GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İş Dünyası
13 Temmuz 2023 Perşembe 09:24

Sıtkı Şükürer’den Alsancak Limanı yorumu: Satış kabus senaryosuna dönüşmesin!

ESİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer, Araplara satılması gündemde olan Alsancak Limanı için “Sattırmam da sattırmam” anlayışının doğru olmadığını, satışın da kabus senaryosuna dönüştürülmemesi gerektiğini söyledi. Şükürer, “Unutulmamalıdır ki 2006’da yapılan ihale bozulmasaydı, liman Singapurluların olacaktı. Yabancı yatırımcı gelmesin duygusallığına gerek yok” dedi.

EGEDESONSÖZ-Ege Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Sıtkı Şükürer, Sonsöz TV'ye konuk oldu. Gazeteci, yazar Muhittin Akbel'in sorularını yanıtlayan Başkan Şükürer Alsancak Limanı'nın satılmasından Çeşme projesine ve iş dünyası hakkındaki görüşlerine kadar bir çok konuyu değerlendirdi.



SENEYE ÇANDARLI LİMANI DA DEVREYE GİRERSE…

Alsancak Limanı’nın sonsuza dek muhafaza edilmesi gerektiğinin altını çizen Başkan Şükürer, limanın Birleşik Arap Emirlikleri’nden bir şirkete satışıyla ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getirdi:

“Limanın satışıyla ilgili hamle, ilk defa olmuyor. 2006 yılı öncesinde limanın özelleştirilmesi kararı verilmişti. İki ayrı grup talip olmuştu. Bir yanda Arkas’ın başını çektiği İzmirliler. Diğer tarafta da Singapurlu bir grup vardı. O dönem içerisinde rakamın 600-650 milyon dolara biteceği öngörülüyordu ve 1 milyar 300 milyon dolar rakamlarında çıkmıştı. Liman, itiraz edince satış iptal oldu. Aradan yıllar geçti İzmir Limanı 2 ayrı fonksiyona ayrılarak değerlendirme işlemi olur mu diye bakıldı. Tekliflerini sundular Özelleştirme İdaresi’ne. 2013 bin metrekare liman çevresinde bir boşaltma yapılacak ve o projenin içerisine de bir AVM konmuştu. AVM olayı olunca herkes ayağa kalktı. İzmir Limanı eskiden çok önemliydi. İzmir nedir diye insanlara sorsanız, İzmir liman kentidir, der. Zaman içerisinde İzmir Limanı’nın yeni nesil gemilere uygun olmadığı anlaşıldı. Çevreciler ile konuştuğumda İzmir Körfezi'nin altının tamamen balçık olduğundan söz ediliyor. 50-60 milyon dolar harcanarak bir derinleştirme yapılsa da İzmir limanın altını sütlaç gibi düşünün parmağınızla bir delik açtığınızda en fazla 15 saniye sonra o delik kapanır. Oradan çıkan çamuru ne yapacaksınız? Bu çok ciddi bir ekolojik soru işareti. Kurutma işi çok kolay değil. Şu anda İzmir Körfezi ile alakalı arıtmadan gelen çamur yaklaşık 2.5 milyon ton ve yaklaşık 20-30 yıldır kurtulmayı bekliyor. Dolayısıyla, bu şekilde problemler var.
Neden göreli önemi azaldı Alsancak Limanı'nın? Çünkü Aliağa faktörü ortaya çıktı. Aliağa'da Ege Gübre’nin bir limanı var, PETKİM'in bir limanı var. Bunların hepsi konteyner limancılığı yapıyor. BATIÇİM’in limanı var. Civarda limanlar oluşmaya başladı. Konteyner dışında yolcu limanı olarak Kuşadası ve Dikili devreye girdi. Son dönemlerde ciddi bir kruvaziyer turizminde gelişme olmaya başladı. Ticari yük işletmeciliğine gelirsek Alsancak Limanının kapasitesi çok kaba taslak 500-600, çok yüklediğiniz takdirde 700-800 teo kapasitesindedir ki buraya kolay kolay ulaşılmaz. Sadece Heris ve Nemport 1 milyon teo kapasitesinde kalıyor ve onlar 14 metrelik yeni nesil gemileri çok kolay yanaştırıyorlar. Böyle olunca orada 2 milyon teoluk bir kapasıite var. Burası yüzde 20'ler mertebesine geldi. En fazla 2-3 yıl içerisinde de Çandarlı devreye girecek. İstanbul 1'inci sıradaydı. İthalatta ve İzmir’le arayı çok açmıştı. Aliağa'ya yol geldi, demiryolu geldi. Çandarlı da devreye girince 4-5 yıl sonra hem ithalat hem ihracatta İzmir, Türkiye'nin en büyük limanı olacak. İzmir tarihi liman kentidir dedik ya. O sıfat tekrar kelimenin tam anlamıyla İzmir'in üzerine oturacak"

