GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ekonomi
24 Eylül 2024 Salı 15:33

Toplantıya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz da katıldı: İzmir iş dünyasından uyarılar!

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın katılım gösterdiği "İzmir İş Dünyası Buluşması"nda iş dünyasının önde gelen isimleri söz aldı. İş dünyası temsilcileri enflasyon ve mülteci meseleleri başta olmak üzere kronikleşen sorunlar hakkında kalıcı çözümler üretilmesi için çağrıda bulundu.

Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – AK Parti İzmir İl Başkanlığı tarafından il binasında Türkiye Buluşmaları programı gerçekleştirildi. Düzenlenen programa Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz katılım gösterdi. Yılmaz, programın ardından İzmir iş dünyası ile buluştu.

İzmir Ticaret Odası Meclis Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen buluşmaya İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası üyeleri katıldı. Buluşmaya İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, İzmir milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri ve iş dünyasından isimler katıldı.

‘OVP TÜM ÜLKENİN EV ÖDEVİ’
Açılış konuşmasını yapan İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, orta vadeli programın önemine dikkat çekti. Kestelli,  “Türkiye ekonomisinde radikal bir dengeleme, değişim ve dönüşümü ifade eden bir dönemden geçiyoruz. Bu sürecin en önemli bileşenlerinden biri, hükümet tarafından Eylül ayı başında açıklanan Orta Vadeli Program. Bu program aslında tüm ülkenin ev ödevi.  Başarabilirsek sınıfı hep birlikte geçeceğiz. Başarısız olursak faturayı hep birlikte ödeyeceğiz. Bu nedenle programın daha iyi anlaşılması ve içselleştirilmesi için iş dünyası ile başlatılan diyalogu çok önemsiyoruz. Programın uygulanmasında gösterilecek kararlılığın, tüm paydaşlar tarafından sahiplenilmesinin, hedeflere ulaşmak için önemli katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Seçimden sonra rasyonel politikalara dönüşün ısrarla vurgulanması, mali disiplin yolunda kararlar alınması ve şeffaflık açısından önemli adımlar atılması, bir güven ikliminin oluşmasında çok değerli. Programın 4 temel amacında sanırım toplumun tüm kesimleri olarak hemfikiriz: Makroekonomik ve finansal istikrarın sağlanması, Enflasyonun tek haneye düşürülmesi, Yatırım, istihdam, üretim, ihracat perspektifinde büyüme ve istihdamın devam ettirilmesi Ve sosyal adalet ve refahın güçlendirilmesi. Bunların tamamı doğru teşhisler ve hedefler. Bugüne kadar atılan tutarlı adımlar ve gösterilen şeffaflık da umut verici. Programa ek olarak tarımsal üretim ve ticaret özelinde de yenilikçi bir programa sektörümüzün ihtiyacı olduğunu ekleyebilirim. Bu konuyu birazdan detaylandıracağım. 2024 zor bir yıl oluyor, küresel gelişmeler düşünüldüğünde 2025 ve 2026 yıllarının da zor geçeceğini öngörüyoruz. Bu nedenle programın uygulanmasındaki kararlılık, aydınlığa çıkmamız için çok önemli. En önemlisi de daha önce de farklı platformlarda ifade ettiğim gibi; Programın sürdürülebilir, denetlenebilir ve izlenebilir olması. Bu kapsamda iş dünyası olarak biz de üzerimize düşen her türlü desteği vermeye hazırız” dedi.

