GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
30 Nisan 2019 Salı

Siyasetin belirsizlikle sınavı

Bütün ihtimallerin belirsizliğe gömüldüğü alacakaranlık günlerden geçiyoruz. Ülke sorunları yönetilebilir olmaktan hızla uzaklaşıyor. Ekonomik göstergeler, en kötünün geride kaldığını söylemiyor; aksine, gelecek günlerin çok daha zor olacağını işaret ediyor.

Cumhurbaşkanlık yönetim sistemine geçince Türkiye’de bütün sorunlar kolaylıkla aşılacak, ülkeye refah ve huzur gelecekti… Ama öyle olmadı. Refah gelmediği gibi geçim sıkıntısı büyüdü. Huzur olduğu da pek söylenemez.

31 Mart seçimlerinin sonuçları itibarıyla oy oranlarında çok anlamlı değişiklik yok. Ancak metropollerde yaşanan değişim çok anlamlı. Metropollerin neredeyse tamamında iktidar bloğu çökmüş durumda.

Tam da seçimlerle ortaya çıkan yeni durumu doğrularcasına, Erdoğan, Türkiye ittifakından ve demiri soğutmaktan söz etti. Bahçeli ise, bu açıklamaya anında itiraz etti. Çok değil, bir gün sonra da Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarına linç girişimini andıran saldırı oldu.

Türkiye ittifakı isteyen, demiri soğutmaktan söz eden Erdoğan, bu birkaç gün zarfında ne değiştiyse, linç girişimini adeta makul bir tepki hizasından görmeye başladı. Bahçeli zaten bu linç girişimini ilk andan itibaren makul bir tepki olarak görüyordu.

Her ne olduysa, “demiri soğutalım” diyen Erdoğan ateşe körükle gitmeye başladı. CHP ise saldırıya uğramış olmanın mağduriyetini kullanmak yerine, soğukkanlı bir dille, itidal tavsiye ediyor. Sanki ülkeyi yöneten CHP… İktidar bloğuna adeta ders veriyor.

Şimdi ne olacak?

Ülke bekası ile kendi bekasını birbirine karıştıran Cumhur ittifakı, inandırıcı olmaktan hergün biraz daha uzaklaşıyor.

Doğu-Batı ekseninde gelgitler yaşarken sıkışıp kalan Erdoğan, uluslararası sistemde kaybettiği itibarı, Avrasya hareketine yaslanarak dikkatlerden kaçırmak derdinde.

Cumhur ittifakı, Doğu bloğunda yer almak için bir irade oluşturmuş olabilir. Ve bu, ülke için iyi de olabilir…

Gelin görün ki böyle bir tercihin gerektirdiği bedelleri ödemek söz konusu olduğunda, ülke lehine gibi görünen bütün koşullar aleyhimize dönebilir.

1792 Osmanlı-Rus savaşını izleyen gelişmeler sonucu başlayan yenileşme ve batılılaşma hareketi,  tam iki yüzyıl sonra, islamcı ve milliyetçi iktidar bileşenleri tarafından sorgulanıyor. Ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne giden yolun taşları döşeniyor.

Türk korkusu, İslam korkusu aldı başını gidiyor… Son 300 yılın en güçlü dönemindeyiz… Batı çöküyor… Kültürel çoraklık var, kültür iktidarı tesis edilecek… Dinini, kültürünü bilen kuşaklar yetişecek… Ve benzeri retorikler kullanan iktidarın niyeti ortada.

Görünen o ki jeopolitik sarsıntı Erdoğan’ı yoldan çıkardı. İslam kültürüne dayalı yeni bir devlet inşa etmek istiyor. Hem de Bahçeli’nin gözetiminde…

Yüzyıllık toplumsal mutabakat büyük ölçüde çöktü. Yeni bir toplumsal mutabakat gerekiyor. Hâlbuki toplum seküler ve islamcı zeminde ikiye bölünmüş durumda ve bu koşullardan yeni toplumsal mutabakat çıkmayacağı ortada; Yeni bir devlet, yeni bir toplum, yeni bir kültür inşası için %50’nin desteği yetmez.

Kısacası, yeni toplumsal mutabakat şart fakat %50’nin desteği ile mutabakat olmaz.

Seküler toplumu hizaya sokmak için devletin gücünü, iktidarda olmanın getirdiği imkânları baskı aracı olarak kullanmak da çare olmayacak.

Herkesin içinde kendisine bir yer bulabileceği gelecek tasarımı için bütün tarafların dersini yeniden çalışması gerekiyor.