SATIŞI BİR KABUS SENARYOSU GİBİ ALGILAMAMIZ LAZIM
Başkan Sıtkı Şükürer, Alsancak Limanının satışının bir kabus senaryosu gibi algılanmaması gerektiğine vurgu yaptı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “Neden satıyorsunuz arkadaş? Eğer satacaksanız neden önce İzmir Ticaret Odası, Sanayi Odası ve diğer iş dünyası odalarını dahil etmiyorsunuz?” yaklaşımıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bir kere bu sembol limanın sonsuza kadar muhafaza edilmesi lazım… Belki bir kruvaziyer turizmi olarak yararlanılabilinir diye düşünülebilir. Alsancak Limanı'nın son derece çalkantıya kapalı yapısı nedeniyle limancılığa son derecede elverişli olduğunu ifade ederler. Alsancak Limanı’nı metrekare olarak çok büyütme imkanı yok. Tabii ki uygun olan İzmir Ticaret Odası, Sanayi Odası, Büyükşehir Belediyesi ve diğer sivil toplum kuruluşları hep beraber sahiplenerek İzmirlilerin ve İzmir'in uhdesinde kalıyor olması en doğrusu ancak yabancıya satılması olayını da bir kabus senaryosu gibi algılamamamız lazım. Tunç Bey’in yaklaşımını olumlu buluyorum. Unutulmamalıdır ki, 2006 yılındaki özelleşme olsaydı Singapurlulara bu liman verilmiş olacak. Uzakdoğu'dan bir gemi geldiğinde limana yanaşamadığı için Pire veya Hayfa’a gidiyor, oradan küçük gemilere yük aktarması yapılıyordu ve bu da maliyeti artırıyordu. Bu liman yapılırsa ve uluslararası bir niteliğe kavuşması konusunda burada bir ticari yarar görürlerse bundan İzmir karlı çıkar."

‘YABANCI YATIRIM GELMESİN’ DUYGUSALLIĞINA GEREK YOK’
Körfezin temizliği ve Soyer’in satış konusunda şeffaf olunması yönünde görüş bildirmesi, “Belki ortak olacağız. Belki oraya başka ortaklar bulacağız” sözlerini değerlendiren Şükürer, şunları söyledi:

“İzmir Körfezi'nin temizlenmesi önemlidir. İzmir körfezi kirlenmeye başladığından beri ‘sizin körfeziniz kokuyor’ cümlesi, hafif hafif bizim özgüvenimizin örselenmesine neden oluyordu. Sayın Aziz Kocaoğlu döneminde dip taraması öngörülmüştü. Yeni belediye yönetiminde çok farklı bir noktaya gidildi. Biz yağmur ve atık suyunu ayrıştırmasını yapar ve arıtmaları yaparsak, körfezin kendi içerisinde doğası kendini temizler dendi. Yatırımlar devreye girerse körfez kendi kendini temizler. Tunç Bey'in dediklerinde iştirak etmemek mümkün değil. Neticede odalarımızın elinde ciddi fonlar var. Bu tip bir yapı içerisinde İzmirli iş insanları da buna dahil olur ama tabii birilerinin başı çekiyor olması lazım. Limancılık konusunda ARKAS'ın bilgi birikimi ve öncülüğünde bir organizasyon yapılırsa en iyi çözüm o olur. Ama onlar böyle bir eylem içerisinde değilse bu liman giderek fonksiyon kaybediyor. Yabancı yatırımcı diyerek onu olumlayan bir yaklaşım içerisindeyiz. Kimse gelmezse yabancı yatırımcı geliyor demek gerekir. Asla yabancı yatırımcı gelmesin duygusallığına çok da gerek yok. Varlık Fonu çok daha kendine özgü mevzuatı olan bir yapıdır. Bu yapı içerisinde Varlık Fonu içerisinden bir değerin satılması çok kısa bir süreçte oluyor. Şeffaf bir şekilde götürün, burayı alacak olan günün sonunda belediye ile birlikte yaşayacak. Belediye bu sistem içerisinde yer alma konusunda bir yaklaşım gösteriyorsa belediyeyi bu işe dahil etmek, alacak olanların konforlu çalışmaları konusunda önemlidir. Zor ve yanlış olan, ben ortak da olmam, sattırmam da sattırmam anlayışı. Başkan Soyer öyle demiyor. Biz de sisteme dahil olalım diyor. Böyle baktığınızda bu liman 1 milyar 350 milyon TL değerlerini bulamayacağı çok açık. Çok anlamlı bir para bulmadan elden çıkacak, bu da insanın içini acıtıyor. O liman dağınık kalsın yeter ki bizde kalsın, yaklaşımı İzmirli tarafımızdan hep gündemde. Düşük rakama satılması bizi üzer.”

DÖVİZ KITLIĞI OLUR DA KUYRUKLAR UZARSA…
Türkiye’nin ekonomi yönetimi ve dövizdeki artışla ilgili görüşlerini belirten Sıtkı Şükürer, döviz kıtlığı nedeniyle kuyrukların uzaması durumunda sorunun farklı bir noktaya gelebileceği uyarısında bulundu:

“Türkiye'de Maliye Bakanlığı’nda Mehmet Şimşek bey'in gelmesi ile rasyonel esaslara göre yeni bir rasyonel anlayışa geçildiğini ifade edildi. Şöyle bir bakıyorsunuz gemi iskeleden ayrılmış, enflasyonda kıpırdanma var. Büyüme rakamlarında sıkıntı var ve ülkedeki döviz miktarından büyük bir sıkıntı var. Bunu önlemek için kur korumalı diye bir şey icat etmişsiniz. Ciddi sıkıntılar var. Buna rağmen döviz dengenizi sizi rahatlatacak seviyeye getirmişsiniz. Bu ülkede döviz biterse bu iş ne enflasyona ne büyümedeki düşüşe benzer ve önümüzdeki mart ayında yerel seçimler var. AK Parti ekonomik sıkıntılara rağmen bir önceki seçimi kazandı ama döviz kıtlığı söz konusu olur da kuyruklar oluşursa, bu ciddi anlamda şu an hiçbir hükümet dayanamaz. Bir analiz yaptı hükümet ve diğer tüm unsurlar geri plana çekip döviz problemimiz en büyük problemdir evet bunu çözmeliyiz dedi. Bu noktada da yapılması gereken şey basitti; ilk olarak yapılacak şey Merkez Bankası’nın faizleri yukarı çıkarmasıydı. Bu sıkıntı da döviz kaybı anlamına gelir. İkincisi, sizin ithalatınızı patlatır. Üçüncüsü, temmuz ağustos turistin gelme zamanı ve bu turistler yükselen bir TL’den ziyade değerini kaybetmiş TL'den harcama yapar. Kurun değerleniyor olması da ciddi bir azalmaya yol açardı ve nihayet akut döviz ihtiyacını karşılamak için en pratik yolu sıcak paraya gel demektir. Döviz daha ne kadar artacak? Ellerinden gelen baskılamayı yapacaklar. Daha evvelki uygulamalar yapılırken piyasaya döviz satılıyordu ve bu deniz bitti. Sadece kur korumadan dönüşlerde döviz ödemesi yapılıyor. Artık piyasada arz ve talep belirleyecek bunu. Analizler yapılıyor ve bu konuda kestirimde bulunmak çok zor. Bendeki hissiyat dolarda 28 TL Euro'da  30 TL şeklinde. Ancak bunu da belirleyecek olan enflasyon. Enflasyon alıp başını giderse, o da büyüyecektir.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ, O BİLDİRGEDE YER ALMALIYDI
CHP’nin seçim sırasında izlediği stratejiyi değerlendiren Sıtkı Şükürer, “CHP seçimde bir yöntem izledi. Mümkün oldukça birleşmek, birleşe birleşe büyümek falan. Mantıklı ancak o birleşenlerin ortak paydasını yakalayacağım diye kendinizi kendiniz yapan değerlerden feragat edince halk nezdinde ne kadar sahici olarak algılanıyorsunuz? En basiti, İstanbul Sözleşmesine 6'lı ittifaktaki dengeleri gözeterek yer vermediniz. Bu tip işlerde asgari müşterek lafı son derecede tehlikelidir. Mutabık kaldığımız her şey asgari müşterektir. Saadet Partisi ile mutabık kalındı diye kendini sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP, bunu bildirgeye koyamadı. Bu ve buna benzer hadiseler sebebiyle seçmen de tepki gösterdi. İktidar partisinin zayıf karnı ekonomiydi ancak ekonomiyi unutturarak kimlik siyaseti üzerinden gittiler ve seçimi kazandılar. Bu çerçevede de İzmir'e birinci sıraya aday olan bir kişi üzerinden eleştiri geldi. Ben kişiyi tanıyorum çok öteden beri. Ciddi anlamda Türkiye'de sayıları çok fazla olmayan bir entelektüeldir o arkadaşımız. Fevkalade kaliteli birisi" dedi.

CHP SARI ÖKÜZÜ, HDP’LİLERİN DOKUNULMAZLIĞI TARTIŞILIRKEN VERDİ
Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişim rüzgarıyla ilgili görüşlerini de anlatan Sıtkı Şükürer, “CHP sarı öküzü HDP'lilerin dokunulmazlığı kalksın mı kalkmasın mı tartışmaları sırasında verdi” dedi ve şu açıklamalarda bulundu:

“Muhalefet açısından düşünüyorsak, ne uzuyor ne kısalıyor. Yüzde 25'ler mertebesinde oy alan bir parti CHP… Ağırlıklı olarak kıyı seçmeni, Kürt ve Alevi seçmenine yaslanarak oy alan bir parti. Halbuki bunu çok daha geniş bir biçimde götürüyor olması lazım. Asıl olan ülkeyi yönetecek olanların demokrat olmasıdır. Demokrat kimliğini geniş kitlelere geçiriyor olması lazım. Siyasi partiler kanununda ve seçim kanununda değişiklikler yapılması da bu demokratlığın seçim öncesi samimiyet testi olabilir. CHP sarı öküzü, HDP'lilerin dokunulmazlığı kalksın mı kalkmasın mı konusunda oy vererek verdi. Parlamentoda legal bir parti varsa onların dokunulmazlığını kendi dokunulmazlıkları gibi görmeliydi. CHP'nin demokrat olmayı, tekrar silkelenerek kendi bünyesi içerisinde oluşturuyor olması lazım. Tüm dünyada neyin en olması gerektiği aslında evrensel demokratik ilkeler konusunda hap haline gelmiş durumda. Geçenlerde Tunç Bey yeni bir siyaset belgesi açıkladı. O siyaset belgesi, işte budur. Bu muazzam bir şeydi. Tunç Bey orada resmen kamuoyuna deklare etti ama bu siyasetin kendine özgü alt seviyesi altında yeterince tartışılmadı. Periyodik bir özeleştiri, kurultayı toplayalım dedi ancak yaprak kımıldamadı. CHP bunları yapmalı. Bunlar olmazsa hayat devam eder ama Türkiye bir Ortadoğu ülkesi olur. Refah düşer, yüzeysel insanlar oluruz. Nitelikli evlatlarımız yurtdışına kaçar. Bunlar da iyi olmaz”