YORGANCILAR: VARLIĞINIZ İŞ DÜNYASINA GÜVEN VERİYOR
Toplantıda söz alan Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, orta vadeli programa dair değerlendirmelerde bulunarak, “Enflasyonu, yatırımı, istihdamı, üretimi ve ihracatı önceliklendiren 2025-2027 Orta Vadeli Programın hazırlanmasında emeği geçen başta zat-ı alinize ve Sayın Bakanlara şükranlarımızı iletiyorum. Ekonominin koordinasyonunda sizin ve Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’in varlığının iş dünyasına verdiği güven, sizlerin uzlaşmacı yaklaşımınız çok kıymetli. Çok zor bir dönemde, sorumluluğunuz çok büyük. Siz o görevlerde, bizler de kendi alanımızda ülkemizin gücüne güç katmaya çalışıyoruz. Amacımız ortak. O nedenle, herkesin sürekli dile getirdiği, ancak bir türlü çözüme kavuşturamadığımız 4 ana konunun altını çizmek istiyorum. Kalkınma Bakanı altyapınızla en iyi sizin anlayacağınıza inanıyorum” dedi.

ENFLASYON, SIĞINMACILAR, EĞİTİM VE HUKUK SİSTEMİ İÇİN UYARI
Yüksek enflasyon, sığınmacı politikası, hukuk ve eğitim sisteminde yaşanan aksaklıklara dikkat çeken Yorgancılar, “Yüksek enflasyonun yarattığı etki, öngörülemez bir ekonomik süreçtir. Bugün düşüş eğilimi söz konusu olsa da, sadece para politikası araçları ile çözme gayreti çift haneli yüksek bir seviyede takılı kalma riskini artırıyor. Tasarrufun sadece özel sektörde değil, kamuda da uygulanması büyük önem taşımaktadır. Enflasyonun düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmediği için de maliyetlerdeki artışın devamı ile kontrolsüz ve kötü niyetli artışlarla halkta yoksulluğu artırırken, iş dünyasında da yatırımları ve üretimi öteliyor. Yatırım ve üretim olmadan, istihdamın artması oldukça güç.İkinci başlığımız olan mülteci ve sığınmacı politikasının, bizi götüreceği nokta sosyo-ekonomik ve güvenlik riskidir. Bugün Almanya’dan İran’a birçok ülke sığınmacıları sınır dışı ediyor.  Detaya girmiyorum ancak özellikle de Afgan sığınmacı ve mültecilere ilişkin toplumdaki haklı endişeleri ve iş hayatında da kayıt dışını artıran uygulamaları dikkatlerinize arz ederim.  Ege Bölgesi Sanayi Odası olarak; Eğitim başlığını ülkemizin en hassas konularından biri olarak görüyoruz. Çünkü, EĞİTİM SİSTEMİ’ndeki sorunlar, hayatın her alanında vasatlığı toplumun geneline yerleştiriyor. Küresel üretim üssü hedefi olan ülkemizin, nitelikli işgücü ihtiyacını, bugün ne meslek liselerimizle, ne de üniversitelerimizle sağlayabiliyoruz. Bilgi bazlı sanayi yolunda, ara elemana ulaşamamak, üretimin sürdürülebilirliğini de riske atıyor. Başlangıç noktamız, memleket meselesi olan meslek liseleri olmalı ve teşvikleri artırılmalıdır. Çocuklarımızın kör karanlıkta yollara düşmesinin engellenmesi, kış saati uygulamasına geri dönülmesi gerekliliğini de söylemeden geçemeyeceğim” dedi.

Yorgancılar şunları söyledi:

“Hukukun üstünlüğü ilkesi. Aksini düşünmek mümkün değilken, pratikteki uygulamalar ne yazık ki, adalete olan inancı sarsıyor. Bu da, içerde ve dışarda ülkeye olan güveni azaltıyor. Bu 4 başlığın aynı anda aktif olması, ülkemizde; Genç ve nitelikli beyin göçü, gelmeyen yabancı yatırımlar, geçici sermaye hareketleri, düşük katma değerli üretim, umutsuz ve ayrışan yoksul bir toplum riskini doğuruyor. Her zaman ifade ettiğim gibi, döviz iner-çıkar, ekonomik veriler bozulur ama en kötü orta vadede düzelir. Ancak, adalete, eğitim sistemine, ülkeye, kurumlara olan güvenin zarar görmesi çok kolay düzeltilemez. Bu nedenlerle, ilk 20 büyük ekonomi arasında olmamıza rağmen, birçok uluslararası endekste dünya ortalamasının çok gerisindeyiz. Bu tesadüf olamaz. Ülkemizin potansiyeline ve avantajlarına, reel sektörümüzün gücüne yürekten inanan biri olarak diyorum ki; bu riskleri yönetmek, lehimize çevirmek elimizde. Ama, kaybedilen her an, çözümü güçleştiriyor. “Üretim yoksa, kalkınmak hayaldir.” Mottomuz ile bizler üretmek, istihdam sağlamak, ihracat yapmak istiyoruz. Ancak öyle bir çalışma hayatı ile karşı karşıyayız ki, sanki devlet bize üretme, istihdam etme diyor.

