Televizyonun sesi sonuna kadar açık
duyuyorum ama dinlemiyorum.
Çocuğun kırmızı et yemesi lazım
ne zamandır pişirmedim
en çok mantar soslu eti seviyor.
İnce ince mantarları doğruyorum,
soğanlar tavada kısık ateşte
acıymış soğan
hala gözlerimden yaş akıyor.
Karabiber ekliyorum
nefesim daralıyor
boğazımda bir yumru,
alerjim de yok ama
nefes alamıyorum işte,
tıkandım…
Dolabı açıp şaraplara bakıyorum
bir şişe Portekiz şarabım kalmış.
Kararsızım,
sos için koca şişe heba edilir mi hiç
sonra “boşver” diyorum
bir kadeh de ben içerim
belki iyi gelir.
İki kadeh çıkarıyorum
biri çocuk için
artık 16 yaşında
analıkızlı içelim bu gece
anı yaşamak lazım
gelecek meçhul
ne olacağımız belli değil…
Ambülans geçiyor
irkiliyorum
çocuk daha eve gelmedi
markette.
Arkasından bir ambülans sesi daha
korkuyorum
yoksa burada da mı..?
Ha burada ha orada
ne fark eder ki
ateş bizim ateşimiz
nereye düşerse düşsün
canımız yanıyor…