GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
3 Şubat 2021 Çarşamba 21:01

Jeofizik Yüksek Mühendisi Öziçer: İzmir'in yüzde 80'i çürük zeminde yaşıyor!

30 Ekim'de yaşanan deprem sonrası konut alanlarının tercihi konusuna dikkat çeken Jeofizik Yüksek Mühendisi Sinancan Öziçer, " İzmir'in yüz ölçümüne baktığımızda, yüzde 80 oranında kayalık zemine sahip. Yüzde 20'lik bir zemin alüvyon. Ancak İzmir nüfusunun yüzde 80'i o yüzde 20'lik çürük zeminde yaşıyor" ifadelerini kullandı

EGEDESONSÖZ / Jeofizik Yüksek Mühendisi, Jeofizik Mühendisleri Odası eski Başkanı  Sinancan Öziçer, Sonsöz TV'de gazeteci Muhittin Akbel'in soruların yanıtladı. İzmir'de Şubat ayının ilk günlerinden itibaren art arda yaşanan deprem dalgaları sonrası son durumu değerlendiren Öziçer, kentsel dönüşümden İzmir'in fay hatlarına, Rıza Bey apartmanın yerine ne yapılacağından  İzmir'in kentleşme yapısına kadar bir çok konuda açıklamalarda bulundu.

 30 EKİM'İN ARTÇILARI, 1.5 YIL SÜREBİLİR

İzmir'de sık sık depremlerin yaşanmasının normal olduğunu söyleyen Jeofizik Yüksek Mühendisi Sinancan Öziçer, 2017'de gerçekleşen depremi örnek göstererek, artçı sarsıntıların 1,5 yıl sürebileceğini belirtti. Öziçer, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

"Her programa geçmiş olsun ile başlıyoruz ancak umarım bizler artık belirli bir bilince ulaşabiliriz. Belirli kararlar ve denetimlerle artık bu felaketleri daha kısıtlı yasarız. Son 48 saatteki felaketlere baktığımızda bir eksen kayması var gibi gözüküyor.  Şubat ayındayız ve şu anda bile hava sıcaklığı 20 dereceyi gösteriyor. Şu an ciddi bir sapma olduğu gözüküyor. Deprem anlamında da Ege Bölgesi'nin karakteristik özelliklerinden kaynaklı olarak doğal olarak yaşıyoruz. İzmir öncelikle Gediz Grabeni dediğimiz farklı birçok fayın içinde olduğu bir coğrafyadır. Son 100 yıla baktığımızda meydana gelen depremleri de göz önünde bulundurduğumuzda bu depremlerin yaşanması çok normal. Meydana gelen deprem 4 büyüklüğünde de olabilir, 6 da... Ancak bunların öncü bir deprem olup olmadığı konusunda şu anki teknoloji ile yorum yapmamız mümkün değil. 4 üzerinden depremde mutlaka artçıları olacaktır.  17 Haziran 2017'de meydana gelen bir deprem vardı. Bu deprem, doğu- batı yönündeki fayın meydana getirdiği bir depremdi. Bu depreme baktığımızda 30-40 adet artçı deprem olduğunu görüyoruz. Yani 2019'un sonuna kadar meydana gelen depremlere şahit oluyoruz. Yani bunun artçıları 1,5 yıl devam etmiş. Bizler 6.9'luk depreminde artçılarını uzun süre hissedeceğiz. Kuşadası açıklarında hissedilen depremlerde de 4.2-5 şiddetinki depremler meydana geldiğinde bu büyük bir depremin habercisi olduğu anlamına değil, 6.9'un artçıları anlamına gelir. Art arda gelen depremleri biz 2005 yılında Sığacık'ta meydana gelen depremlerde de yaşamıştık. Vatandaşlarımıza kesin söylememiz gereken bir şey var ki, bu depremler büyük bir depremin habercisi anlamına gelmiyor."