OECD ülkeleri arasında en katı istihdam piyasasına sahip ülkeyiz. 15 günden 30 güne çıkarılan kıdem tazminatından İstihdam yüklerine, emeklilik primlerinden, iş güvencesi tazminatı ve işsizlik sigortasına kadar rekabet ettiğimiz ülkelerin çok üstünde oranlara sahibiz. Kayıt dışılığa neden olan, rekabet gücümüzü zayıflatan tüm bu maliyetlere ek olarak, tamamlayıcı emeklilik gündemde. Reel sektörün artık yeni bir yüke 1 dirhem gücü kalmamıştır. Bir yanda çalışacak eleman bulamazken, diğer yanda emeklilik sistemi uygulamaları ile de adeta kolumuz kanadımız kırılıyor.

TOBB’da dün yaptığımız istişare toplantısında; Çalışma Bakanımız güncelleme katsayısından dolayı yeni bir emekli furyası olmaması için çalıştıklarını iletti. Nitelikli elemana ihtiyaç duyarken, mevcut çalışanların sistem dışına çıkışına müsaade edilmemesini bir kez daha vurgulamak isterim.

Kısa çalışma ödeneği, 5 puanlık prim teşviki, emek yoğun sektörlere özel ilave istihdam teşviklerine, iş davalarında zaman aşımı süresinin 5 yıldan bir yıla indirilmesine ihtiyaç duyduğumuz zor bir dönemden geçiyoruz.  Çalışanlarımızın enflasyonist ortamda daha fazla mağdur olmaması adına, gelir vergisi basamakları ve oranları ile prime esas ücret tavanının yeniden düzenlenmesi faydalı olacaktır.

Bugün, sanayicilerimiz gerek dış, gerekse iç pazarda oldukça zorlu bir ortamla karşı karşıya. İki kanadımız da adeta kırık. Desteğe ve yönlendirmeye ihtiyacımız var. Küresel ekonomide rekabetçiliğin geldiği nokta açısından bizim de üstümüze almamız gereken, Mario Draghi’nin, ses getiren “Avrupa Rekabetçiliğinin Geleceği” raporunda; yer verdiği bir uyarı ile konuşmamı tamamlamak istiyorum. AB’nin, ABD ve Çin’in gerisinde kaldığını belirterek diyor ki “Harekete geçmezsek, ya refahımızdan, ya çevremizden, ya da özgürlüğümüzden ödün vermek zorunda kalacağımız bir noktaya geldik.”

