GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
13 Haziran 2020 Cumartesi

Toplumların bir türlü iyileşmeyen derin yarası: Irkçılık

George Floyd’un hazin ve inanılmaz şekilde ölümünün ardından dünyanın çeşitli köşelerinde ırkçılık aleyhinde gösteriler yoğun olarak devam ediyor, durulmuyor. Irkçılık toplumların bir türlü iyileşmeyen derin yarası. Kökeninde kontrolsüz para hırsı ve acımasız ticaret yatıyor. Bunun adına esir ticareti diyoruz. 300 yıl öncenin esir ticareti ise bugün yerini ırkçılığa bırakmış durumda...

Kara kıtanın kara insanlarının hayvan gibi avlanıp, hayvan gibi kafeslere kapatılıp, hayvanların bile yatamayacağı kötü koşullardaki gemilerle vatanlarından binlerce kilometre uzaktaki yeni kıtaya taşınıp, tüm kişisel haklarından yoksun bir şekilde esir işçi olarak satılmasının uzun öyküsüdür esir ticareti…

O kıtaya taşınmış bu bahtsız insanların esaret yasaklandıktan sonra hiçbir zaman eşit vatandaş olamadıkları, ikinci sınıf vatandaş olarak çektikleri acıların adı da ırkçılıktır. Irkçılık başka ama benzer biçimlerde birçok ülkede vardır. Örneğin Avrupa’da Türklere… Veya Timeline Esaret Belgeselinde Gana Cape Coast Üniversitesinden Profesör Benedict Der’in benzetmesiyle Nazi Almanya’sında Yahudilere…

Yeni kıta ABD’yi hayallerin varsıl ülkesi yapan bu çalışkan kara esirlerin emeği, alın teridir. Güney bölgelerdeki devasa şeker, pamuk, tütün, mısır tarlalarında boğaz tokluğuna, acımasız işkenceler altında uyku hariç tüm saatlerde çalıştırılan bu esirlerin emeği ABD’nin ekonomisini zengin edenlerdir. Yalnızca ABD’yi değil, İngiltere’yi de bu kanlı ticarete alet olarak zengin edenlerdir. İngiltere tarihinin tozlu sayfalarına saklanan bu acımasız ticaret yavaş yavaş ortaya dökülmeye, dile gelmeye başlıyor.

George Floyd’u takiben 7 Haziran 2020 günü İngiltere Bristol’da Edward Colston’ın 5.5 metrelik heykeli protestocular tarafından indirilip öfkeyle limandan denize atıldı. İngiliz Colston 1672-1689 yılları arasında esir ticaretinden zengin olmuş, bu ticaretten kazandığı paranın bir kısmıyla memleketi olan Bristol’a okul vb yaptırmıştı ama artık onun adı kirli parayla eşdeğerdi ve bu nedenle 21 yüzyıl İngiltere’sinde heykeli istenmiyordu.  

Birleşik Krallık’ta esir ticareti

The National Archives’a göre bu acımasız öykü 1562de ilk esir tüccarı olan İngiliz John Hawkins’in St Domingo’da sattığı esirler ile başlar ancak o yıllarda pek esir ticareti yoktur. 1640lardan itibaren şeker pancarının çok emek istemesinden dolayı tarlalarda çalıştırılan mahkumlar yetersiz kalmaya başlar. Hollanda, Portekiz’le birlikte İngilizler de Afrika’dan esir ticaretinde ilerlerler. 1807de İngiltere’de esir ticareti yasaklanır ama kolonilerde 1839a kadar sürer. Esir ticaretinin limanları Londra (1660-1720) Bristol (1720-1740) ve Liverpool’dur. (1740-1807)

Bu 300 yıllık esir ticaretinde 11-12.5 milyon esir kara kıtadan yeni kıtaya taşınır. Erkeksiz kalan kara kıta takip eden yıllarda erkeksiz savaşamayıp bir de sömürgeleşir. İngiltere’de 1760larda esir ticaretinin bitirilmesi için çalışmalar başlar.  1807de esaret yasal olarak bitirildiğinde İngiliz hükümeti sömürgelerinde esir sahibi olan zengin arazi sahiplerine esirlerini serbest bırakmaları karşılığında 20 milyon pound öder ancak özgür kalan esirlere hiçbir para ödenmez. Hatta bazı esirler çırak gibi parasız olarak birkaç yıl daha çalıştırılırlar.

