GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
16 Şubat 2018 Cuma

Ya dedenizin dedesinin dedesi azılı bir seri katil çıkarsa?

Millete yeni eğlence çıktı…

Şimdi internete girip, “Soyağacı”nı çıkarmayana…

Bi’acayip bakıyorlar…

Dolmuşta, otobüste, vapurda…

Hatta işyerlerinde “güncel muhabbet” soyağacı…

Dolmuştaki sohbete bakar mısınız?

“Ay şekerim… Biz girdik soyağacına… Benimkinin dedesinin dedesi Osmanlı Dönemi’nde Niğde’de Oduncu İbram diye biliniyormuş…”

Yanındaki söyleşiyi kaynatıyor:

“Eşim benimkine baktı, büyük büyük dedemin beş karısı varmış…”

***

Sanki “Kiziroğlu Türküsü”ndeki gibi iz sürüyoruz…

Bir hışmınan geldi geçti peh peh peh peh…
Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey heey…
Hışmı dağı deldi geçti,
Ağam kim, paşam kim,
Nigâr kim, gözüm kim, canım kim, hanım kim, kim, kim?

***

Sadece 24 saat içinde…

Bir milyon 700 bin vatandaşım…

Ailesinin beşinci nesle kadar geçmişini öğrenmek için…

Harıl harıl E-Devlet’teki soyağacının peşinde…

Aslında…

Türkler’de soy-sop merakı pek yok…

Batı ülkeleri…

Bu işleri asırlar önce toparlamış…

Zaten asalet unvanları da işi kolaylaştırıyor…

Dük’ler Düşes’ler… Marki’ler Markiz’ler… Kont’lar Kontes’ler… Baron’lar Barons’ler… filan derken, “kim kimin tosuncuğu” şaaak diye ortaya çıkıyor…

Bizde iş sakat…

Viyana kapılarından Yemen çöllerine kadar geniş bir coğrafyada 600 yıldan fazla hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu bile…

Ancak…

1834 yılında İkinci Mahmut Dönemi’nde nüfus sayımı yapmaya kalkmış, onu da eline-gözüne bulaştırmış… Sadece erkekleri saymışlar, kadınlar yokmuş gibi kayıt düşmüşler… Allah’tan İkinci Abdülhamit, 1887 ve 1905’te geniş kapsamlı iki nüfus sayımı yaptırmış da…

Cumhuriyet döneminde “kim kimin nesi?” sorusuna daha kolay cevap bulunuyor…

***

Bu velvele seli içinde…

Gece gözüme uyku girmedi…

Kendimi sorguladım… Soyağacım nereye kadar gidiyor acaba?

Baba dedem Rumeli’nden

Babaannem İstanbullu…

Anne dedem Amasya Merzifon’dan…

Anneannem Suriye Halepli…

Hepsi bi’şekilde İzmir’de buluşmuş…

Ben de İzmir Alsancak doğumluyum…

Öğrenebildiğim “soyağacı yaprakları” bunlar…

Çınar’ın zirvesine ulaşmaya çalışsam…

İyice çorba olacak…

Kalkıp da bütün ailenin beşinci nesle kadar izini sürsem…

Kimbilir belki de…

Dedemin dedesinin dedesi…

Etrafı haraca kesen bir “eşkıya” ya da…

Maazallah…

Azılı bir “seri katil” filan bile çıkabilir…

İyisi mi…

Ben, “Babamın babasının annesinin babasının annesini”

Öğrenmekten vazgeçiyorum!

Neden mi?

Sebebi aşağıdaki minik hikayede saklı… Okumalısınız…

***

Fi tarihinde padişah vezire sormuş:

“Eğitim mi önemli yoksa Cibilliyet (soy, sop, yaradılış, huy) mi ?”
Vezir düşünmeden cevap vermiş:

“Cibilliyet padişahım…”

Padişah memleketin dört bir yanında tellallara çağrı yaptırmış,
"Duyduk duymadık demeyin… En iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın!"

En iyi hayvan eğiticisi padişahın karşısına çıkartılmış;
Padişah hayvan eğiticisine sormuş;

“Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?”

“Altı ayda öğretirim padişahım” demiş eğitici...

Altı ay geçtikten sonra eğitici huzura alınmış… Sormuş padişah:

“Eğittin mi?”

“Evet padişahım eğittim öğrettim…” demiş eğitmen…
Saray erkanı toplanmış; kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam vezirin önüne gelmiş padişah yine sormuş vezire:

“Eğitim mi önemli Cibilliyet mi?”

Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde sakladığı fareyi yere bırakmış… Kedi elindeki tepsiyi fırlattığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış...

Pek tabii ki, altı aylık eğitim boşa gitmiş...
Vezir cevap vermiş:

“Gördüğünüz gibi, Cibilliyet Padişahım!”

Sonsöz: “Şeref; akıl ve edep’le elde edilir… Soy sop ile olmaz… Soyluluğun en ilerisi, güzel edep ve sağlam terbiyedir… / Hz. Ali”