KAMU HARCAMALARININ KONTROL ALTINA ALINDIĞINA DAİR SİNYALLER GÜÇLENMELİ
Programda İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener de söz aldı. OVP Programı’nın etkilerine değinerek “ülkemiz ekonomisinin öncesine göre daha iyi bir konumda olduğunu, geleceğe dair belirsizliklerin önemli ölçüde giderildiğini ve Ekonomi Yönetimimiz tarafından öngörülebilir hedeflerin ortaya konulduğunu görüyoruz.  Bununla birlikte, enflasyon ile mücadelede ekonomik programdan taviz verilmemesi ve ihtiyaç duyulan reformların hayata geçirilmesiyle hızlı bir toparlanma sürecine girileceğine inanıyoruz. Enflasyonu düşürmeden, ülkemizde sürdürülebilir yüksek büyüme ve kalıcı refahın sağlanamayacağını düşünüyoruz. Bu noktada, OVP’yi açıklarken bir “enflasyonu düşürme programı” olduğunu özellikle vurgulamanız iş dünyamız için önem arz ediyor.  Bu kapsamda somut iyileşme kaydedilmesi halinde faizlerin yatırım yapılabilir seviyeye gerilemesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Yanı sıra; OVP’nin gerçekçi bir yaklaşım sergilemesinin olumlu olduğu kanaatindeyiz. Bu anlamda; dezenflasyonist süreç açısından OVP’deki en önemli verinin, bütçe açık tahminleri olduğunu değerlendiriyoruz. Geçen sene açıklanan OVP, 2024 için Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın %6.4’ü bir bütçe açığına işaret ediyordu. Bu sene, rakam %4.9 olarak revize edildi. 2025 yılı için %3.1 ve 2026 yılı için %2.8’lik bütçe açığı hedefleniyor. Bu noktada; iş dünyası ve hane halklarının dezenflasyonist sürece olan inançlarının kuvvetlenebilmesi için, kamu harcamalarının da kontrol altına alındığına dair sinyallerinin güçlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Özgener şunları söyledi:

“Bununla birlikte, vergi düzenlemeleri ve Merkez Bankası politikalarıyla sıkılaştırmanın hız kazandığını ve kayıt dışılıkla mücadelenin arttığını memnuniyetle izliyoruz. Çünkü kayıt dışı olan her şeyin bedelini, işini düzgün yapan bizler ödüyoruz. Kayıt dışı ekonominin varlığı, firmalarımız açısından hem haksız rekabete yol açıyor, hem de verimlilik artışını engelliyor. Bu nedenle bütçedeki açığı gidermek için atılacak ilk adımın; kayıt dışı kazançların tespit edilmesi ve vergilendirilmesi olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesi için atılacak tüm adımları destekliyor, bu adımların enflasyonla mücadeleye de destek olacağı inancıyla bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz. Yanı sıra enflasyonla mücadelenin psikolojik boyutunun gözden uzak tutulmaması ve bu nedenle beklentisel enflasyonun halkın ve iş dünyasının gündeminden çıkarılmaması gerektiğini düşünüyoruz. İşletmelerimizin rekabetçiliğinin artmasına destek sağlayan, yeni yatırımların önünü açan, vergide kayıp ve kaçağın önlenmesine ve yatırım ile iş ortamının iyileştirilmesine odaklanan bir sistemin hayata geçirilmesinin önem taşıdığını düşünüyoruz.

Amerikan Merkez Bankası FED’in, 4 yılı aşkın süre sonra, geçtiğimiz hafta 50 baz puanlık faiz indirimi yapmasını farklı bir sürecin başlangıcı olarak görüyoruz. Pandemi süreci ile ortaya çıkan enflasyonist etkileri yok etmek amacıyla başlatılan faiz artışlarının birçok ülkede sona erdiği kanaatindeyiz. FED ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) başta olmak üzere merkez bankalarının faiz indirim kararları, ülkemizin de dahil olduğu, gelişmekte olan ülkelere fon akımlarının hızlanması bakımından önem taşıyor.

Merkez Bankamızın bu ay faizleri sabit bırakırken not ettiği üzere, enflasyon ana eğiliminde bir değişim olmadığını görüyor ve enflasyon beklentilerinin ana risk unsuru olduğunu değerlendiriyoruz. Bu ortamda, KOBİ’lerimizin bir an evvel finansmana erişimlerini teminen ülkemizde de faizin indirilmesine ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Ancak erken bir faiz indirim kararıyla, enflasyonda bugüne kadar verdiğimiz zorlu mücadelenin de tehlikeye atılmaması gerektiğini düşünüyoruz. 

