GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Sağlık
17 Şubat 2023 Cuma 11:51

Tabip Odası ‘harekete geçeceğiz' dedi… İzmir’deki hastaneler depreme dayanıklı mı?

İzmir depremi sonrası, hastaneler ile ilgili depreme dayanıklılık konusunda çalışmaların yapıldığını ve hizmet vermeye devam edilmesi yönünde karar alındığını söyleyen İzmir Tabip Odası Başkanı Prof.Dr. Süleyman Kaynak, İzmir’in deprem bölgesinde yer alması nedeniyle hastanelerin mevcut yapı durumunun yeniden elden geçirilmesi için bakanlıklara taleplerini ileteceklerini söyledi.

Diren ÇELİK/EGEDESONSÖZ-Deprem gibi afetlerde insanların acilen sağlık hizmetlerine ulaşması açısından hastanelerin sağlam olması ve hasta kapasitesinin geniş olması elzem bir konu...

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremde bazı kamu hastaneleri yıkılmış, vatandaşlar sağlık hizmetine ulaşamamıştı. 2020 yılında da İzmir’in yaşadığı büyük bir depremin sonrasında akıllara kentteki hastanelerin sağlam olup olmadığı sorusu geldi.

Egedesonsöz’e değerlendirmelerde bulunan İzmir Tabip Odası Başkanı Prof.Dr. Süleyman Kaynak İzmir’deki hastanelerle ilgili son durumu aktardı.

BİNALAR İÇİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLME ZORUNLU
Olası bir depremde İzmir’deki hastanelerin dayanıklılığı ile ilgili açıklama yapan Başkan Kaynak, İzmir depreminin ardından hastanelerin incelendiğini ifade ederek “İzmir’deki 30 Ekim depreminin ardından hastanelerle ilgili dayanıklılık çalışmaları yapılmıştı ve bu hastanelerin herhangi bir şekilde kullanılmasına engel olacak şekilde hasar görmediği tespiti yapılmıştı. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı tüm hastanelerde olağan sağlık hizmeti verilmesine devam edilmesi kararı almıştı. Elbette bu İzmir için sevindirici bir haberdir. Deprem bölgesinde olmamız nedeniyle bundan sonra şiddetli depremlere ne ölçüde dayanıklı olduğumuz hususunun yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gerekiyor. Aslında bu öncelikli olarak hastaneler ama bütün kamu kurumları ve belki de bütün konutlar için yapılması çok gerekli olan bir süreçtir. Bu nedenle İzmir’in de bu deneyimlerin ışığında bir toplam olarak depreme hazırlık manasında yapılarını elden geçirilmesi, yeniden değerlendirilmesi zorunludur” dedi.

BAKANLIKLARIN ORTAK ÇALIŞMALAR YÜRÜTMESİ GEREK
Hastanelerin dayanıklılığının yeniden gözden geçirilmesini ilgili bakanlıklardan talep edeceklerini kaydeden Kaynak, “Binaların sağlamlığını test etmek için yasal prosedürler var.  Bu çerçevede binaların sağlamlılık testleri, farklı teknolojik yöntemlerle yapılıyor. Buna göre her binanın belki de bir kimlik ve dayanıklılık tespitinin yapılması ve buna göre de binaların sınıflandırılarak önem sırasına göre belki de yenilenmesi, güçlendirilmesi gerekecektir. Bunlar Çevre Bakanlığı’nın ve belediyelerin görev alanına da giriyor. Bu konuda TMMOB da bir etkinlik gösteriyor. Hastanelerin güçlendirilmesiyle ilgili önce bir tespit yapılması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın Çevre Bakanlığı’yla ve belediyeyle ortak çalışmalar yürütmesi lazım. Bu konuda hastanelerin yeniden gözden geçirilmesi adına bir talebimiz olacak” şeklinde konuştu.

FELAKET ANINDA SAHRA HASTANELERİ 24 SAATTE KURULMALI
Deprem gibi afetlerin yaşanması durumunda İzmir’deki sağlık tesislerinin hasta taşıma kapasitesinin yeterliliği konusunda değerlendirmelerde bulunan Kaynak, ”Sağlık tesisleri aslında kentlerin ihtiyaçları düşünülerek ve hasta potansiyelleri istatistiki veriler ışığında tespit edilip yapılıyor. Şu anda İzmir Şehir Hastanesi'nin açılma aşamasına gelmiş olması nedeniyle birçok değerlendirme yapıldı ve bu değerlendirmeler ışığında İzmir’de mevcut olan kamu ve özel kurumların bu nüfusa yeterli olacağı şeklinde bir kanaatimiz var. Ancak bir deprem olayı sırasında günlük olarak çok hızla yaralı artışı olması nedeniyle sağlık tesislerinin hemen deprem ertesinde bir yetersizliği söz konusu oluyor. Bu ihtiyaçları karşılamak için de çok hızlı bir şekilde önceden hazırlanmış sahra hastanelerinin devreye sokulması söz konusudur. Bu anlamda gerek Sağlık Bakanlığı’nın ve gerekse yerel yönetimlerin hazırlıklı olması gerekiyor. Yoksa hani deprem olasılığına karşı ihtiyacın üzerinde bir kapasiteyi rezervde bulundurmak, doğru ekonomik ve verimli değil. Sahra hastanelerinin hemen ilk 24 saat içerisinde açılıp faaliyete geçecek şekilde her yönüyle malzeme, insan gücü, mekan, elektrik, su, altyapı bütün özellikleriyle yer ve donanım olarak hazırlanmış olması son derece önemlidir” dedi.