BUNA SEBEP OLAN HERKESİN ÖZÜR DİLEMESİ LAZIM
Aziz Vukolos Kilisesi’ndeki içkili festivalde olanlar nedeniyle Rum Ortodoks Kilesisi’nin hassasiyetinin yerinde olduğuna vurgu yapan Başkan Şükürer, “Bu kilise çok eski bir kilise değil. 1866 yılında yapılmış sonrasında ise kilise olmaktan vazgeçilmiş. O harap haldeyken 1927'lerde devlet el atmış ve orayı müze haline getirmiş. Bu müze de unutulmuş böyle harap halde binayken Aziz Kocaoğlu el attı ve mükemmel bir hale getirdi. Burasının geçmişi ve İzmir'in çok kültürlü yapısını herkese gösteren bir kararla patriği çağırdı ve orada bir ayin düzenlendi. Tekrar orasının kilise olduğu hatırlandı ama orada sürekli ayin düzenleyecek kimse yok. Oranın yaşıyor olması için, çok yüksek ücretler söz konusu olmadan bazı etkinliklere kiralanır hale geldi. Burada yanlış olan, içkinin içilmesi ve ölçünün kaçırılmış olması. Emniyet, kaymakamlık izinli ve içki içilmeyecek taahhütlü bir kiraya verme işlemi gerçekleşiyor. Ama vatandaş veya kurum, ölçüyü kaçırıyor. Şüphesiz Rum Ortodoks kilisesinin hassasiyeti yüzde 100 yerindedir. Camide böyle bir şey olsaydı, yaşananların binde biri olsaydı bile ortalık birbirine girerdi. Bu nedenle buna sebep olan herkesin özür dilemesi gerekmektedir. Hem büyükşehir için hem Valilik içinde geçerlidir. Tunç Bey de üzüntüsünü zaten dile getirdi.”

KONYA’YA, KAYSERİ’NE NE YATIRIM YAPILIYORSA, İZMİR’E DE YAPILMALI
İzmir Büyükşehir ile iktidar arasında yatırımlar konusundaki tartışmalara da değinen Şükürer,

“Hükümet, adil olmalı” dedi ve ekledi:

“Tunç Bey'in bazı kredi taleplerinin açıklamalarını duyuyorum. Onayların gecikmesinden şikayetleri oluyor. Yapıcı bir AK Parti vekili olan Hamza Dağ da bu konuda elinden gelen çabayı gösterdiklerini söylüyorlar. Tabii ki beklenen şudur; merkezi hükümetin, herhangi bir yerel yönetim yöneticisine bu neviden bir söylem imkanı vermeyecek bir şekilde açık ve adil olması lazım. Sadece kredi meselesi değil, Konya'ya, Kayseri'ye ne yatırım yapılıyorsa aynı ölçüde İzmir'e de yatırım yapılıyor olması lazım. Demokrasi de böyle bir şey, al gülüm ver gülüm üzerinden işliyor. AK Parti biraz abarttı diye biraz muhalefet itiraz içerisinde. Kamu erkini elinde bulunduranların, bu lafların basına düşmesine engel olacak uygulamalar içeriğinde oluyor olması lazım."