GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
26 Temmuz 2018 Perşembe

Ülkeyi yönetebilirsin ama…

24 Haziran’da mağlup olan iki parti vardı. Oylarını bir önceki genel seçime göre 7 puan düşüren AK Parti ve de 3 puan düşüren CHP!

Tabiri caizse üç gün önce kurulan İyi Parti’nin yüzde 10’u matematiksel açıdan başarıdır. Bekleneni verememiştir lakin başarıdır.

Eş Genel Başkanları, vekilleri, belediye başkanları hapiste olmasına rağmen HDP’nin yüzde 11,7 gibi bir orana ulaşıp üçüncü parti olması kesin kez bir başarıdır.

Bitti, gitti diye baktığımız/bakılan MHP’nin her ne sebeple olursa olsun hanesine yazdırdığı yüzde 11’i de kesin bir başarıdır.

24 Haziran tablosunun başarısız olan iki partisinden biri olan iktidar partisi daha seçim gecesinden başlayarak süreci değerlendirmeye başladı.

Artık gelenekselleşen balkon konuşmasında Erdoğan “Parti noktasında verilen mesajı aldık” diyerek başladığı özeleştiri sürecine il başkanları toplantılarında devam etti. Parti içi yapısal değişimi gerçekleştireceklerine dair ifadeler kullandı.

Peki, 24 Haziran’ı mağlup kapatan ikinci parti ne yaptı? Yani 16 yıllık AK Parti iktidarının 16 yıllık ana muhalefet partisi CHP!

Seçim sonuçlarını değerlendirecek bir sürecin önünü açabildi mi?

Özeleştiri süreci başlatabildi mi? Halkın karşısına üç gün sonra çıkan Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ilk açıklamasına bakınız…

“Bu seçimin mağlubu AKP’dir” dedi sadece…

Bir de koltuğuna göz kırpan Cumhurbaşkanı Adayı İnce’nin “beklenen oyu” alamadığını…

Siyasette buna topu taca atmak denir.

Ki CHP liderlerinin son 16 yılda kaybedilen her seçimden sonra yaptığı buydu.

Deniz Baykal’ın 2007 seçimlerini değerlendirirken yaptığı “İmamlar AKP’ye çalıştı” gerekçesini hiç unutamam…  

-Efendim şartlar eşit değildi.  İktidar partisi kamunun tüm gücüyle üzerimize geldi. N’apsaydık!

Nasıl ki her seçimden sonra AK Parti’nin balkon konuşması gelenekselleşmişse CHP liderlerinin klişeye dönen mağlubiyet bahaneleri de geleneksel bir hal aldı.

Şöyle Meral Akşener gibi delikanlı bir çıkış yapıp “Tüm sorumluluğu alıyor ve koltuğu bırakıyorum” cümlesini sanıyorum duyamayacağız CHP yöneticilerinden…
Tabi ki şartlar eşit değildi.

Tabi ki iktidar kamunun gücünü kullandı. Hatta fazlasını…

Ki siz zaten bunların olacağını her seçimden önce biliyordunuz! Bu koşullara rağmen iktidar umudu verdiniz sizi yılmadan, yıkılmadan destekleyenlere…

Hatırlatalım…

Bundan sonraki seçimlerde şartlar daha da eşitsiz olacak. İktidar kamunun gücünü daha fazla kullanacak… Ve siz kaybettiğiniz ilk seçimden sonra yine aynı cümleleri kuracaksınız. Yarattığınız hayal kırıklığını ortadan kaldırmak için…

CHP’de bir yanda değişim isteyenler bir yanda değişime direnenler var.

İzmir’de Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu partinin ciddi bir yapısal değişime gitmesi gerektiğini bunun da genel başkan eliyle olması gerektiğini söyledi. Anlamayanlar ya da yanlış anlayanlar için iki kez tekrar etti bu düşüncesini…

CHP İzmir’in son 20 yılına damga vuran tecrübeli ismi Alaattin Yüksel ise değişim için formül üretip Kılıçdaroğlu’nu kaybetmeden, rencide etmeden ama tabanın sesine kulak vererek yapısal bir sürecin çalıştırılması gerektiğini söyledi.  Mevcut belediye başkanlarından bazıları siyasi açıdan ciddi riskleri göze alıp değişime davetiye çıkardı.  Bazıları da kişisel ikbal beklentisi ya da genel merkez korkusuyla değişime direnenlerin safını seçti.  Partideki değişimin gerekli olmadığına yürekten inananlara değil sözüm. Böyle düşünenler de en az değişimi savunanlar kadar değerlidir. Ancak ikbal, koltuk beklentisiyle ya da kişisel hesaplarla bir cephede konuşlananlar tabi ki hem partinin hem de ülkenin vebaline ortaktır.