"10 YIL İÇİNDE DEPREM OLMAYACAK DEMEK, ÇOCUĞU KANDIRMAKTAN FARKLI DEĞİL"

Deprem potansiyeli olarak İzmir'in fay hatlarının ne durumda sorulması üzerine konuşan Öziçer, İzmir'de son dönemlerde yaşanan depremler için şu ifadeleri kullandı:

"İzmir'e baktığımızda o bölgedeki yani Kuzey Anadolu Fay Hattı gibi değil. Kuzey Anadolu fay hattı uzun yıllarda enerji birikimi olan ve boşaltımında 7 şiddetlerinde olan bir alan. İzmir'deki faylar ise parçalı halde. Bu faylar, özellikle normal fayda olduğundan dolayı bunların üreteceği depremler 6.5 olduğunu söyleyebiliriz. Bugün Karaburun'da olan yarın başka faylarda da meydana gelebilir. Bunlar doğal durumlardır. Vatandaşlar bilmelidir ki bizler deprem kuşağında yaşıyoruz. Yani sık sık deprem olması, daha büyük depremin olacağı anlamına gelmez. Bu şekilde meydana gelen depremlerde sismik boşluğun oluşturduğu fay hatlarının da rahatlayacağı konusunda biraz bizlerde sevinebilir. Çok büyük bir travma yaşadı İzmir tabi 30 Ekim tarihinde, ondan kaynaklı bu tür korkuların olması normaldir. Bizler deprem bölgesindeyiz, 10 yıl içinde deprem olmayacak demek çocuğu kandırmaktan farklı değil."

"DENİZDE VE KARADAKİ SİSMİK BÖLGELERE DİKKAT EDİLMELİ"

Yaşanan depremlere İzmir penceresinden bakıldığında denizde bulunan 7 sismik bölgeye dikkat edilmesi gerektiğini belirten Jeofizik Yüksek Mühendisi Sinancan Öziçer, şu bilgileri aktardı:

"13 fay aktif var ancak, ne kadarının hasar derecesi büyük, bilinmiyor. Önemli olan sismik boşlukların nerelerde daha fazla meydana geldiğidir. Son 30 yıla baktığımızda tehlikenin en büyüğün denizlerdeki faylardan meydana geldiğini görebiliriz. Yaşanan depremlerin hepsi denizlerdeki ve deniz kıyısındaki fayları ürettiği depremler olduğundan dolayı, denizlerdeki 7 sismik bölgeyi göstermemiz gerekir. İzmir Körfezi dış bölgeleri, Karaburun Midilli, Sığacık Körfezi, Urla Yarımadası, Kuşadası Körfezi, Çandarlı ve Dikili körfezi. İzmir'in açıklarında çok ciddi sismik bölgelerin ve boşlukların olduğu ve depremlerin üretebileceğini söyleyebiliriz.   Konak-Gaziemir, Torbalı, Menemen, Yenişakran, Bergama,Beydağ,Ovacık Ödemiş ve Bozdağ'a baktığımızda karadaki bölgelerde de sismik bölgelerin olduğunu görebiliyoruz. Biz hep İzmir'den bahsediyoruz ancak son yıllarda Manisa'da  da ciddi depremler yaşıyoruz. Şehzadeler, Gölmarmara-Akhisar bölgelerinde de sismik boşlukları görebiliyoruz. Bunlar yıkıcı bir deprem getirebilecek anlamına gelmez ancak depremlere baktığımızda İzmir ve çevresinde sismik durumların ne kadar aktif olduğunu gözler önüne seriyor. Bu yüzden bizler depremle yaşamayı bilmeliyiz."

 "30 EKİM DE İZMİR İÇİN MİLATTIR"

30 Ekim ve sonrasında İzmir'de yaşanan depremlere bakıldığında kentsel dönüşümün önemine dikkat çeken Öziçer,sahte raporlar hakkında şunları söyledi:

"6366 sayılı Kentsel Dönüşüm yasası ve Büyükşehir dönüşüm maddesi var. İki maddeye baktığımızda, kentsel dönüşümün doğru bir şekilde yapıldığı zaman, bu konuda ciddi tedbirler almış olduğumuzu göreceğiz. Son dönemlerde yapılarda ciddi sıkıntılar yaşandığını gördük. Vatandaşları da mağdur etmeden yapılacak kentsel dönüşümün çok önemli bir adım olacağını düşünüyorum. 1999'da yaşanan deprem, nasıl tüm Türkiye'de bir milat olduysa, 30 Ekim de İzmir için bir milattı. Bu miladı doğru bir şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Büyükşehir ve devlet tarafından denetimlerin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Mevcut bir bina yapılmadan önce ruhsat aşamasında en önemli konulardan birisi tüm ruhsatlandırmaları değerlendirmeleridir. Bunlar denetlenecek ki, yasalara göre yapıldığının ortaya konulması önemlidir. Belediyelerde denetçi yoksa, daha uygun ve maliyeti düşürmek için sahte raporlar hazırlanır ve belediyeye sunulursa, maalesef depremde çok acı deneyimler yaşayabiliriz. İzmir'de 30 ilçe belediyemizin sadece 9'unda jeofizik mühendisi istihdam edildiğini söyleyebilirim. Oraya gelmeyen bir zemin etüdü raporunda, gerçekten doğru olup olmadığının denetlenmeden o ruhsat aşamasına geçilirse, ne kadar son deprem yönetmeliğine uygun yapılsa da yine acı sonuçlar yaşarız."

 "İZMİR'İN ALTI, FAY HATLARIYLA ÖRÜLMÜŞ DURUMDA"

İzmir'de yaşayan vatandaşların yüzde 80'inin alüyvon olarak tabir edilen çürük zeminde yaşadığını belirten Jeofizik Yüksek Mühendisi Sinancan Öziçer, İzmir'in zemin yapısı ile ilgili şu bilgileri aktardı:

"Riskler azalmadı. İzmir'in yüz ölçümüne baktığımızda yüzde 70-80 oranında kayalık zemine sahip. Yüzde 20'lik bir zemin alüvyon. Ancak İzmir nüfusunun yüzde 80'i, o yüzde 20'lik alüvyonlu alanda, yani çürük zeminde yaşıyor. Buralardaki yapılaşmalar da 40-50 yaşını aşmış yapılar. Bundan dolayı bu riski artıran yanı, daha büyük olan, 30 Ekim'deki deprem 4-5 saniye daha fazla olsa belki daha büyük acılar ile karşılaşabilirdik. O yüzden bu risk hala devam ediyor. Bu riski azaltan konuda kentsel dönüşüm olabilir. Çünkü kentsel dönüşümdeki alanlar daha sağlam temeller ile yapılacağı için vatandaşlarımız 6.9 büyüklüğündeki depremde can kayıplarının çok çok daha azalabileceğini söylüyoruz. Bu riski artıran nedenlerden biri de hızla artan kaçak yapıların artıyor olması. Biz vatandaşlarımıza ısrarla söylüyoruz, 1 kat fazladan yapayım diye, hiçbir mühendislik hizmeti almamış ve depremde yıkılabilecek bir kaçak yapılaşmaya adım atmayın. Rica ediyoruz. Bunu yapan vatandaşlar, sevdiklerine bina değil, tabut inşa ediyorlar. Vatandaşların kendilerine düşüne bir görevi daha var. Bu da yapısal olan eşyalarını sabitlemeleridir. 99 depremine baktığımızda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın birçoğu yapısal olmayan malzemelerden kaynaklı hayatını kaybettiler. İzmir'in yeraltı, faylarla örülmüş durumda. Bunların geometrisi, uzunluğu ve derinliği de önemli. Sadece karadaki değil, denizdeki fayların da denetlenmesi lazım. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Piri Reis gemimiz var. Bununla Ege Denizi'ndeki fayları inceleyerek raporlamamız lazım."

