GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ruhisu Can AL
YAZARLAR
8 Ağustos 2018 Çarşamba

Türkiye-ABD İlişkilerinin Yeni Seyri ve Altın Meselesi

“Erdoğan Hariç... O işini düzgün yapıyor”

Geçtiğimiz ay NATO Zirvesi’nde Avrupa ülkelerinden savunmaya daha fazla para harcamalarını isteyen Trump’ın söz konusu ülkelere kızması ve yüzünü Erdoğan’a dönerek kurduğu bu sözlerin üzerinden çok zaman geçmedi...

 

Bilindiği üzere, Türkiye 1952’den beri NATO üyesi.  ABD kuruluşundan bu yana örgütün hamisi.

NATO’ya üye olduğu tarihten bu yana Türkiye, stratejik açıdan ABD’nin önemli bir ortağı oldu ve daima öyle de bilindi. 1974 Kıbrıs Çıkartması ve 1 Mart 2003 tezkeresi dönemlerinde Türk-Amerikan ilişkileri sarsıntılı bir dönem geçirse de, ikili ilişkilerde ‘paradigma değişimi’ söz konusu olmadı.

Ancak 15 Temmuz sonrasında ikili ilişkilerde böyle bir değişimden söz etmek mümkün.

Hatta süreç ‘paradigmanın iflası’ yönüne doğru hızlı bir şekilde ilerlemekte…

Zira 15 Temmuz sonrasında Putin’in Rusyası ile yakınlaşan Türkiye bugün s400 füzelerini almakla meşgulken…

Öte yanda Amerika, Türkiye’nin güney sınırlarında tehdit olarak gördüğü YPG ve PYD’yi hem Irak hem de Suriye’de bir denge unsuru olarak kullanmakta…

ABD’nin bölgedeki bu tutumuna karşı Türk Silahlı Kuvvetleri yakın tarihte Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtını düzenledi. O dönemde Erdoğan’ın Menbiç’e de müdahale edilebileceğine dair sinyaller vermesinin ardından ABD’yle yaşanan polemik, Putin’in sadece Ortadoğu’daki elini rahatlatan bir gelişme olmakla kalmadı, dünyada ‘NATO içinde derin çatlak’ olarak da yorumlandı.

Sarraf Davası’ndan Rahip Brunson Meselesine...

Buraya ayrıca Rıza Sarraf ve Hakan Atilla davasını not etmekte fayda var...

Bir başka deyişle, ABD’nin Obama döneminde İran’a uyguladığı ambargoyu delmek için ‘petrol karşılığı altın’ ve ‘hayali transit ticaret’ yöntemlerini uyguladığını mahkemede itiraf eden Sarraf ve Halkbank yöneticisi Atilla’nın yargılandığı dava.

Davanın detayına girmeden Trump’ın bugün söz konusu ambargoyu devam ettirmekte ısrarcı olduğunu belirtelim.

Yalnız Obama ile Trump’ın arasında görüş farkı var:

Obama, İran’a yönelik izlediği dış politikada ötekileştirme siyasetinden uzak durmaya özen gösterdi. Ancak görünen o ki Trump’ın böyle bir derdi yok, hatta muhtemelen onun gözünde İran haydut devlet… Perde arkasında İran’a yönelik yaptırımlara Türkiye’nin dahil olmasını istediği yazılıyor... ve tabi Türkiye’nin bu yaptırıma katılmaya uzak durduğu da...

İşte Rahip (Andrew) Brunson krizi böyle bir ortamda patlak verdi.

ABD Senatosu, Türkiye’ye F35’lerin teslimatını durdurmayı öngören tasarıyı kabul etmiş durumda... Yaklaşık iki hafta önce aynı şekilde ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan tasarıyı da kabul etti... Dolayısıyla Ankara,  İran’a yönelik yaptırımları savuşturmaya çalışırken şimdi kendini ucu son derece açık görünen bir dizi yaptırım tehdidiyle karşı karşıya bulmuş vaziyette...

Gündemde bunlar konuşurken, Abdülhamit Gül ve Süleyman Soylu’nun ABD’deki mal varlıklarına el konulması kararı sürece başka bir boyuta taşıdı.

Stay Strong Mi Amigo...

Türkiye ve ABD arasında esen soğuk rüzgâr ile...

Doların ateşi arasında ‘ters bir orantı’ olduğunu artık söylemeye lüzum yok.

Dolar 5 civarında seyrededursun,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir uluslararası camiada ‘IMF’ye  borçlanma altınla olmalıdır’ sözünü hatırlayanlarınız vardır. Anımsamayanlar en azından Erdoğan’ın ‘Yastık altındaki altınları çıkarın’ sözünü belirli aralıklarla duyuyorlar...

Bu arada, Türkiye’nin altın rezervlerinin neredeyse Avrupa Merkez Bankası ve Hindistan kadar olduğunu da not edelim... Yani bu rezervin ekonomik karşılığı var. Bir nevi tüm bu çabaların ardında dolar bağımlılığından kurtulmak yatıyor ancak uluslararası ekonomik düzende şu an zor. 

Dolayısıyla İran’la altın meselesi ağzımızı yakmışken, Venezuela ile ‘üflemek istediğimiz’ zamanlara geçmiş bulunuyoruz.

Nitekim geçtiğimiz ay, Türk basınında Venezuela altınlarının İsviçre’den Türkiye’ye getirileceği ve altınların Türkiye’de rafine edileceği sıkça yazılıp çizildi...

Hatırlatalım; ABD Venezuela’ya da insan hakları ihlalleri gerekçesiyle yaptırım uyguluyor.

Venezuela aynı zamanda dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip... Devlet başkanı Nicolas Maduro, petrol satışı karşılığı kripto para ödeme sistemine geçtiklerini açıklamış ve Mart 2018’de ‘Petro’ adıyla bilinen kripto para sayesinde 5 milyar dolarlık gelir elde ettiklerini duyurmuştu...

Türkiye’nin bu ticari sistemde nasıl bir yer aldığını tespit etmek ekonomistlerin konusu...

Fakat, Libya lideri Kaddafi de petrolü dolarla değil altınla satmak istemiş ve ‘kan donduran’ bir şekilde linç edilerek devrilmişti...

Geçtiğimiz gün Maduro’ya karşı düzenlenen suikast girişimi de insanı ister istemez düşündürüyor...

Hatta ister tarihin cilvesi deyin, ister hazin tablo... O zamanlar Türkiye ‘NATO’nun Libya’da ne işi var?” demiş ve sonrasında Kaddafi’yi devirme operasyonuna katılmıştı.

Stay Strong mi Amigo... Yani ‘Güçlü Kal Dostum’...

Bu söz aslında suikast girişiminin hemen ardından Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Maduro’ya destek için attığı bir twit...

Zaman gerçekten acımasız...

İran, Venezuela ve Türkiye... Şu an ABD’nin yaptırım listesinde.

Bu işin bir de Çin boyutu var... O başka bir yazının konusu.

Ancak gerçek şu ki yazının başında belirttiğimiz ikili ilişkiler, artık günümüzde sadece ikili değil...