GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
27 Kasım 2018 Salı

Zeybekçi nereden/nasıl çıktı?

AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Denizli Eski Belediye Başkanı, Ekonomi Eski Bakanı Nihat Zeybekçi oldu.
AK Parti teşkilatında kısa süreli şokun ardından küçük çaplı bir isyan belirtisi ortaya çıkmışsa da zayıf direniş, Saray tarafından kat’i bir şekilde bastırıldı.
Ankara’ya İthal belediye başkanı istemiyoruz diye giden AK Parti İl Başkanı Aydın Şengül, açıklama sırasında tam yanında oturduğu Zeybekçi’yi ilk kutlayanlardan biri oldu.
Hatta MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin de Şengül’ün Zeybekçi’yi tebrik ettiği saatlerde ‘Nihat Bey bizim de adayımız’ diyerek ‘Cumhur Kardeşi Şengül’e ve de tarihe geçmesini beklediğim atamaya omuz attı.
*
Belediye başkanının Osmanlıcadaki karşılığı Şehremini’dir.
Bir makam olarak Fatih Sultan Mehmet’ten bu yana var olan ama Islahat’tan bu yana ‘belediye başkanı’ olarak kullanılan Şehremini’nin lügat karşılığı ‘Şehrin Emin kişisi’dir.
Erdoğan’ın şehremini namzedi olarak İzmir’e Denizli’den birini göndermesi siyaset tarihi, sosyolojisi adına devrim gibi bir karar olmasının yanında koskoca AK Parti İzmir teşkilatında ‘şehrin emin kişisi’ olmaya aday birinin bulunamadığının da kabulü olarakokunabilir.
Aksi takdirdeneden Denizli’den birini İzmir’in şehremini adayı olarak atasın ki?
Şehremini… Yani şehrin emin kişisi…
Şehrin emin kişisinin o şehirden olması eşyanın tabiatı gereğidir. Yani şarttır.
Milletvekilinin ithali bir yere kadar tamamdır.  Neticede (abartmamak kaydı şartıyla) yasama faaliyetleri için gerekli olan kimi özellikte birileri kontenjandan yazılabilir.
Lakin ithal belediye reisini de göreceğimiz kimin aklına gelirdi? Kim bilir başka neler görecek, nelere şaşıracağız bundan sonraki süreçte.

Nihat Zeybekçi’ye değil tabi ki sözüm.
Kendisini İzmir’e tayin eden iradeyi tartışıyorum. Zat-ı şahanelerinin iradesini…
Kaldı ki Zeybekçi, kabineden İzmir için seçilecek en doğru isimlerden biridir. Bana göre (Son süreçte biraz fazla yıpranmış olsa da)  İzmir adaylığı için en doğru aday olan Bekir Pakdemirli’den sonra.
Hatta Pakdemirli ismi adaylıktan kaçan Mahmut Özgener’den bile sürece daha uygun düşüyordu. Teşkilatın bağrından ve de İzmir’den genç biri olması hasebiyle…
Sonuçta Erdoğan sınıf arkadaşı Denizli Eski Belediye Başkanı’nı bu kez İzmir’de görevlendirdi.

İzmir’i hala isteyip istemediğini bilemem… Lakin bu atamanın İzmir’i şoka soktuğu kulislerin hareketliliğinden anlaşılıyor. Öte yandan Erdoğan İzmir’de İzmir için daha iyisini bulamamışsa Zeybekçi sürecin en doğrusudur.
Çünkü Egelidir… Belediye Başkanıdır. Ve de bakandır.
Gerçi ekonomi bakanlığı en büyük handikabı sayılır Zeybeçi’nin. Çünkü ekonominin hali malumunuz…
Ancak Egeli ve Belediye Başkanı kimliği, özellikle İzmir’in dış ilçelerinde Cumhur İttifakı’nın ruhuna uygun düşebilir.
*
Bu köşeyi uzun yıllar olduğu gibi ‘gazetecisıfatımla’ işgal etmeye devam etseydim yazıyı bu minvalde sürdürebilirdim. Lakin hayatın akışında aldığımız kararlar bir süredir bizi araştırma şirketi yöneticiliğine götürdü.Haliyle yazının devamı biraz o kimliği yansıtacak?