DEPREM VERGİLERİYLE HAZIRLIK YAPILMALIYDI
6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yaşanan deprem felaketindeki sahra hastanelerinin ilk 24 saatin ardından güçlükle kurulabildiğine ilişkin açıklamalarda bulunan Kaynak iki yıkımın art arda gelmesiyle sıkıntıların arttığını kaydederek,” Aynı gün içerisinde 2 tane 7. 8 ve 7. 6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Süre uzun, şiddet, yüksek ve coğrafya genişti. O nedenle burada deprem bölgesine yeteri kadar ilk 24 saatte ulaşılmasına ilişkin sorunlar oldu. Türkiye’de bu çapta bir depreme bile her yönüyle hazırlıklı olunması gerekiyordu. Nasıl hazırlıklı olunacaktı? 1999 depreminden sonra yüksek miktarda toplanan bir deprem vergisi vardı. Bu deprem vergisiyle bu organizasyonların hazırlıkların yapılması gerekiyordu fakat bu toplanan deprem vergilerinin nereye harcandığına ilişkin. Kamu yöneticileri şu ana kadar net bir açıklama yapmış değil. Depremlerde, sırasıyla çok hızlı bir şekilde yapılması gereken bir iş şeması vardır; Bu iş akış şemasının birincisi; yıkıntı altındaki canlı ve yaralı insanların bir an evvel enkazdan kurtarılması. Bunun hemen ertesinde, ikinci iş yaralıların hemen sağlık hizmetine, tıbbi ve cerrahi müdahalelere ulaştırılmasıdır. Üçüncü sırada ise bölgede hem sağlıklı hem depremzede  hastalıklı veya travma almış olan insanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak donanımların hızlı bir şekilde yapılmasıdır. Bunlardan en önemlisi barınmaktadır. Hele böyle bir kış döneminde, - 5 ila -15 santigratlarda seyreden günlerde bu barınmanın çok hızlı bir şekilde sağlanması gerekirdi. Barınmanın yanı sıra temiz su ihtiyacı, elektrik ve beslenme  buna tuvaleti de hemen ilave edeyim. Bu 5 fonksiyonun çok hızlı bir şekilde ilk 24 saat içerisinde oluşturulması gerekir” ifadelerini kullandı.

SİLAHLI KUVVETLER DEVREYE SOKULMALIYDI
1999 yılında yaşanan Marmara Depremi’nin ardından yaşanan süreci hatırlatan Kaynak, “Aslında Türkiye’de hazırlık vardı. 1999 depreminde ve diğer depremlerde gördük. Bu hazırlık Silahlı Kuvvetler’de vardı. Silahlı Kuvvetler’de insan gücü vardır. Özellikle depreme karşı eğitilmiş kesimleriyle ilk saatlerden itibaren enkaz kurtarma çalışmalarına alınmalıydı. Bunun yanı sıra Silahlı Kuvvetler’in ulaşım ve istihdam alanında çok uzmanlaşmış bölümleri vardır. Bozulmuş olan yolların tamiratından kurtarmaya kadar ve bölgedeki birtakım alanı ve sahra hastanelerinin kurulumuna kadar pek çok fonksiyonu yerine getirebilirdi. Dolayısıyla daha evvelki depremde ilk 24 saat içerisinde arama kurtarma, sağlık hizmeti hemen barındırma, hemen elektrik, temiz su ve seyyar mutfakların, seyyar hastanelerin, seyyar cerrahi merkezlerinin açıldığını görürdük. Bunları Silahlı Kuvvetler yapıyordu. Deprem bölgelerine gittiğimiz zaman üzerinde kırmızı hilal olan Kızılay çadırlarını hemen ilk saatlerden itibaren görürdük bu çadırların içerisinde. Kan verenler kan ihtiyacını karşılayanlar hemen hızla tıbbi tedaviyi alırlar. Bir kısım çadırlarda hemen sıcak çorba temini yapılır. Çorba burada önemlidir, hem sıcaktır, hem besleyicidir, hem sıvı karşılar. Dolayısıyla hemen bu organizasyonların ilk 24 saat içerisinde Silahlı Kuvvetler ve Kızılay gibi çok hazırlıklı kurumlarca yapılmakta olduğunu biliyorduk. Elbette yine devletin bu tür kurumları var ancak AFAD'ın internet sitesine girip baktığınız zaman 7 bin civarında personeli olduğunu görüyorsunuz. 7 bin personel bütün Türkiye’den toplayıp bölgeye verseniz il başından 700 kişi düşer. Çekirdek personel olarak son derece yetersiz bir sayı. Kızılay sahada hiç görülmedi. Kızılay içi boşaltılmış bir kurum haline geldi ve Silahlı Kuvvetler ilk 48 saatte hiç ortamda görülmedi. Dolayısıyla aslında depreme hazırlık anlamında kalifiye kurumlar burada maalesef görev almadılar. AFAD çok sınırlı ve belki de yeteri kadar deneyimi olmayan bir ekiple bölgeye müdahale etmeye çalıştı ve işin daha da enteresan tarafı başka kurumların, sivil toplum kuruluşlarının başta olmak üzere odaların yardım faaliyetlerine ve bölgeye yardım ulaştırmasına da bir şekilde engel olmaya çalıştı. Buradaki niye engel oldu dediğimiz zaman düşündüğümüz zaman da AFAD belki de kendi dışındaki ve istemediği hiçbir kurumun burada itibar sahibi olmasını arzu etmedi. Başka bir izah tarzı da görünmüyor. Bir itibar savaşını akla getirdi. Bunun bugünlerde doğru olmadığını söyleyebiliriz." diye konuştu.