Bir gün bir toplantıda bir köylü bidonda sarı su getirdi. Avukat bey bu suyu bir kokla sana getirdim dedi. Yağmur yağmış, akşam boş bidona yağmur suyu doldurmuş. Kokladım hidrojen sülfür kokusu geliyor. işin vahametini anlamak için ilginç bir örnekti. Dolayısıyla JES merkezi olmak üzere 52 kilometrelik bir alandaki bütün yaşam alanlarının bu gazlarla birlikte olumsuz etkilenmesinin somut örneği budur” ifadelerini kullandı.

MEZARLIĞIN İÇİNE BİLE SONDAJ İZNİ!
Bir projede Menderes Nehri’nin 5 metre yanına sondaj kuyusunun çakıldığını gördük diye aktaran Yakan, “Proje kapsamındaki alanın 10 metre yanı DSİ’nin sulama kanalıydı, 5 metre yanı ise Büyük Menderes Nehri’ydi. Sulama alanlarının dibine kadar bu izni veriyorlar. Görüyoruz ki mezarlıkların içine, sağlık ocaklarının dibine, okulun 50 metre yanına, yerleşim alanlarının yakın yerlerine santral ve sondaj noktası yapılabiliyor” dedi.

BELEDİYELERİN DE YETKİSİ VAR
JES’lerin denetim yetkisinin Çevre Bakanlığı’na ait olduğunu kaydeden Yakan, “Burada çevre kanunu net hükümler koymuş. JES’lerin işletimiyle ilgili denetim yapma, numune alma, işleyişin doğru olup olmadığını denetleme yetkisi yerelde valiliklere bağlı çevre il veya  ilçe müdürlüğüne ait. Belediyelerin santral alanına girererk denetim yapması olanaklı değil. Bize en çok sorulan sorulardan biri de şu: Belediyelerin buralarda hiç yetkisi yok mu? Kanunlar diyor ki söz konusu alanlarda çevresel anlamda yaşanabilir halde olmasıyla ilgili buna ilişkin bütün önlemleri almayla ilgili belediyelerin kesinlikle bir görevi var. Görev tanımlaması net. Denetim yapamaz ama dışında numune alarak incelemesine engel durum yok. Aksine bu belediyelerin görevi. Aydın özelinde cevaplarsak büyükşehir belediyesi Aydın’da hava ölçümünü yaptığını ifade etti. Sayın başkan bir kez çıktı bunu bir il kongresinde açıkladı. Ama onun dışında güncel aktif verilere ulaşamıyoruz. Aydında yaşayan sıradan bir vatandaş olarak Büyükşehir Belediyesi bir aykırılık tespit ettiği zaman neler yapıyor? Bilmiyoruz. Efeler Belediyesi bir ölçüm cihazı aldı. Ölçüm yapıp bunu yayınlıyordu ancak kesinti oldu” dedi.

RUHSATSIZ KÖFTECİYİ MÜHÜRLÜYOR AMA RUHSATSIZ JES’İ MÜHÜRLEMİYORLAR
Süreçle ilgili belediyelere düşen görevlerin büyük olduğunu vurgulayan Yakan, ”Belediyelerin daha aktif rol oynamaları gerektiğini düşünüyorum. Söz konusu JES santralleri için oluşturulan binalara iskân ruhsatı, santraller için de çalıştırma ruhsatı vermek belediyelerin görevi. Aydın-Efeler’de bir santral kuruluyorsa  bunun işyeri çalıştırma ruhsatını ilçe belediyesi vermesi gerekiyor. Şu anda Aydın-Efeler’de üç ayrı JES var. Üç santralde de işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı yok buna ilişkin bir kapatma ve mühürleme işlemi  yapılmadı” şeklinde konuştu.