Soru şu…
Neden Zeybekçi?
Ya da nasıl Zeybekçi?

İntegral Araştırma Şirketi olarak her daim kentin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Tabi ki yerel seçime dönük ‘adrese teslim’ önemli çalışmalarımız var. Sonuçlarını açıklamaya mezun olmadığımız çalışmalar…
Sadece son çalışmalarda değil uzunca bir süredir siyasal araştırmalarda dikkatimi çeken bir hususun altını çizmek istiyorum bugün. Ve İzmir gibi demokrasinin başkenti bir şehri ithal belediye başkan adayına götüren de bence bu husustur.
Hiç kuşku yok ki Erdoğan kendince sosyolojik bir devrim yapmaya çalışıyor.
Yeni bir nesil yetiştirmek istediği attığı her adımdan anlaşılıyor.  İtaatkâr ve bıyıklı bir nesil… Mesele bu kadar da basit değil. Kırmızı yerine turkuaz halıyla başlayan sürecin devamı bunlar. Bir ara çok kullanılan ‘Yeni Türkiye’ kavramı vardı hani. İşte artık kavram olarak pek tercih edilmese yeni Türkiye’nin acı gerçekleri bunlar.
Erdoğan’ın önce partisine sonra ülkeye hâkimiyetiyle birlikte yaşananların yansıması da diyebiliriz.
*
24 Haziran sürecinde Saadet Partisi Cumhurbaşkanı Adayı Temel Karamollaoğlu ‘Papağanlar ülkesi haline geldik’ diye bir ifade kullanmış ve devamında “Bir kişi ne derse herkes onu tekrarlıyor” demişti. Çok yerinde ve doğru bir tespit olarak gördüğüm bu açıklamayı o tarihte kaleme almıştım.
Çünkü uzunca bir süredir AK Parti’de Erdoğan konuşmadan bir konuda fikir beyan etmenin mümkünü kalmamıştı.Önce Erdoğan konuşur akabinde Başbakan’dan il başkanına kadar herkes o fikrin paralelinde ifadeler kullanırdı.
İşte bu mecburiyet tablosu, normal şartlarda siyaset üreterek birbiriyle rekabet etmesi gereken beyinleri tembelleştiriyor ve tekdüze hale getiriyordu.
Vekil üretmez, il, ilçe başkanı üretmez…
Bırakın onları bakan, başbakan üretmez…
Reis konuşmadan konuşmazlardı.  (Hala konuşmuyor, konuşamıyorlar)
Neticede ülkenin en kudretlisi tarafından tersyüz, tekzip hatta rencide edilmek gibi bir durumla karşı karşıya kalınmak işten bile değildir.
Hal böyle olunca, teşkilatın tüm kademesi süreç içinde tek sesli tek renkli hale geldi.
Üzerine bir de bıyık zorunluluğu gelince kişilerin görünürlüğü tamamen ortadan kalktı.  Yani 2001’de kurulan AK Parti’deki nev-i şahsına münhasır şahsiyetlerin yerini bir takımın oyuncusu ya da bir ordunun neferleri gibi tek tipli, tek kıyafetli, tek düşünceli, tek renkli adeta üniformalı bireyler almaya başladı.
Böyle bir yapıda kişinin öne çıkması, fark edilmesi mümkün değildir.
Ve bu durumda kişi kaderini güçlü bir iradeye teslim eder. Varlığını ona borçlu olur.
Araştırmalarda AK Parti’den isim çıkmıyor.  Yüzde 1-2…
Nasıl çıksın ki? Bağımsız siyaset yapmak, fark edilir düzeyde başka şeyler söylemenin/yapmanın imkânsız olduğu ortamda kim, nasıl öne çıksın?
Belediye Başkanı kim olsun diye soruyoruz.
AK Parti seçmeninin cevabı.
AK Parti’den biri…
Şimdi anladınız mı Nihat Zeybekçi nereden ve nasıl çıktı?