GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
25 Temmuz 2020 Cumartesi

Ölümsüzlüğe tek çare sanat

“İnsanı kendi düşüncelerinin doğruluğuna en iyi inandıran araç, yine kendi alkışlarıdır” mı desem?

“Yere düşenler kendilerine geldiklerinde, artık başka bir insan olurlardı” mı desem?

"Başkalarının içyüzünü görüp de sağlam kalmak zordur" mu desem?

Şöyle demek de çok isterdim: “Bizler, nasırlaşmış akıllarımızın üstünde, cimrilerin paralarının üstüne oturmaları gibi oturuyoruz. Bizim düşündüğümüz anlamda akıl, bir yanlış anlamadan başka bir şey değil. "

Bu sözleriyle akıl defterimin vazgeçilmez sayfalarını oluşturan yazar Elias Canetti…

Şu yazın en sıcak günlerinde kafamın içinde dönenleri bir kelime ile özetlemeye kalksam, EliasCanetti’nin 1931’de yazdığı meşhur kitabının adı gelir aklıma: Körleşme…

***

Edebiyat, sanat ölümsüzlüğe tek çare. Buna inanırım, başka çareye de inanmam. Canetti, edebi ölümsüzlüğe duyulan inancın, bu inanca sahip bir insanın ne demek istediğini sorar ve şu yanıtı verir: Onunla aynı zamanda yaşamış insanlar artık burada değilken kendisinin hâlâ burada olacağını söylemek ister… Hoş değil mi?

“İnsanın Taşrası” da okuduğum enfes kitaplarındandır… Aklıma bizim memlekette zamanında Çetin Altan ustamızın sıkça dile getirdiği hayatın her alanındaki taşralılıklar gelir:

“Yaşamımın en iyi zamanlarında hep içimde yer açtığıma gittikçe daha çok yer açtığıma inanırım, bir yerde kar kürelerim, bir başka yerde gökyüzünün çökmüş bir bölümünü yine havaya kaldırırım, gereksiz göller vardır onların sularını akıtırım...” 

Bu çılgınlıktan etkilenmeyen 20. Yüzyıl yazarı var mıdır?

Canetti, “Yazarın Kör İnancı”nda gözleri pek açık bir öneri getirir: Dünya, az sayıda birkaç öykü ile yönetilebilir olmalıydı. Ama bunlar, doğru öyküler olmalıydı: insan onları asla birbirleriyle karıştırmamalıydı; ve başka pek çoğunu, büyük çoğunluğunu da anlatma hakkına asla sahip olmamalıydı.

Körleşme’den sonra “Kitle ve İktidar” kitabı dünyada en çok okunanlardan biridir: Eşiti olmayan biriyle ilişkisi anlık dahi gelişse, ya çok aşağıdan, ya çok yukarıdan karşılayıp durumu ıskalayan birilerinin tümden ilişkilerine sinmiş boyun eğiş de var gündeliğin ayrıntılarında: Sınıf temelli bir eşitsizlik de olabilir, güzel çirkin eşitsizliği de…

***

Gerçekliğe ulaşma ve bu yolda kullanılan bilimin, araç olmaktan çıkıp, amaç haline gelmesini temel konu edinen ‘Körleşme’ ise, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası gördüğümüz, bilimin ‘yok edici gücü’ de olabileceğini gösteren bir anıt-romandır. EliasCanetti’nin 1931’de yayımlanan eseri, yaklaşmakta olan Nazizmin alarm zili gibidir. Çeşitli yönlerden ve birçok disiplin açısından derin incelemelere konu olabilecek bir eser olan ‘Körleşme’de, Sinoloji Profesörü Peter Kien üzerinden incelediğimiz bilgi ve hakikate ulaşma arzusu yolunda, bizlere farklı uçlarda bulunan kişisel temsil özellikleri yüksek karakterler eşlik eder.

Hayat hakikate ulaşma arzusu değil midir?

***

Canetti, sanatçılara şu üç sorumluluğu yükler: “Birincisi, içinde yaşadıkları döneme, iyi ya da kötü çevrelerinde olan herşeye ilgi göstermelidirler. Kendilerini yapay ortamlarına hapsetmeden olan biteni izlemeli, neden ve sonuçlar üzerine kafa yormalıdırlar. İkincisi evrensellik çabası olmalıdır. Yazar bütün toplumları kapsayan bir görevle yükümlüdür. Toplumsal boyut diyebileceğimiz üçüncü özellik ise yaşananlara karşı mesafeli durabilmek, görmezden gelmemek, gerektiğinde acımasızca eleştirebilme cesaretini gösterebilmektir.”

***

Okumaya devam edelim:

Okumak, taklit etmek,ezberlemek bir şeydir. Düşünmek ısrar etmektir, daha zordur. Yeterince düşündükten sonra “hissetmek “ metafiziktir, muhteşemdir.

'Soyunup tel olarak kaldı ve kendini bir kafes olarak ördü'' olup biteni anlayamayan entelektüeli bundan iyi anlatacak bir metafor bulunur mu?

Bütün bu sözleri Canetti’nin kitaplarından altını çizdim. Bu yazının onun doğum gününe (25 Temmuz) gelmesi de tamamen bir rastlantı