Merkez Bankası’nın sözlü yönlendirmelerinde belirttiği gibi mevsimsellikten arındırılmış aylık enflasyon %1.5 seviyesinin altına düşmeden ve 2025 asgari ücret artışının söz konusu hedefi destekleyeceğine emin olunmadan, faiz indirimine gidilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Yanı sıra ihracat bedelinin belirli bir kısmının Merkez Bankası’na satışında gerçekleştirilen % 10’luk iyileşmenin ihracatçılarımıza bir miktar nefes aldırdığını görüyoruz. Bu desteğiniz için teşekkürlerimizi sunmak istiyorum. Bununla birlikte söz konusu zorunluluğun tamamen ortadan kaldırılmasının gerektiğini; ayrıca, değerlenen kur ve artan personel maliyetleri karşısında ihracatçı ve KOBİ’lerimizin finansmana erişimi konusunda desteklenmesi gerektiğini değerlendiriyoruz.

Şirketlerimizin verimliliğini artıracak yapısal konulara eğilmenin önem arz ettiğine inanıyoruz.

Yapısal iyileşmeler olmadan kur rekabetçiliği üzerine kurulan ihracat stratejisinin firmalarımızı içinden çıkılamaz bir sarmala ittiğini gözlemliyoruz.

Bununla birlikte, enflasyonla mücadelede bir an önce hedeflenen seviyelere ulaşılıp, KOBİ’lerimizin ve ihracatçılarımızın verimliliğinin ön planda tutulduğu uzun vadeli kalkınma stratejilerine yönelmelerini istiyoruz. Şirketler açısından bugün ana gündem maddelerinin faiz, kur ve artan maliyetler olduğunu, bu unsurların uzun vadede bir rekabet avantajı yaratmadığını; önemli olan noktanın şirketlerin uzun vadeli rekabet gücünü artıracak inovasyon kabiliyeti, iş gücü verimliliği ile eğitim ve dijital teknolojilerin uyumu olduğunu görüyoruz.

Bu konularda reform gündeminin bir an önce belirlenip, KOBİ’lere ve ihracatçılarımıza stratejik vizyon sunulmasının gerekliliğine inanıyoruz. Öncelikli mücadele alanımız enflasyon ama bunu yaparken verimlilik, inovasyon ve teknoloji gibi uzun vadeli alanlarda da stratejilerimizi tasarlamamız gerektiğine inanıyoruz.

Yapısal reformlara yönelik açıklamalarınızı önemsiyoruz. Sizin de ifade ettiğiniz gibi; enerji ve tarım başta olmak üzere ekonomide somut sonuçları ortaya koyan, güven ortamının ve beklenti kanalıyla iyileşmeyi sağlayan reformların da büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Bununla birlikte, söz konusu politikaların kararlılıkla yürütülmesi ve üst çerçevesinin belirlenmesine yönelik 10-20 yıllık planlamaların hayata geçirilmesinin önem taşıdığını düşünüyoruz.

Sanayi, tarım ve hizmetler gibi alanlardaki dönüşüm sürecinin yakından takip edilmesiyle birlikte sürdürülebilir politikaların uygulanması için dünyadaki gelişmelere göre stratejilerin belirlenmesinin gerektiği fikrindeyiz.

Zira, uluslararası sistemde yaşanan dönüşümler, bunun tercihten çok bir zorunluluk olduğunu bizlere gösteriyor.

Çin’in yükselen teknoloji odaklı üretim stratejilerine Avrupa Birliği’nin almayı planladığı önlemlerin ülkemizin de içinde bulunduğu denklemi değiştireceğini görüyoruz.

Avrupa Birliği’nin tedarik zincirinde kurmayı planladığı güvenli network ağının, ancak yakın ticaret ortakları ile gerçekleştirilebileceğini, Türkiye’nin de bu alandaki rolünün önemli olacağını öngörüyoruz.  Diplomasinin gücünün, Avrupa Birliği’nin ekonomik ihtiyaç öncelikleri ile birleştirip, Gümrük Birliği’nin revizyonu sürecinin hızlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni serbest ticaret anlaşmalarının oluşturulması ve mevcutlarının günümüz şartlarına göre revize edilmesini önemli buluyoruz.