İzmir’de 30’a yakın hatta kimi iddialara göre 30’un üzerinde imza söz konusu… İmzacıların önemli bölümü iradelerini kamuoyu önünde deklare etti.

Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında detayına girmediği “değişim vaadinden” ne çıkacak merak ediyorum. Değişim diyenlerin partiden gönderildiği, cezalandırıldığı, aday gösterilmediği bir sürece mi tanıklık edeceğiz yoksa tabanın sesini daha fazla duymazlıktan, görmezlikten gelmeyerek değişimi yönetip son iki yıldaki doğrularına bir yenisini daha ekleyen bir Kılıçdaroğlu mu izleyeceğiz?

Şu anda bu sorunun yanıtı muamma…

Ama Kılıçdaroğlu’nun etrafının belirli bir grup tarafından sıkıca sarıldığını, tabanın sesinin CHP’nin yönetim katına ulaşamadığını görüyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu’na naçizane tavsiyem şu olur.

Güvendiği bir araştırma şirketine (Ki Türkiye’de binlerce araştırma şirketi var) sorsun. Sordursun. Seçmen partini, liderini başarılı buluyor mu? Seçmen lider olarak kimi görmek istiyor? Seçmen partisinin, ülkesinin geleceğinden umutlu mu? CHP’deki bu yönetim geleceğe yönelik umutları arttırıyor mu azaltıyor mu? Tüm bunlara sağlıklı bir yanıt bulursa inanıyorum ki Kılıçdaroğlu bu süreci daha doğru yönetecektir.

Uzaktan bakıldığında CHP şöyle bir ironiyle karşı karşıya…

Aslında 24 Haziran’da koskoca ülkeyi yönetmek için görevlendirilen, aday gösterilen Muharrem İnce’ye partiyi teslim etmeyerek; “Koca Türkiye’yi yönetebilirsin ama CHP’yi yönetemezsin” diyorlar. Partisinden tam 4 milyon oy fazla almış bir adaya diyorlar bunu…
Partisinden yüzde 8 fazla almış bir adaya…

40 yıl sonra yüzde 30’u geçmiş bir CHP’liye…

Tabi ki seçmen, zihninde bu ironiyi bir kenara not ediyor. Madem Muharrem İnce CHP’yi bile yönetemeyecek biriydi neden Cumhurbaşkanı adayı gösterdiniz sorusunu da soruyor seçmen iç dünyasında. Eğer Muharrem İnce Türkiye’yi yönetecek kabiliyette biriyse bu iddiasını bir sonrası seçime taşımak için açın önünü, çekilin önünden de diyor içinden…

CHP’nin profesyonelleri (delegeler, başkanlar, adaylık bekleyenler, alt kimlik, mezhep hassasiyetçileri, ekipçiler, hizipçiler) ne der nasıl düşünür bilemem.  
Ama seçmenin ne düşündüğünü iyi biliyorum.  Seçmen 24 Haziran’ın umut vereni olarak gördüğü İnce’yi CHP genel başkanı olarak görmek istiyor. Bu 2+2 eşittir 4 kadar net bir bilimsel gerçektir.

CHP yönetimi bu gerçekle bir an önce yüzleşse iyi olur.

Aksi takdirde atı alan Üsküdar’ı bir kez daha geçecektir.

Her CHP’linin bana göre yanıtlaması gereken basit bir soru var.

Önümüzdeki yerel seçimde CHP,  15 milyon 400 bin oy alıp, 40 yıl sonra yüzde 30’u geçen birinin yönetiminde mi yoksa 8 yılda 8 seçim kaybeden birinin yönetiminde mi daha başarılı olur?
Bir yanda kaybettiği ilk seçimden sonra gereğini yapıp koltuğunu boşaltma kararını (partililerin kendilerini evinin balkon demirlerine zincirlemesine rağmen) sürdüren Meral Akşener diğer yanda neredeyse koltuğa kendini zincirleyen Kılıçdaroğlu…  

Takdir sizlerindir.