 "ADA BAZINDAN KENTSEL DÖNÜŞÜME BAŞLANMASI DAHA ÖNEMLİ"

Sözlerini kentsel dönüşüm çalışmalarında dikkat edilmesi gereken konular hakkında sürdüren Öziçer, belediyelerin çürük yapıları yıkma yetkisi ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bakanlık ve Büyükşehir'in görev tanımları belli. İmar durumu da çok önemli. Ondan dolayı vatandaşlar en baştan araştırma ve inceleme yaparak, ona göre adım atabilirler. Bunlar sadece parsel bazında yapılan şeyler. Ancak ada bazından yapılırsa, daha iyi olur diyoruz. Yani ada bazında kentsel dönüşüme başlanması daha önemli. Donatılarının da içinde bulunduğu, hak mağduriyetlerinin yaşanmayacağı bir planlama olursa daha doğru hareket etmiş olurlar. Belediyelerin de yetkileri var, metruk belediyelerin yıkımı belediyeye ait. Riskli yapı tespitinin arından Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden belediyeye yazı gidiyor ve belediye tapu sahiplerine yazı yazarak yıkılmasını istiyor. 60 gün içinde yıkılmazsa, 25 günlük bir ek süre veriyor. Bu süreçte de yıkılmazsa belediye yıkım işlemlerine başlayabiliyor."

"DEPREM 3 BİLİNMEYENLİ BİR KAVRAMDIR"

30 Ekim'de yaşanan depremde Bayraklı'da yaşanan yıkımlar sonrası, yıkılan evlerin bulunduğu alanlarda ne yapılması gerektiği sorusuna, Sinan Öziçer şu yanıtı verdi:

"Olayın duygusal tarafıyla bakılırsa, orada canını kaybetmeyen vatandaşlar, orada yeni bir bina yapılmamasını isteyebiliriler. 17 bina tamamen yıkıldı 30 Ekim'de. Mühendislik bakış açısı ile bakmak gerekiyorsa, o bölgelerde yer yer 150 metreye kadar alüvyon tabakalar var. Ancak son olarak devreye giren deprem yönetmeliğine uygun bir yapı yapıldığında o binaların doğru bir şekilde, ileride meydana gelebilecek depremlerde can ve mal kayıplarının çok aza inebileceğini söyleyebiliriz. Ancak burada karar mercii, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Belediye ve vatandaşlardır. Ancak o bölgede nüfus artışı ile birlikte yapılaşma kaçınılmaz. İzmir'in en sağlam bölgesi olan Bornova Atatürk Mahallesi'nde bile gecekondulaşmadan kaynaklı imar yönetmeliği belli değil. Nüfus artıyor. Yapılmasın diyoruz ancak bir gerçeklik var. O bölge çok iyi bir şekilde ilgilenmesi gerekir. Rezerv alanlarda, seçilmeden önce kapsamlı bir çalışma yapılmalı. Bir alanı rezerv alan seçilmiş ancak jeolojik ve jeofizik çalışmalar yapılmamışsa, bu tür tartışmaların önüne geçemezsiniz. İzmir çevresinde ciddi bir mikro bölgeleme çalışması yapılabilirse, kentsel dönüşüm ve çalışmalar hakkında önemli bir çalışma yapılmış olacaktır. En önemli şeylerden bir tanesi zeminin tam olarak geometrisinin çıkartılmasıdır. Bizler altyapı çok önemli deriz. Altyapı ne kadar önemliyse, deprem ile ilgili ilk çalışmalara çok önemlidir.  Deprem o kadar farklı bir kavram ki çok rahat kullanılmaya müsait bir kavram. Bilimsel veriler doğrultusunda, verilmeyen hiçbir beyanata inanmamalarını tavsiye ediyoruz. Deprem 3 bilinmeyenli bir kavramdır. Bizler İzmir'de geçmişte depremler olduğu için bundan sonra da olacağını söyleyebiliriz ancak bunun zamanını söylememiz, vatandaşları aldatmak olur. Benim binam 6.9 büyüklüğündeki depreme dayandı, bundan sonra uzun süre bir daha bu deprem olmaz algısına kapılmasınlar. Boks maçında sporcu nasıl ilk raundda yediği yumrukta sarsılmayıp, 10-11. rauntlarda daha hafif yumrukta sarsılıp düşüyorsa, binalar da böyledir. Her deprem, binaları yıpratır ve yorar. Bu güne kadarki depremlerde İzmir'deki binaların yorulmuş olduğunu düşünürsek, kentsel dönüşümün önemine dikkat çekmek istiyorum."