GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
14 Şubat 2019 Perşembe

Tramvaydaki yaşam tarzı

İzmir’de tramvay meselesi çok konuşuldu.

Sonuçta tamamlandı, mis gibi kullanmaya başladık.

Ben işe tramvay ile gidip gelenlerdenim.

Dün de Göztepe’den tramvaya bindim.

Üçlü koltuk grubunun bir kenarına oturdum.

Diğer kenarda yerde ayaklarının önünde büyükçe bir kutu olan…

Kumral sakallı, işçi tulumlu genç bir adam vardı.

Bir durak sonra tramvaya kucağında bebeğiyle genç bir anne…

Elinden tuttuğu 5 yaşlarındaki kız çocuğu ile genç bir baba bindi.

Kumral sakallı genç adam hemen kalktı, aileye yer verdi.

***

Henüz 20’li yaşlardaki anne, minicik bebeğiyle yanıma oturdu.

Pembe battaniyeye sarılı bebek ağlıyordu.

Gülümsedim, “Maşallah kaç aylık” dedim…

Anne tedirgin baktı, hafif gülümsedi.

Sağ tarafında oturan kocasına döndü.

Bebeğin babası başını uzatınca sorumu yineledim.

Anlamadığım birşey söyleyip, kırık bir Türkçeyle “15 gün” dedi.

Annesi az bir sesle ağlayan minicik bebeği kucakta sallarken…

Dört kişilik bu çekingen aile...

Sessiz sakin ilerleyen tramvaydaki yolcuların ilgi odağı oldu.

Göz ucuyla yanımda kucaktaki bebeğe bakarken...

15 günlük taptaze bir hayat diye düşündüm.

Bilinmeyenlerle dolu bir yolculuğa çıkan yeni bir nefes.

Çaresizliği kadar, umut da veren bir bebek.

Yüzü battaniye ile kapalı bebişten...

Pembe bir yanak, minik bir burun ve emzik görebildim sadece.

Kumral sakallı genç, ailenin yanında ayakta yolculuğa devam ederken...

Bebeğin babasına bir şeyler sordu.

Arapça olduğunu sandığım bir dilde, “Suriye” dedi.

Baba “Kobani”  dedi

Tramvaydaki yolcularla birlikte anladık ki…

Suriyeli göçmen bir aile ile yolculuk ediyoruz.

Ayakta duran kumral sakallı genç adam yere doğru eğildi…

Önündeki kutunun içindeki torbayı karıştırmaya başladı…

Ben sadece hışırtıyı duyuyordum.

Herkes genç adamı izlerken...

O da bebeğin babasına anlatıyordu…

“Çok var baksana…”

Oturduğum yerden ne yaptığını göremiyordum...

Yerimden kalkıp bakmak da tuhaf kaçacaktı.

Karşıda dikkatle izleyip birbirlerine fısıldayan iki beye sormaya niyetlendim.

O sırada kumral sakallı genç, doldurduğu torbayı babaya verdi.

Mutlu, mesut bir ifadeyle…

“Bunları götürdüğüm arkadaşımın daha fazlasına ihtiyacı yok” dedi.

***

Ne olduğunu hala anlayamadığım için meraktan çatlayacaktım.

Sadece kumral sakallı genç adamın ıslak, parlayan elini görebildim.

Kağıt mendille kurulamaya çalışıyordu ki...

Karşı köşede oturan şık giyimli bir kadın yerinden hafifçe uzandı…

Başıyla selamladığı genç adama iki ıslak mendil verdi.

O elini silerken parmaklarında parlayan pulları gördüm.

Şık giyimli kadının yanında oturan başka biri harika bir gülümsemeyle…

Kumral sakallı adamı göstererek, “Yaptığı çok hoştu değil mi” dedi.

Bulunduğumuz bölümündeki herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm oldu.

Yerimden kalktım…

O torbayı görmek istiyordum.

Kumral sakallı genç adamın yanına doğru yürüdüm.

Beyaz köpük kutudaki büyük balık torbasını..

