GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Oya DEMİR
YAZARLAR
28 Haziran 2019 Cuma

Yasemin kokulu sokak… ve ‘siz’ yoksunuz…2019

Annemli babamlı o erken sabahlar 
Tüm yaşamımın belki en güzel şeyiydi 
Yatak örtülerinde sabah güneşi 
Ve sanki kardeşimiz olan eşyalar
Sakince açılıp kapanan bir kapı 
Bir masa, ağır başlı duruşuyla 
Yarı aydınlıkta, koridorda 
Aynadan, konsoldan yansıyan ışıltı
Şimdi bu erken sabah saatinde 
Acıtıyor kalbimi özlemle 
O sabah vaktin görüntüleri
Babamın güzel, ağır başlı yüzü 
Annemin azıcık hüzünlü 
Ve hep azıcık telaşlı gölgesi
“O Erken Sabahlar”; Büyükada, Temmuz 2006 – Ataol Behramoğlu

Hayat akıyor... Zamanın bitmeyen esintisine kendini bırakan hayat akıyor. Akmayan tek şey: Yasemin Kokulu Sokakta “sen” “siz” yoksunuz....

Hayat akıyor... Çocuklar büyüyor, sizin çocularınız, bizim çocuklarımız büyüyor. Bir şekilde yaşıyoruz. Değişen bir şey yok. “Siz”li anılar biriktirmeye devam ediyoruz. Hayat akıp gidiyor. Şöyle ya da böyle yaşıyoruz. Siz olmadan, sizinle anılar biriktirmeye çalışıyoruz. Bazen gülüyor, bazen üzülüyoruz... Bazen ufak tefek ayrıntılara takılıyoruz, bazen mesafeleri daha yakın yapmaya... Ama, her gün “O gün”leri yaşıyoruz... Ve hayat akarken, hayatın akmadığı tek sokakta, ben hala sizi çok özlüyorum. 

Hayat akıyor, zaman esmeye devam ediyor... Artık bizim de bahçelerimizde yasemin var. Ve çiçek açan yaseminlere rağmen; bu zaman esintisinin bir ilaç olmadığını düşünüyorum. Düşünmekten çok daha öte, çok daha fazla, inanıyorum. Ne yazık ki, zaman adlı bir ilaç yok...
 
Hayat akıyor, biz anılar biriktirmeye devam ediyoruz. Biriken anılar ile eksilerek, günden güne artan “acaba”larla, cevapsız “ne yapsak gitmezdiniz?” soruları ile yaşamaya çalışıyoruz...  

Hayat akıp gidiyor, gitmeyen tek şey o ‘an’. Her yer, her an, bir haziran daha “hüzün”... Bahar geliyor, yaz geliyor, bahar bahar değil, yaz yaz değil...   

Evde yaşamayan çiçekler, birlikte aldıklarımızdan geriye kalanlar, yemek kokusu eksik mutfak, bir türlü aydınlanmayan odalar. Açılmayan telefon, kapıyı kendi kendine açmanın günden güne çoğalan ağırlığı;  heryer “siz”... 

Herşey aynı kalır mı? Kalırmış... Ne yaparsan yap, hayatın içinde yürürken herşey aynı. Gitiğin her yer, gördüğün her insan, gülümsediğin her an, eline aldığın her kahve fincanı, duyduğunu sandığın her ses, bir kadeh şarap, yokluğunuza masaya vurulan her kadeh rakı hep eksik. 

Hem hayatın içinde hem dışında yaşanır mı? Yaşanırmış... Zaman ile yarışarak, bir o kadar hayatın içinde yaşarken, bir o kadar artan eksiklik ile var olmaya çalışmak, hayatın dışında yaşamak mümkünmüş...
 
Hayat akıyor. Zaman esiyor. Yasemin kokulu sokakta akmayan hayat, esmeyen zaman, tek bir “an”da. Gittiğin andan “gittiğiniz anlara”; “sen”den “siz”e geçtiğimiz; yasemin kokulu sokakta; günden güne artan yasemin kokularına inat “sizi” daha çok özlüyorum… Hala aynı şeyi yazıyorum, hala aynı şeyi soruyorum. “Neden?”... Cevap yok. 

Gittiğiniz anda  kalmak...İlk gün neyse, 74. gün neyse, 255. gün neyse; 2400. gün neyse hiç fark etmiyor hergün “O” gün ve gece... İlk an neyse, şu an “O an”.... Zamanla azalmayan acı ve özlem ile yaşamak... Hüznün ötesine geçmek... Bu gün; hala ‘O Gün’...Ve her gün sadece ’O An’...