GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Politika
8 Temmuz 2017 Cumartesi 10:12

Adalet Yürüyüşü'nden '12 kilometrelik' izlenim: Hiç yürümemişim meğer...

Tek başına yürüyüşe katılan İzmirli Aysun Erbay, yol boyunca hissettiklerini paylaştı.

15 Haziran’da başlayan Adalet Yürüyüşü’nü günlerdir televizyonlardan, basından, sosyal medyadan izliyoruz. Ama izlemek ile yaşamak gerçekten çok farklı.  ‘İzlemek’le bizzat ‘yaşamak’ arasındaki farkı; yıllarca Tv'lerden şehit haberleri izlerken duyduğum acı ile yeğenim şehit düştüğünde yaşadığım acının nasıl tarifsiz olduğunu görerek anlamış biriyim. Gerçekten, ateş düştüğü yeri daha bir başka yakıyor…

“İzleyen” değil, “yaşayan” olmak istediğim için, dün Adalet Yürüyüşü’nün 22. Günü’ne İzmit’ten katıldım.

Bu yürüyüş çok ama çok farklıydı. Toplumun her kesiminden kadını, erkeği, genci, yaşlısı, engellisi, başı açığı, kapalısı, köylüsü, kentlisi herkes tek yürek olmuş, sadece “hak, hukuk, ADALET” diyerek yürüyordu. 
Müthiş bir dayanışma, duyarlılık ve hassasiyet vardı. Organizasyon çok ama çok başarılıydı. Belediyeler her türlü desteği sağlamıştı.  Mola yerinde çadırlar kurulmuştu, herkese yetecek kadar yiyecek, içecek dondurmalar, meyveler, her türlü ikram vardı.

Günlerdir ayakları yara bere içinde, sargı bezleri ile sırtlarında çantaları  inanç ve azimle ‘sadece daha adaletli bir ülke için’ yürüyorlardı. Hiçbir aşırılık, taşkınlık ve abartı yoktu. Yürüyüşte hiçbir parti, stk ve kurum bayrağı ve sembolü yoktu, sadece daha adaletli bir yaşam için yazılmış çok anlamlı pankartlar vardı.
Yoldan geçen arabalar, kornalarıyla, alkışlarla, barış işaretleriyle bize destek oluyordu. Hele arabasıyla yanımızdan geçen bir kadının avazı çıktığı kadar “hakkınızı helal edin, bizim için, hepimiz için yürüyorsunuz” diye bağırması karşısında duygulanmamak elde değildi. Yürüyüşü protesto edenler de yok değildi elbet.  Bu protestolara verilen cevap, sadece alkışlardı. 

Tepemizde güneşin, asfaltın sıcaklığını ayaklarımız yanarak hissederken yolların ortasına bırakılan yüzlerce pet şişe su, sadece içimizi ferahlatmıyordu aslında. O yüzlerce su, dayanışmayı, birilerinin bizi düşündüğünü de gösteriyordu ki, insanlar bence bu duyguyla o sıcakta azimle yürümeye devam ediyordu.

Yürümeyi çok seven,  sağlık için, terapi için yıllardır kilometrelerce yürüyen ben,  ayakları yara bere içinde adalet için günlerdir kızgın güneş altında yürüyen insanları görünce, düne kadar hiç yürümediğimi hissettim. 
Hedefim,  yaklaşık 12 km  yürüyerek katıldığım yürüyüşü 9 Temmuz Pazar günü İstanbul'a kadar sürdürmek ve tarihi mitingde orada olmaktı. Fakat çok yakın bir akrabamın beklenmedik ölüm haberi nedeniyle yürüyüşün 23. Gününde dönmek zorunda kaldım. Şimdi İzmir’deyim, buradayım. Ama aklım ve yüreğim hala devam etmekte olan yürüyüşte ve Pazar günü yapılacak mitingde.

İzlemek değil, yaşamak için gittim Adalet yürüyüşüne. Çünkü tek dileğim İzmirli bir kadın olarak, herkes için daha adil, daha çağdaş, daha özgür bir Türkiye. 

Kadınların,  çocukların, ezilmediği, şiddet görmediği, tecavüze uğramadığı bir dünya. 

Düşüncelerinden dolayı hapislerde yitip gitmeyen hayatlar.

Hakkını aramanın suç olmadığı, kanunlar önünde hepimizin eşit olduğu, barış ve kardeşlik içinde  bir  Türkiye. 

Hangi karanlık sabaha uyanacağımızı bilemediğimiz bir ülke değil, yüreğimizin korkuyla, tedirginlikle, endişeyle çarpmadığı aydınlık yarınlar.

Günlerdir yürüyen insanların istedikleri ve anlatmaya çalıştıkları da sadece bu.

Umarım bu ses, bu çığlık, bu istek duyulmuştur.

Dilerim böyle bir dünya için 9 Temmuz Pazar günü bir milat olur…