GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Aralık 2019 Çarşamba

Söz israfı

“Söz israfı” dediğim, tam olarak sözün söz olmaktan çıktığı yerde olan bitene dair kaygılarımla ilgilidir.

Konuşan fakat bir şey söylemeyen insan, çağın siyaset yapan insanıdır. Böyle olmaya mecburdur; çünkü kendisine siyasette yükselişin kapılarını açan güç odakları böyle ister.

Dahası siyasal alandaki tükeniş, yeni hayatın dilini kurmaya imkân vermiyor.

Çağımızda, sözün eleştiri adı altında adeta salt saldırı aracına dönüştürülmüş olması, makul ölçüler aşılmış olduğundan, terör yaratıyor. Ve bu terörden beslenenler, entelektüel alanı satıhlaştırıyor. Dil artık bilgiden kopuk, baskı aracı olarak işlev görüyor.

Uygarlığın kapitalist dönemi sonlanırken yaşanan paradigma çökmesi, bildiklerimizi büyük ölçüde geçersiz kıldı. Ve elan yeni bir dil kurabilmiş değiliz. Bu durum, sistemin sorun çözme kapasitesini nerdeyse yok ediyor. Çünkü kimse birbirini anlamıyor.

İktidarda veya muhalefette, içinden geçtiğimiz tükeniş çağında, sistemin siyaset üreten unsurları yeni bir dil oluşturamadıkları takdirde, öylesine boşluğa konuşmaya devam edecekler. İşte bu beyhude çaba, söz israfıdır.

Söz israfçılarını dinlerken, insan kendi zihnine bu zulmü neden yaptığını sormadan edemiyor.

Öte yandan, konuşmak yerine birbirine saldırmayı seçenler için dil bir iletişim aracı değildir. Sözcüklere saldırı amacıyla yüklenen anlam düşünceyi değil, husumeti geliştiriyor.

Kırk yıldır siyasete egemen olan vasatlar rejimi, dağarcığında geçen yüzyıldan ne kaldıysa, değişimi o bilgiyle kavramaya çalışıyor. Rejimin algı kapıları kapalı olduğu için de siyasetçiler bildiğini okumaya devam ediyor.

Sözün söz olmaktan çıktığı çağın orta yerindeyiz. Zamanın ruhunu, zamanın getirdiklerini kavramayı ve ifade etmeyi mümkün kılan dilin imkânları sınırlandığında, sözcükler de anlamsızlaşıyor.

Yitik anlamlardan geriye kalan sözün posasından ibaret diskur, topluma ne diyor olabilir?

Aslında hiçbir bir şey söylemiyor. Zaten asıl dert, söylememek… Ya da söylüyormuş gibi yaparak durumu idare etmek.

Tüketerek ve tükenerek vardığımız yerde, sözün haysiyetinin kalmadığını hayat bize söylüyor. Görüntü ve gürültüye dönüşen gündelik hayatta söz yalandan, ses gürültüden ibaret kaldı.

Boşluğa seslenişler… Yazarak veya konuşarak birbirini ağırlayan körler ve sağırlar… Güç önünde eğilerek kariyer yapan siyasetçiler… Halkları muktedirlerin kapısına bağlayan siyaset… Efendilerin çevresinde hazır olda bekleyen basın…

En geniş anlamıyla ahlaken dibe vurmuşluğun bütün emareleri günbegün daha görünür olmaya başladı.

İkiyüzlü ahlak, yalan, budalalık, çeteler demokrasisi, hukuksuzluk, keyfilik, kuralsızlık; gündelik hayatın kendisi oldu.

Ve bütün bu olan bitenler çaresizce dilimize vuruyor. Dilden dökülen ise, elan söz israfıdır.