Gümüşi renkli iri sardalyaları gördüm.

“Siz Arapça mı biliyorsunuz” diye sordum genç adama.

“Yok abla, Kürtçe konuştuk” dedi.

“Çok var balık baksana, götürdüğüm arkadaşımın da bu kadarına ihtiyacı yok” diye ekledi.

“Nerelisin” dedim.

“Aslen Elazığ’lıyım. Ama Adana’da büyüdüm ben. Şimdi İzmir'deyiz ” dedi.

O sırada tramvay ineceğimiz durakta durdu.

Kumral sakallı genç adam yerdeki kutuyu kucakladı.

“Götüreceğim adres Kıbrıs Şehitleri’nde ama yönü tam çıkaramadım buradan” dedi.

Islak mendilleri veren şık kadın da tramvaydan iniyordu,“Ben göstereyim” dedi.

Spor kıyafetli başka bir genç kadın“Ben de o tarafa doğru gidiyorum, birlikte gidebiliriz” diye ekledi…

Önümden indiler, ben de arkalarından yürüyüp...

Kulaklarımı dört açtım.

Genç kadın, “Ben deTunceliliyim” diye anlatmaya başladı.

Üçü birlikte duyamadığım bir sohbete dalarak gittiler.

15 günlük minik bebek, ailesi ve torbadaki sardalyalar…

Tramvay yolculuğuna devam etti.

***

Tramvayda bir anda karşıma çıkan bu hayat kesiti...

Çok sık tartışılan İzmir’deki yaşam tarzı konusunu anımsattı bana.

İzmir’deki yaşam tarzı meselesi...

Nasıl rakı balığa, eller havaya indirgeniyor bazen diye düşündüm...

Oysa aslında işte belki de bu kadar basit...

Bu kadar çıplak İzmir’deki yaşam tarzı.

Bir tramvay yolculuğundaki gibi kendiliğinden...

Samimi, ötekileştirmeyen.

Kaynak suyu gibi doğal...

Kurutulmuş çiçek gibi olur çerçeveletirsen...

Anlaşılmayan, nefes alamayan, bozulan.

İzmir’deki bu gizemli yaşam tarzı meselesi...

Bir yaşam kültürü aslında.

Nezaketle birlikte yaşama kültürü.

Çok kültürlü, homojen ve çok sesli.

Birlikte, içiçe, kucaklayan, doğal ve samimi.

Hesapsız, neşeli ve yardımsever.

Bağırmayan, hoşgörülü ve ölçülü.

Korkmayan, güvenli ve dikkatli.

Yakınlaştıran, dinleyen ve sağduyulu.

İzleyen, fark eden ve anlayan.

Şarapçı, mangalcı diye ayırmayan...

***

Yerel seçimler arifesinde İzmir özelinde...

Adayların başlattığı “Yaşam Tarzı” ve “Yaşam Kalitesi” yarışında...

Bir taraf “Ama yaşam tarzımız…"

Diğer taraf “Ama yaşam kalitesi...” diye çekişiyor.

Bir tarafın özgürlük, demokrasi demekten dilinde tüy bitti.

Diğer tarafın da hizmet, yatırım, kalkınma, proje demekten.

Biz İzmirliler ise…

Anlaşılamamaktan yorulduk.

Arkadaşlar...

Sayın Başkan adayları...

Ajandanızda acaba neden...

Hem, Hem de...

Yazmıyor?

Yaşam tarzı ve yaşam kalitesinin birlikte yaşanabileceği...

Nasıl aklınıza gelmiyor?

Siz farkında değilsiniz belki ama...

İzmir’in düşünceleri, talepleri ve hayalleri sizden ileride seyrediyor.

Biz İzmir’de hem yaşam tarzını korumayı...

Hem de yaşam kalitesini yükseltmeyi istiyoruz.

İzmir tramvayındaki iyiliğin, doğallığın, samimiyetin, hoşgörünün...

Fark edilmesi ve dahası...

An-la-şıl-ma-sı-nı istiyoruz.

Çok şey mi istiyoruz?