The Observer’in yazısında David Olusuga’nın BBC Esaret Belgeseli ABD’de esaret kavramının sonradan ağır ırkçılığa dönüşmesinden, esaretin ABD topraklarında yer almış olmasından dolayı sık sık önümüze geldiğini ancak Birleşik Krallıkta esir sahibi olmanın ve ticaretini yapmanın 4500 km uzakta yer aldığı için daha rahat gizlendiğini belirtilir. Bu nedenle esir ticareti denince biz Alabama veya “Rüzgar Gibi Geçti” filmini anımsarız, esir ticaretinin Bristol, Liverpool, Londra’nın zenginliğinin alt yapısına nasıl katkı koyduğunu anımsamayız, hatta bilmeyiz.

Örtük ırkçılık

ABD İç Savaşıyla bitmiş gibi görünen esaret ABD’de farklı bir şekle bürünmüş, yerini George Floyd’a kadar gelen bir uzun yarayla eşitlikten uzak ikinci sınıf vatandaşlığa ve dolayısıyla ırkçılığa bırakmıştır.  Polis saldırganlığı veya Ku Klax Klan örgütü hepimiz tarafından bilinen, görülen açık ırkçılıktır. Peki, örtük ırkçılık?

Örneğin BBC’nin haberine göre Wisconsin’de yıllık 25 000 dolar kazanan bir beyaz aile ile 125 000 dolar kazanan siyahi bir aile bankadan ev kredisi alacağı zaman banka tarafından eşdeğer tutuluyor. Emlakçılar siyahi aileleri beyazların yaşamadığı belirli semtlere yönlendiriyor. Böylece siyahi aileler ayrı mahallelere kapanıyor, çocukları daha düşük seviyede okullara gidiyor, daha düşük işlere giriyor.

Birleşik Krallıkta Irkçılık

Birleşik Krallıkta da hala daha ırkçılık ve ikinci sınıf vatandaşlık sürmektedir. Örneğin, Korona salgınında Birleşik Krallıkta yaşa bakmadan beyazlardan çok daha fazla sayıda koyu tenli olanlar ölmüştür. Siyahi bilim adamları buna vurgu yapmak için 10 Haziran günü işi bir günlüğüne boykot etme kararı aldılar. Siyahi doktor ve hemşireler kendilerine koruyucu giysi verilmediğini, koruyucu giysi kıtlığında bu giysileri beyaz doktor ve hemşirelerin aldığını söylemişlerdir.

Neil Basu bu ülkede hem resmi kurumlarda ve hem de toplumda örtük ve açık ırkçılık olduğunu belirtmiştir. Geçen yıl patlayan Windrush skandalı da bu ülkedeki siyahi vatandaşlara hükümet yetkililerinin Başbakan Theresa May’in yazılı komutuyla nasıl bilerek isteyerek kötü muamele ettiklerine bir başka örnektir.

Birleşik Krallıkta Türklere Irkçılık

Bristol’da Colston’ın heykeli halk tarafından indirilirken Derbyshire Ashbourne’daki “Beni kurtar” diyen ahşap heykel de ırkçı bulunup, binlerce imza toplanıp “indirilsin” kampanyasından sonra bilinmeyen bir kişi tarafından 8 Haziran günü indirilmiştir. The Guardian’a göre Muhafazakar Parti belediyesinden Thomas Donnelly siyah boyalı olan ahşap  heykel için “Heykel siyahi değil Türk” diyerek Türklere karşı bir ırkçılık beyanında bulunmuştur.  

Daha da kötüsü Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nden ayrılmak için referandum yaparken ayrılma yanlıları kampanyalarında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne gireceği ve 80 milyon Türk’ün İngiltere’ye gideceği (hücum edeceği), o nedenle biz Avrupa Birliği’ne girmeden onların çıkması, yani bizden kaçmaları gerektiği şeklinde ırkçı bir kampanya yapmışlardır.