GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
7 Ağustos 2019 Çarşamba

Vicdan…

Taaa, 90 yıl önceydi…

Atatürk, Yalova’da bir köşk yapılmasını istedi…

Yaz aylarını burada geçirmek istiyordu…

Bir yıl sonda köşk bitmişti…

Ne var ki…

Köşk’ün yanındaki en az 300 yıllık çınar ağacının dalları…

Çatı’ya değiyordu…

Mühendisler, “Köşk’e zarar verir, keselim” dediler…

Atatürk ne yaptı?

Yapılmış, bitmiş köşkü…

Temeliyle tramvay rayları üstünde yürüterek…

Bir kaç metre ileriye taşıttı…

Çınar ağacının kesilmesine vicdanı el vermedi…

***

Kazdağları, Çanakkale-Balıkesir sınırları içinde…

Eşi bulunmaz bir doğa harikası…

Dünyanın ikinci “doğal oksijen” deposu…

Git, iki gün kal…

Yeniden doğmuş gibi hissedersin kendini…

Bir Kanada şirketi…

Altın madeni yapmak için aramak için…

O Cennet’te…

İddiaya göre 200 bine yakın ağacı gözünü kırpmadan kökledi…

Türkiye ayağa kalktı…

Yörede “Su ve Vicdan” nöbeti başladı…

Gerisini herkes biliyor; dünya izliyor…

***

Bilim kurgu öykülere, filmlere bayılırım…

Yarın olacakları, bugünden öğrenmek güzeldir…

Heyecan vericidir…

Uzay Yolu, Star Wars, Metropolis, Bıçak Sırtı, Avatar, Yaratık, Geleceğe Dönüş, Terminatör, Matrix, Solaris, Yıldız Savaşları, Jurassic Park…

Say, sayabildiğin kadar…

İşte, öyle “beynimizi zonklatacak” bir hikaye ile…

Noktalayalım bugünkü köşemizi…

***

WhatsApp’ta rastladım…

Altında…

“İsmail Ören” imzası var…

Kazdağları’nın Çığlığı’nı ile öylesine lirik anlatıyor ki…

Kimbilir, belki de “gerçek” hayattandır…

Üstelik…

Okunup, ders alınması ümidiyle yazıldığı çok belli…

Kime?

Anlayana…

***

“Kazdağları Hayattır…”

Hastamızın durumu nasıl diye sordu eşi…

Doktor, omuzlarını kaldırdı:

“Bu gün tekrar kemoterapi yapacağız...”

Hemşireye döndü, “Hastayı hazırlayın” dedi…

Kadın hastanın yanına oturdu
Sağ elini avuçlarına aldı; dudaklarına götürdü, öptü…

Hasta zorlukla gözlerini araladı, eşine baktı…

Kadın gözyaşlarını saklamak için…

Kocasının elini uzun uzun öptü…
“İyi olacaksın; merak etme gerekirse bütün varlığımızı harcarız” dedi…

***

Sekiz aydan beri bu hastalık hayatlarını zehir etmişti…

Eşi bir maden şirketinin yöneticisiydi…

Yabancı bir şirketle…

Kazdağları’nda altın aramak için çok çalışmıştı…

Sonunda başarılı da olmuştu…

Bütün engellemelere rağmen…

Halkın tepkisine karşın iki yıl önce aramayı bitirmişlerdi…

Epeyi para kazanmışlardı ama…

Şu illet hastalık gelip, yakalarına yapışmıştı…
Kazançlarının sefasını sürememişlerdi…

Sadece ortaklık yaptıkları firma onları ülkelerine davet etmiş…

Bir ay tatil yapmışlardı…

O ülkenin ormanlarına hayran kalmışlardı…

Sekiz ay önce halsizlik hissetmeye başladı…

En iyi doktorlara gitmesine rağmen şifa bulamamıştı…

Kanser dediler, kemoterapi yaptılar…

Sonunda o yöneticiyi evine gönderdiler…

Kadın doktorların kocası için ümidi kestiklerini anlamıştı…

Dostlarından biri…

Küba’ya gitmelerini önerdi…

Aradılar, telefondaki kişi tahlillerini istedi…

Gönderdiler, 14 gün sonra cevap geldi…

Telefondaki kişi…

Sadece Kazdağları’nda yetişen beş bitkiyi…

Özel olarak ambalajlanarak getirdikleri takdirde…

Kesin tedavi edeceklerini söylemişti…

Bitkilerin yöre isimleri ile Latince isimlerini yazdırdı…

Birisi, Latincesi “Sideritis Trojana Ehrend” olan Sarıkız Çayı

İkincisi, Latincesi “Allium Kantrionum” olan Yabani Sarımsak

Üçüncüsü, Latincesi “Equi-Trojani” olan Kazdağı Göknarı’nın taze kozalağı…

Dördüncüsü, Latincesi “Astrapolus Membronaccus” olan Geven Otu

Beşincisi, Latincesi “Sxifroga Paniculata” olan Taşkıran Otu

Bu bitkilerin…

Mutlaka Kazdağları’ndan toplanması gerekiyordu…

Bir hata olmasın diye…

Kübalılar, bitkilerin fotoğraflarını de gönderdiler…

***

Ailenin bireyleri hemen Kazdağları’na gitti…

Hasta da çok ümitlenmiş, morali de düzelmişti…

Sabırsızlıkla…

Kazdağları’na gönderdikleri yakınlarını bekliyorlardı…

Bir hafta sonra bitkileri arayan ekip geldi…

Üçünü bulduklarını ama…

İkisinin maden arama yapılan yerde yetiştiğini…

Maden arama esnasında…

Bu bitkilerin tamamen yok edilmiş olduğunu söylediler…

Artık “Taşkıran” ve “Geven” otlarını bulmak imkansızdı…

Zaten bunlar uzun yıllarda yetişen bitkilerdi…

Hasta, resmen yıkıldı…

Altın ararken halkın tepkisi gözlerinin önüne geldi…

Pankartları görür gibi oldu…

“Kazdağları Hayattır” diye yazıyordu…

“Ölüm istemiyoruz” diyen pankartlar bile vardı ama…

İşte kendisinin hayatı da bitiyordu…

Çıkardıkları tonlarca altının…

Hayat’ın bedeli olabilecek…

Birer tutam “Geven” ve “Taşkıran” otları kadar değeri yoktu…

***

Bitiriyoruz…

Neyle?

Şimdi bilgisayarıma düşen haberle:

AK Parti Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Kazdağları'nda doğa için başlatılan çevre mücadelelerini eleştirdi ve bakın ne dedi:

“Misafirlerimizin (doğaseverleri kastediyor…) aklına, “İki yıldır ağaç kesilirken eylem yapmadık da kesim bittikten sonra eylem yapıyoruz, bugün eylem yapmanın ağaçlara faydası yok… Peki, kime faydası var?’ diye sormak gelmedi mi?" dedi…

Nokta…

Sonsöz: “Her şey, neye layıksa ona dönüşür! / Hz. Mevlana…”